ALTIN
 2.435,65
DOLAR
 32,4643
STERLİN
40,9284
EURO
 34,9297

 

 

Az gelişmişliğin olduğu yerde hiç bir gerçek topluma inandırıcı gelmez!

                Mesela bozuk bir ekonomimiz var ve iktidara geldiğinizde yapacağınız tek iş zam yapmak ve vergileri artırmaktır! Tabi eğer ülke kaynaklarınız varsa ve bunları zamanla keşfedip halkın hizmetine sunarsanız o ayrı iş ama o da kolay değildir, çünkü bağımlısınız ve yeterli teknolojiniz yoktur, gelirler ve bir verip yüz götürürler ki sana hiç bir şey kalmaz!

                İşte bu gerçeği iyi bilen yalancılar vardır ve bunlar siyasette baş rol oynar, kalabalıklara pembe tablolar çizerek insanları kandırırı yönetime gelirler! Çünkü tersini, gerçeğini söyleseler zırnık oy alamazlar! Temeli yalan üzerine atılmış bir iktidarınız varsa, işin ikinci yalan ve iftira kampanyası hız kesmeden devam eder!

                Zamları ve cümle kötülükleri muhalefetin yaptığını söylerler ve eğer muhalefet bir sinmiş, sünepe sarmalına düşmüşse at, atabildiğin kadar ve buna inanmak zaten geri kalmış aklın kaderidir!

Bugün gözüme ilişti bir siyasetçi “ biz gelince diyaneti kaldıracağız” diyor!

İşte böyle akılların ardında gidiyoruz!

Be kardeşim sen kendini uzayda mı sanıyorsun?

Yalanın ve boşa atmanın bu kadarı da olmaz.

              Bu ülkenin temeli iki sütun üzerine atılmıştır; ırkı Türk, inancı Sünni islamın Hanefi mezhebi!

Şimdi anladın mı?

Bunları bile, bile diyaneti kaldıracakmış!

           Zaten bunu söyleyen birinin bu ülkede hiç bir zaman iktidar olamayacağını kesin ve net şöyleyim!

O zaman salla gitsin!

                Hatta sen gelirsen ülkedeki tüm imamları, müftüleri Marks, Engels ve Darvin okumaya davet et, kesin başarırsın da!

               Gittikçe diyaneti ülkenin birinci ve asli kurumu haline getiren, ülkede okuldan çok cami yapan bir anlayışın olduğu yerde sen diyaneti kaldıracaksın öyle mi?

           İnanın bu tiplerin yüzünden, yahu ben neden siyasetle ilişkileniyorum” diye kimi zaman kafayı yemiyor değilim!

                Yaşadığı yerin gerçeğini bilmeden, var olan insan topluluğunu algı olarak bir üst merhaleye taşımanın yollarını aramadan, sorunlara bodoslama dalarsan kusura bakma söylediğin yalandan öteye bir şey değildir!

                  İyi yaşasınlar diye adına yürüdüğün işçiler seni taşlıyorsa, “ Kürt sorunu” dediğin yerde hala Kürt’ler korucu, derin yapılarla iş birliğine girerek sana zarar veriyorsa bir dakika dur orada ve geriye dön “ ben nerede yanlış yaptım” diye kendine bi sor bakalım!

Sormazsın!

            Sormayınca da geriye yalan söylemek kalıyor ve bu yalanların toplamı bu ülkedeki halkların canına okuyor!

              Kalıplaşmış bir siyasi bunalımdan, maleesef bunamış fikirler çıkıyor ve hepimiz dönüp bu bunaklığa sessiz kalıyoruz!

Siyaset üretmektir. Günün koşullarına göre ortaya çözüm ve fikir koymaktır!

Ama bu ülkede bu yok!

               Yüz yıldır ülke mezardan yönetiliyor ve akıl, algı yitimi bir şey üretemediği için ha bire oraya sığınarak kendini yaşatıp, diğerlerini tehdit ediyor!

En kolay yol ya ve üstelik bütün suçların üstünü örten yol!

                   Bizim eski solcular gibi; “ yok, Lenin şöyle dedi de, Mao toprak reformunu şöyle yaptı da” falan, filan!

Peki, sen ne yaptın?

En büyük devrimin sahil kenarında rakı-balık olduğunu öğrenince gerisi diline vurdu!

Dil bu, devrimin en kolay yapıldığı yerdir ve hele ağızda takma dişler varsa gerisi ütopya!

***************

ÇÖZÜM SÜRECİ

 

               Bilmiyorum, ya hiç siyasetten anlamıyorum, ya da yaptığım bodoslama değerlendirmeler bir tesadüf eseri tutuyor ve ortaya bir doğru çıkıyor! genelde değerlendirmeler yaparken parçaları bir araya getirmeye gayret eder ve çıkan sonuç üzerinden fikir beyan ederim!

              Erdoğan geldiğinde “ Kürt sorununu ben çözerim” demişti ve bununla ilgili kimi yoklamalar da çekilmişti! Bakın “ yoklama” diyorum!

            Çünkü bu işte kimse samimi değildi ve istenen şartlar sadece bir oyalamaydı! Çözüm sürecinin adı ilk anıldığı gün birden yeni korucu alımları ve kale kolların inşaatı her zamankinden daha çok yapıldı! Bu süreçte operasyonlar hiç hız kesmedi ve karşılıklı çatışmalar sürüp gitti!

              Bir ara bir sessizlik oldu ve ölüm haberleri gelmedi! Gelmedi, çünkü herkes biri birine yoklama çekiyordu!

