ALTIN
 2.435,65
DOLAR
 32,4643
STERLİN
40,9284
EURO
 34,9297

 

 

Fatih sultan Mehmet’le başlayan ve yaklaşık yüz elli yıl süren bir dönemdir!

İcat ve yenilenme hareketleri ile kabuğunu kıran Avrupa’ya inat, gericilikte direnen bir imparatorluğun zaten fazla şansı olmazdı!

           Padişahlar yükseldikleri koltukta kendilerimi Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olarak görmüş ve sadece Saray içi entrikalara göre değil, yaptıkları her yanlışa “ çok yaşa padişahım “ diyenlerin sözlerine itibar ederek yol almışlar ve bu nedenledir ki kardeşlerini, evlatlarını gözünü kırpmadan öldürmüşlerdir!

           Tüm bunların toplamı koca bir imparatorluğun çöküşüdür ve o çöküş, üç kıtada işgal ettikleri topraklarını kaybetmekle son bulmuştur!

            O dönemde, padişahın yüzüne doğru gitmeyeni söylemek kelleyi meydanda bulmaktı. O nedenle tüm gerçeklere kara bir örtü çekilmişti ve imparatorluk bu örtünün altında ha bire cehalet üretiyordu!

          Temel Karamollaoğlu aynı kaynaktan geldiği yol arkadaşı Sayın Cumhurbaşkanını ziyaret etme gereği duymuş!

          Ben burada koltuk- kanepe polemiğine girmeyeceğim! Orada sadece yol arkadaşına aralarındaki farkı hatırlatmış, hepsi o kadar!

           Temel bey, mutlaka onun Başkanlık koltuğuna adım attığı günden bu güne kadar paramızın iki yüz elli kat değer kaybettiğini söylemiştir her halde!

            İki saat süren bir görüşmede ilahiler okunmadığına göre, en çok memleket halleri konuşulmuştur ve dünyada alındığımız gri listeye de değinilmiştir sanırım!

             Temel bey, huzurdan ayrılırken yüz ifadesi hiç te itibar görmediğinin tesciliydi! Çünkü o karşı mahallenin çocukları ile top oynuyordu ve böyle devam ederse bir dahaki ziyarette tabureye oturur, benden söylemesi!

             Sonra, “ Sayın cumhurbaşkanını iyi gitmeyen vaziyete inandıramadığını” söylüyor ve onun her şeyin çok iyi olduğuna inandığını da ekliyor!

          Tüm sınırlarına asker yığmış, on tane yabancı ülke büyük elçisine posta koymuş, ikide bir merkez bankası başkanlarını yerinden eden ve siyasi rakiplerine “ bu daha iyi günleriniz “ diyen bir insanı doğruya nasıl ikna edecektiniz; sevgili Karamollaoğlu?

Hiç biriniz Tayyip Erdoğan’ın ruh dünyasını anlayacak kadar bir algıya sahip değilsiniz!

            O bir kavgaya girmiş ve etrafındaki kalabalık çok da umurunda değil! Ne aldığı tepkiye, ne de attığı yumruğa bakıyor ve bu kavgayı öyle sulhla bitireceğini de bekliyorsanız yanılıyorsunuz; çünkü onun tarzı buna müsait değil ve bunu bana Rahmetli Dengir Mir Mehmet Fırat söylemişti! Üstelik bundan Altı yıl önce ve üstelik “ eşi çocukları hariç, kimse benim kadar tanıyamaz” diyerek!

Hal böyle olunca Erdoğan’ın etrafını görme şansı yok!

         Çünkü etrafı “ çok yaşa padişahım “ diyen zehirli sarmaşıklarla dolu ve o sadece zakkumun güzel çiçeklerine bakarak her şeyi tozpembe görüyor; zakkumun ne kadar zehirli olduğundan haberi yok!

***********

LİYAKAT

 

            Atilla’nın çok güzel bir sözü vardır; “ yerinize geçecek diye hiç kimsenin önünü kesmeyin” diye!

Türkiye siyasi yaşamı hep başarılı insanları tırpanlamakla geçmiştir ve bu yaşamın her alanına yayılmış bir kangrendir!

Öğretmenlik yaşamımda bunu bire bir ve defalarca yaşadım!

            Keyfi sürgünler, alakası olmayan müfettiş raporları ve dönemine göre “ İstiklal marşına saygı duruşunda bulunmadı, bilmem kime küfür etti” gibi nice iftiralar!

