ALTIN
 2.435,65
DOLAR
 32,4643
STERLİN
40,9284
EURO
 34,9297

 

 

Bülent Arınç!

Geçmişte de benzer konuşmalar yaptı!

              Mesela Melih Gökçek’e “ Ankara’yı parsel, parsel sattın” diyerek öyle bir çıkış yaptı ki, bu söz Melih Gökçekin neredeyse sonu oldu!

            Bu kadar kesin ve sert konuşmasına rağmen kimse ona müdahale etmedi ve partisinden sadece “ Bülent abi yaa!”

gibi ufak bir danışıklı dövüş serzenişi çıktı hepsi o kadar!

Melih Gökçek böylece taca atıldı ve şimdi o top yeniden kenardan içeriye atılıyor!

Yani Bülent abi durup dururken konuşmaz!

Konuşturulur!

Konuşunca biraz duygusaldır ve bir de ağlar!

İşte bu ağlama işi olunca, ben korkudan kaçacak delik ararım!

Çünkü bunların ağlaması hayıra değildir!

Geçmişte Fetullah Gülen’in nasıl ağladığını hepimiz biliriz!

               Bir sohbette onun taraftarı olan bir bana sormuştu “ Muhterem hoca hakkında ne düşünüyorsun” diye?

          Laf kalabalığı yapıp zaman kaybetmemek için direkt dalmıştım ve “ O uzun vadeli bir CİA projesidir” demiştim!

Tabi muhtereme bunu demek soruyu soranı ve dinleyenleri çıldırttı!

Onlara göre artık geri dönüşü yoktu, kabir azabı beni bekliyordu!

Bakın Bülent abiyi yine konuşturdular!

Bu konuşmayı ben değil, hakim savcılar iyi analiz etsin!

Bir zamanlar Zekeriya Öz vardı ve onun şimdi nerede olduğunu da ekleyerek düşünsünler!

              Bülent abi diyor ki “ bağımsız karar verin ve Vallahi biz gidiciyiz, gün olur, harman olur, verdiğiniz tüm yanlış kararların hesabını vermek zorunda kalırsınız” gibi net bir mesaj veriyor ve açık açık diyor ki “ sizi ben bile kurtaramam!”

Evet!

             Eksiksiz böyle diyor ve siz bunu böyle okumuyorsanız, dönün geçmişteki kudretli hakim savcıların akıbetine bakın!

Yani kısacası bir ülke adalet ve hukukla ayakta kalır!

Bizim artık akıl üretecek ne bir siyasetimiz, ne de aklımız kaldı!

O nedenle sadece “ vurun, kırın, öldürün” diyoruz!

Siz bize uymayın!

Yaşatın!

Adaleti, hukuku, hem de ölümüne, sonuna kadar!

***************

TABİKİ YANINDA DURACAKTIN

Ülkenin ana muhalefet lideri korkunç, ağır ve hiç bir insanı karşılığı olmayan bir dille tehdit ve hakarete uğruyor!

Bunun benzerinin uygar  ülkelerde olmasının

karşılığı bellidir!

Hele seçilip parlamentoda iktidar ortağı olan bir parti lideri bu çirkinliklere sahip çıkıyorsa, işte bana göre “ beka” sorunu budur!

Çünkü bu akıl, hukuk ve adaleti red eden akıldır!

Ülkede gayri meşru her davranışa onay vermektir!

Bu onay, devletin bittiği yerdir!

Ne diyor?

“ Ülküdaşımızın yanındayız”diyor!

Bu sahiplenme akla o kadar şey getiriyor ki, neresinden tutarsanız tutun, içinden çıkamazsınız!

Birincisi artık devlet denilen yapının hiyerarşik yapısını kaybettiğini ve bu yapının tamamen çetelerin buyruğu çerçevesinde kıpırdamaz durumda olduğunu ve dahası herkesin bu çetelerden ciddi şekilde çekindiği ve korktuğudur!

Eğer elinde güç olan devlet erki korkuyorsa, vay vatandaşın haline!

Mesela kendisine “ gazeteciyim, siyasetçiyim”

diyen birinin o “ kazıklı” tehditten sonra, kazık savunuculuğuna girmesi daha da içler acısıdır!

Belliki adam iliklerine kadar korkuyor ve oraya da sahiplenilmesi  mesajları gönderir cinsten, varlığını birilerine hibe ediyor!

İnsan bunları görünce yer yüzünü terk etmek istiyor ve bunlarla aynı havayı solumanın ayıbını yaşıyor!

Bugüne kadar bu ülkenin gelişmesi ve çağdaş insanlıktan nasibini alması için hiç bir fikriniz yoksa, tabi ki duracağınız yer bellidir!

Zaten öyle diyorsunuz!

“ Dava arkadaşım” falan!

Allah aşkına neyin davası?

Bilimsel bir çalışmada beraber olupta ömür mü

tükettiniz?

Bu ülkede kaynakların heba edilmemesi ve insanımızın insanca yaşaması için nefes mi tükettiniz?

Sadece size Allah’ın lütfu olan din ve milliyetçilik üzerinden bu ülkeye hep korku saldınız ve bugün yan yana durmanız bundandır ve bunda da şaşılacak bir durum yoktur!

Bence de yan yana durmaya devam edin ve dünyada hiç bir yan yana duruş, sizinki kadar bir birine yakışmıyor!

Ne diyeyim?

Kıskananlar çatlasın!

*****************

HEP HALKIN YANINDA İÇİNDE OLACAĞIZ

 

        İl Eş Başkanıydım! Kimi zaman ve çoğunlukla tek başıma şehrin göbeğine ve ara sokaklarına sapar dert dinlerdim!

