Türkiye’nin yeniden normal demokratik bir sürece evirilmesinin tek şansı 24 haziran 2018 tarihinde gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı ile milletvekili erken genel seçimlerinin eşit, demokratik, adil ve şeffaf bir biçimde yapılmasından geçer. Bu şansın kullanılmaması ya da kullandırılmaması sadece muhalefet açısından değil, İktidar La birlikte bütün toplumsal kesimler açısından maliyeti yüksek çatışmalı uzun erimli telafisi zor önemli toplumsal kırılmalara yol açabilecektir. Dolayısıyla İktidarın kendi bekası etrafında konsolide ettiği toplum kesimlerinin algı ve beklentilerini demokratik zeminde karşılamayacak angajmanlardan kaçınması gerekir. Cumhurbaşkanının “ Eğer Miletlimiz bizim için tamam derse çekilmeyi biliriz” biçimindeki ifadesi demokratik bir psiko sosyal zeminin oluşturulmasıyla ilgiliyse son derece önemlidir. Yok sadece taktiksel bir ifade olarak dile getirilmişse, gerek seçim güvenliği gerekse ülkenin demokratik geleceği açısından yaşanan sıkıntıların devamı anlamına gelecektir. Böyle bir durum mevcut siyasal iktidar ile ilgili toplumun yarısında oluşan “seçim ile iktidara gelmiş ancak seçim ile iktidardan kolay kolay ayrılmayacaklar” imaj ve algısı da devam edecektir. Dolayısıyla eşit, demokratik ,şefaf bir seçim zemini önünde engel oluşturan böylesine olumsuz imaj ve algının ortadan kaldırılması, meşru demokratik bir seçimin gerçekleştirilmesi sorumluluğu da iktidar bloğuna aittir.
Baş ta Cumhurbaşkanı olmak üzere İktidar bloğu seçim güvenliğiyle ilgili olumsuz algıyı son derece güçlü argüman ve enstrümanlarla ortadan kaldırmalıdır. Kullandığı ötekileştirici, aşağılayıcı, tehdit içeren üslubu kullanmamalıdır. Muhalefetinde rövanşist söylemlerden kaçınarak olgun toparlayıcı güven verici yeni barışçıl söylem ve programlarla kitlelerin karşısına çıkması gerekir. Seçimlerin meşruiyeti ve tartışılmazlığı da bu tutma bağlıdır. Kuşkusuz yaşanan gergin siyasal atmosferin bu günden yarına iktidar açısından da yumuşatılması çok kolay değildir. Çünkü iktidara iktidar tarafından angaje edilmiş, iktidarın nimetlerinden nemalandırılmış, zenginleşmiş sosyal tabanın kolay kolay iktidarın nimetlerinden vaz geçme gibi bir niyete sahip olmamakla birlikte tüm ülke kaynaklarının kendi öz varlığıymış gibi değerlendiren ve bundan vazgeçmeyi düşünmeyen bir seçmen kitlesinin oluşturulmuş olması iktidar yönetiminin manevra alanını da daraltmaktadır.
Yani iktidar bloğu uyguladığı anti demokratik yönetim anlayışıyla bir yandan iktidarını tahkim ederken diğer yandan kendi manevra alanını da daraltan, demokratik işleyişi önemsemeyen bir kastın ve sosyolojinin oluşumuna da neden olmuştur. Dolayısıyla siyasal iktidarın şefaf, demokratik,eşit ve güvenilir bir seçim zemininin oluşması için gerekli olan sosyo-psikolojik ortamı hazırlaması zor olsa dahi mutlaka gerçekleştirmesi gerekir. Anayasa referandumu ile ilgili şaibe iddia ve söylemler güncelliğini kururken, benzer iddia ve ihtirazlara yol açacak bir atmosferde yapılacak seçimlerin meşruiyeti sadece tartışmalara yol yol açmayacağı gibi sürdürülmesi imkansız kaotik bir ortamın oluşmasına da yol açacaktır. Böyle bir durum ülkenin genel huzuru açısından son derece riskli olacaktır.
24 Haziran da yapılacak seçim öncesi kampanya dönemi aynı zamanda demokrasi ve hukuk açısından da turnusol işlevi de görecektir. Baş ta Edirne ceza evinde tutuklu bulunana HDP Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş olmak üzere YSK tarafından onaylanmış bütün adayların eşit fırsat ve eşit haklarla yarışıp yarışmayacağı, seçim, seçmen sandık, güvenliğinin sağlanıp sağlanmayacağı, bağımsız ve tarafsız izleme ve gözlemlerin yaptırılıp yaptırılmayacağı, oy kullanmanın gizliliği, tasnif işlemlerinin şeffaflığı ilkesinin esas alınıp alınmayacağı gibi kuraların önemli göstergeler olarak ortada durduğunu söylemek gerekiyor.
Büyük aşınmaya uğrayan demokrasi, hukuk ve adalet sisteminin yeniden inşası için kimlerin niyetli olup olmadığını da bu seçimde öğrenmiş olacağız.