ALTIN
 2.435,65
DOLAR
 32,4643
STERLİN
40,9284
EURO
 34,9297

 

Türkiye’de yaşanan diyalog veya çözüm süreci, adına ne derseniz deyin, seçim süreciyle kesiştikten sonra daha da kritik bir hal aldığını söylemek abartılı olmayacaktır. Hükümet çevreleri genel seçime gidilirken, milliyetçi oyları kaybetmeme ve seçimde Anayasayı tek başına değiştirebilecek bir parlamento çoğunluğu hedefini ıskalamamak için Kürd tarafına hiç bir biçimde ödün görüntüsü vermek istemediklerini, yer yer yaşanan tehlikeli provokasyonlara rağmen, en son Cizre’de 4 kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan olayda olduğu gibi hiçbir somut adım atmayarak oyalama görüntüsü veya yöntemini tercih ettiklerini görmek gerekiyor. Karşılıklı olarak yapılan görüşmelerde daha olumlu sinyallerden söz edilirken,  kamuoyu önünde yaşanan gerçeklik ve oluşan algı budur.

Diğer taraftan Kürt siyasal hareketi; Hükümetin çok basit ve toplum tarafından da rahatlıkla tolere edilebilecek adımlar, örneğin Hasta mahpusların serbest bırakılması ile yüksek seçim barajının kaldırılması gibi son derece haklı ve meşru talepleri dahi karşılamaması,

Sürece seçim hesabı üzerinden yaklaşmaktan vazgeçmemesi karşısında HDP nin %10 luk baraja rağmen Parti olarak seçimlere katılma strateji ve kararlılığı olabildiğince bu süreci kritik hale getirmektedir.

Milliyetten Kadri Gürsel’in ifade ettiği gibi yüzde10 luk seçim barajının korunduğu bir ortamda HDP nin parlamento dışında kalma riski kimilerine güre son derece tehlikeli sonuçlar doğurabileceği ifade edilmektedir. Yine kadri Gürsel’in ifadesiyle bu konuda ne HDP’ den baraja takılmasın diye yine bağımsız adaylarla seçime girmesini istemek ahlakidir, ne de bir kısım seçmenin HDP parlamentoya girsin diye oy vermesini istemek vicdana sığar.

Sonuçta parti adına seçime girmeyi göze alan HDP elbette siyasal deneyimine, stratejik öngörü ve kamuoyundaki eğilim ve anket verilerine dayanarak güvenerek karar verme irade ve becerisine sahiptir. Seçimle ilgili muhtemel olumsuz sonuçların ve HDP nin baraj altında kalarak Parlamentoda temsili yet sağlayamamasının da tek sorumlusu da tek başına HDP olmayacak, bunun aksine 12 Eylül ürünü olan bu uygulamayı olabildiğince kendi  lehine kullanan ve tüm demokratik siyasal tepki ve taleplere rağmen 12 yıldır bu uygulamadan vazgeçmeyen mevcut AKP hükümetinin de olacaktır.

Dolayısıyla sürecin akamete uğraması ile ilgili sorumluluk sadece Kürt siyasal hareketinin değil, aynı anda Hükümetinde büyük sorumluluğu olacaktır.

Gelinen noktada, çatışma araştırmaları ve barış politikaları konusunda Almanya’nın önde gelen Kuruluşlarından Berghof vakfı Müdürü Griessmann,  “gelinen aşamada Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bir an önce müzakere tarafı olarak resmen tanınması gerektiğini” ifade etmesi önemli bir hatırlatma olduğu gerçeği gözden kaçırılmamalıdır.

Griessmann Sürecin oldukça kritik bir aşamada olduğunu, zamana oynamanın süreci daha da riske edeceğini, dış koşulların karmaşık ve müzakere sürecine etkide bulunacağını, o nedenle şimdiki moment, bütün tarafların yani hem Türk hem de Kürt tarafının sadece süreci ayakta tutmak değil, gözle görülür sonuçlara ulaşmak için her türlü çabayı sarf etmeleri gerekir demektedir.

Dolayısıyla sadece dış koşulların olumsuz etkisi değil aynı zamanda iç koşuların da olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak ve sürdürülebilir  bir barış sürecinin devamı için sadece tarafların değil  herkesin sorumluluk üslenmesi gerekir. Çünkü olası bir çözümsüzlüğün yıkıcı sonuçları hepimizi derinden etkileyecektir.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.