             Malatya esnafı dünyanın en güzel esnafıydı! Sonradan kimi boşluklar hak etmeyenlerce doldurulunca, yüzü asık türediler olsa da yinede o güler yüzlüler çoğunluktadır.

            Bir gün ayakkabı tamirci ve boyacılarının sıralı olduğu cadede geçerken, hem ayakkabımı boyatmak hem de onlarla sohbet etmek istedim!

            Ayakkabımı boyatırken, geçenlerden bir iki kişi “ Başkanım, saygılar”  diyerek  selam verip geçince, ayakkabımı boyamakla meşgul olan başını kaldırıp “ abi sen neyin başkanısın” diye sorunca, “ hiç öylesine” dediysem de adam yakamı bırakmadı!

- Yoksa sen sulama birliği başkanı mısın?

-Hayır!

-Anladım, o zaman süt sığırları deneği mi, vala bir ara görmüştüm sana çok benziyordu!

Güldüm!

Baktım yakamı bırakmayacak ve beni bir çok yere Başkan yapacak, gerçeği söyledim!

Bu sefer ayakkabıyı bırakıp iyice yüzüme baktı ve “ sen yalan söylüyorsun” dedi!

Bu sefer ben üsteledim “ niye yalan söylüyormuşum” diye!

            -Yav ağabey, filan partinin Başkanı ayakkabısını on korumayla gönderiyor ve yüz lirada bahşiş bırakıp ayakkabıyı kutsal emanet gibi götürüyorlar, sen il başkanı olacaksın ve yek başına gelip bana ayakkabı boyatacaksın; teh!

Bir kez daha güldüm!

“ ister inan, ister inanma ben Başkanım ve sana beş liradan fazla da vermem, dedim!

               Sonraları Başkanlığıma inandı ve hep ayakkabım için ona giderim! Sohbet eder, gülüşürüz! Bugün beni aradı, son derece üzgündü!

“ Aman Başkanım dikkat” diyerek!

Evet!

Ben bir dağ köyünde doğdum ve o ayakkabıcıyı en iyi ben anlarım, o da beni!

Ah birde bize bu güzellikleri yaşatsalar!

********************

İŞTE BÖYLE

 

 Her şeyde dibe vurmuşken havada yedi uçakla “ pikniğe gidiyoruz!”

       Bu işler böyledir ve “ soğana muhtaçken, dişini kürdanla kurcalayacaksın ki el senin et yediğini sansın” gibi bir kültürden geliyoruz!

Sonra bir alışkanlığımız varmışta ancak yeni fark ettik!

Ziyarete ve pikniğe gittiğimiz her yere bir de saray dikiyoruz ki yemede yanında yat!

          Osmanlı toprak kaybedip, hazine tamtakır kalınca böyle yapardı ve son kuruşla yaptırdığı han ve saraylarla herkese zenginlik mesajları verirdi!

              Ama gelişen dünyaya ayak uydurmamak ve çağın gerisine heveslenmek, ne han bıraktı, ne de saray!

Sonunda üç kıtadaki tüm topraklarını kaybetti ve ancak elde şimdiki topraklar kaldı!

              Onu da elinden alacaklardı ki bu ülke halklarının baş kaldırıp işgalcilere karşı koyması durumu tersine çevirdi ve bu topraklar elde kaldı!

Sonuçta koca imparatorluğun yerinde yeller esti!

Sonra yeni bir ülke, yeni bir rejim kuruldu ve yüz yıldır hala devlet olmayı becermedi!

Her on yılda bir yapılan darbeler bunun en bariz örneğidir!

Yine devlet dolduramadığı boşluklarını içini kemirecek yapılara teslim etti!

Devlet, boşluklarını demokrasi ve adaletle inşa eder, bunlar olmayınca oranın işgalcileri çetelerdir!

            İşte o çeteler geçmişte bu ülkenin Başbakanlarına yumruk attılar! Şimdi de arkasındaki karanlık destekçilerine güvenen bir mafya lideri, bu ülkenin ana muhalefet liderine yazılı olarak korkunç tehditlerde bulunuyor!

             Bu cesareti kimden ve nerden alıyor! Aynı kişinin geçmişte yargılandığı davalarda mahkeme heyetlerine nasıl posta koyduğunu da gördük!

Aynı kişinin bu ülkenin Cumhurbaşkanına da benzer tehditleri vardı!

Peki, duyan, gören oldu mu?

             Adeta üzeri kapatıldı! Çünkü bu ülkede bir Cumhurbaşkanı bile bu serseri aklın ne olduğunu iyi biliyor ve sonuçta o da insan, çocuklarının ve ailesinin başına geleceklerden korkuyor!

Şimdi Kılıçdaroğlu’na yapılan bu çirkinliğe herkes sus, pus!

             Gazetecisi ve o sesi gür çıkan yalaka takımı, söz konusu bu ve benzer çete artıkları ise, kuyruğu kısıp hemen kenara çekiliyorlar!

Korkuyorlar!

Korkutulmuşlar!

          Çünkü bunlar devletin bağırsaklarında ciddi bir sancı olarak duruyor ve bağırsak boşaltılmadığı sürece de bu gaz devam edecektir!

               Sokrates, bundan iki bin beş yüz yıl önce söylemiş “ Devletin içinden adalet ve hukuku alırsanız, geriye bir çete devleti kalır” diye!

Sokrates haklıydı ve ona kalırsa cahillere de oy kullandırılmamalıydı!

Ne kadar da haklıymış ve belki de felsefe budur; iki bin beş yüz yıl önceden bu günleri görmek!!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.