               İşte bu yoklamanın sonucu Oslo ve Dolmabahçe mutabakatlarında ortaya çıktı ve sızdırılan bilgiler adeta bu işe dinamit koydu!

                Çünkü vuran, vurulan bu ülkenin topraklarına gömülüyordu ve cenazelerin gelmemesi bütün derin yapıları rahatsız etmişti!

                       İşte o derin yapılar amacına ulaştı! PKK bir düzenli orduya karşı sıradan silahlarla çatışmanın değerlendirmesini hiç yapmadı ve sorunları çözmek için artık silahın  bir argüman olmadığını hiç anlamadı! Sonrası “ Hendek meselesine” kadar geldi ki böyle bir karar hangi akılla verildi, gerçekten anlamak zor!

                 Dünyanın hiç bir askeri literatüründe böylesi bir strateji yoktur! Şehirlere kapanacaksın ve “ gel beni vur” demekten öteye bir şey değildir!

Orada binlerce insan yaşamını yitirdi ve sonuç elde sıfır!

              Günümüz dünyasında düzenli ordulara karşı gerilla savaşı vermek artık miadını doldurmuştur. Var olan haklı gerekçelerinizi dünyaya duyurmanın çeşitli ve etkili yönleri vardır ve bunu yaparken iç kamuoyunun da sempatisini toplarsınız ve PKK “ ben ayrılmayı değil, demokratik cumhuriyeti savunuyorum” diyorsa peşin söyleyeyim bunun için hiç bir silahlı mücadeleye gerek yok.

              Yapılacak tek şey insanlara “ demokratik cumhuriyetin getirilerini samimiyetle anlatmak, işte o zaman bu ülkede gün yüzü görmenin yolları açılır!

Şimdi yeniden ısıtılan bir çözüm hikayesi gündemde!

Yine söylüyorum, ‘ önce samimiyet!’ gerisi çok ama çok kolay!

              Kırk yıldır trilyon dolarların harcandığı ve hepimizi nana muhtaç eden bu sorunun çözümü toplamda yirmi dört saattir!

Tabi ki samimiyet olursa!

               Yoksa herkes “ nerede kalmıştık” diyerek yine ezberlediği yöntemlerle yola devam ederse, bu topraklarda torunlarımızda gün yüzü görmez ve buna kimsenin de hakkı yoktur!

****************

SEVGİLİ TOSUNUM

 

          Öncelikle memlekete hoş sefa geldin! Yemin bilşah zekâna hayran olmamak elde değil! Belliki bizi terk edip gittiğin yaylada epey tecrübe sahibi olup dönme kararı verdin ve sığındığın konsolosluk zaten Türkiye toprağı sayıldığı için ben seni memleket topraklarına ayakbastı gibi görüyorum!

İyi ettin!

           Bak, sen sonuçta bir ticaret yaptın ve buradan iflas ettin! İflas ayıp değildir ve sen bundan kesin ve kesin yırtarsın!

           Niye yırtmayasın ki? Sana para verip kısa sürede zengin olmak isteyenlerin hepsi gariban ve elindeki az parayı veren kesimdir!

Yahu takma, bu kesim günü birlik soyuluyor ve soyanlara ha bire alkış tutuyor!

İşte kimse seni bu kesimden dolayı alıp canını sıkmaz!

Ha, bir göz boyama olsun diye seni biraz hapise koyabilirler ama buna canın sıkılmasın!

          Üstelik sen “ beni Türk adaletine teslim edin” gibi bir imayla konsolosluğa gittin! Ne güzel işte, söz konusu Türk adaleti ise gerisi teferruattır!

Buradan hanene “ iyi hal” yazılır ki gerisi teferruattır!

                  Sonra senin işlediğini suç olarak görüp iddia edenler, bir sürü hukuki terimle bu durumu değerlendirmeye kalkıp mangalda kül bırakmıyor!

              Ben öyle düşünmüyorum ve bu ülkede kişilere göre konuşuyorum ve olmayan hukuk konusunda da hiç yanılmadım, senin için de yanılmadığımı peşinen söylemek isterim! Hem seni Amerika kapsaydı daha mı iyi olacaktı?

Bak, bir diğerine Amerika kancayı attı diye dokuz doğuruyoruz!

Niye bu kadar tedirginiz onu da anlamış değilim!

                Zaten hep böyle yaptık; bunları önce dışarı çıkarıyoruz, sonra birileri kapıp konuşturuyor ki

“ aman Allahım!”

Şimdi sana lüks arabaları, kadınlı bol eğlenceleri soracaklar!

Yahu at arabasına binecek halin yoktu ya! Öylesi durumda sana kim para yatırır?

                Akranların vaziyeti nasıl halediyor bilmem ama elindeki o parayla zaten sen yapmasan da gelir seni bulurlar! Çünkü bunlar eşyanın doğası gereğidir! Yoksa sen o ense ve göbekle bir çok şeyi zor koklarsın bilesin!

Para işte!

Yüz elli kiloluk adama bile “ ay şeker gibi” dedirtir!

                Kısacası gittiğin yaylada biraz erken döndün! Ben köylü çocuğuyum ve dananın erkeğine tosun deriz ve baharda yaylaya salar, güzün gider alırız!

Seni kimse almadan kendin geldin ve üstelik yazın şu kavurucu gününde!

Eh, hoş geldin sevgili tosun, senden yeni projeler bekliyoruz!

Hiç merak etme, biz seninle gurur duymaya hazırız ve yeter ki sen bize gönül koyma!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.