         Yaşamımda hiç bir işi “ desinler “ diye yapmadım ve isteyerek öğretmen olmadığım halde, severek yapmaya çalıştım ama bu sevgiyi de hep kursağımda bıraktılar!

Her zaman söylerim “ fikri olmayan insan makbul insan değildir “ diye!

Ne olursa olsun önce o fikrin içinde insan, sonra diğerleri olmalı!

              Bir okula atanmıştım; daha gitmeden oradaki okul müdürünün aşırı sağcı olduğunu ve asla geçinemeyeceğimi bana anlattıklarında, aynısını da o arkadaşa anlatmışlar! Kısacası herkes bizim koparacağımız fırtınayı sabırsızlıkla bekliyor muşta haberimiz yokmuş!

            Gittim; müdür bey beni gayet sıcak karşıladı ve göreve başlattı! Baktım ki saz çalıyor, güzel resimler yapıyor ve dahası mükemmel şiir okuyor!

           Böylesi bir insandan hiç bir zaman zarar gelmeyeceğini anladım ve samimi bir dostlukla arkadaşlığımız devam etti!

           Hiç unutmam, bir gün Sosyal demokrat Saniye öğretmenle ciddi bir tartışmaları oldu ve Saniye hanım uzun süre mesafeliydi! Sene sonunda okul müdürleri öğretmenlere değerlendirme notu verirdi ve bu gizliydi, öğretmenler bilmezdi! Okul müdürü, ilçe müdürü ve müfettiş notunun ortalaması alınırdı!

             Müdür bey raporunu yazmış, dolaba koyup teslim etmek için bekletiyordu ve o dolabın anahtarını benden başkasına vermezdi!

Bir gün izinliydi sanırım ve anahtarı bana bırakmıştı!

             Saniye öğretmen yanıma geldi “ ya Hasan hocam müdür bey, benden haz etmez, kavga da ettik biliyorsun, kesin notumu çok düşük vermiştir ve düşük not alırsam düşündüklerimi

Gerçekleştiremem” diyerek raporu görmek istediğini söyledi!

             Bunun etik olmayacağını ve kendi raporuma bile asla bakmadığımı ve dahası anahtar bende ama o raporlar orada durduğu sürece bakmayacağım da söyledim ve Müdür beyin asla sana kini olmaz, hakkın neyse vermiştir dedimse de yok!

            Neyse; arkadaşımın bu başarılı öğretmene yanlış yapmayacağını göstermek adına dolabı açıp raporu gösterdim ki doksan beş puan vermiş!

          Beklemediği bir puandı ve ben kendi puanıma bakmadım; sonradan öğreniyorum ki bana da yüze yakın puan vermiş ve ben o yıl maaş ödülü aldım!

       İşte o Müdür Fikret ZORER’ di ve hala bir kardeş muhabbeti ile dostluğumuz devam eder ve Van sıra gecelerinde grubuyla müzik yapıyor; zevkle, muhabbetle izliyorum!

Ya ülkenin geneli?

           Aklı çalışan, ne kadar insan varsa adeta doğrandı ve ülke şimdi yeteneksizlerin elinde can çekişiyor ve buna sebep olanları da alkışlayıp duruyoruz!

Ülke adına ne kadar acı bir durum!

****************

ÇÜRÜME

 

Bir insanda çürüme önce ağızdan başlar! Tıpkı balığın baştan koktuğu gibi.

           Türkiye siyaseti hiç bir dönem bu kadar üslup bozukluğuna şahit olmamıştı! Meclis ve grup toplantıları adeta küfürle açılıp, küfürle kapanıyor ve hal böyle olunca gerilen bir toplumun sinir uçları dokunsan, anında bir cinayete dönüşüyor!

           Parlamentodaki tüm partilerin hedefi olan ve günübirlik küfür, hakaret ve tehdit yiyen bir HDP var ve bu HDP hiç üslubunu bozmadan bunlara insani ölçüde yanıt veriyor ve hiç birinin ağzında küfür işitemezsiniz; bunun adına siyasi ahlak ve insani üslup denir!

            Siyasete soyunanların çelikten sinirleri ve geniş sezgileri olmalı ve öyle her tepkiye küfürle, şiddetle karşı koymaya kalkarlarsa işte şimdiki İyi Partili vekilin durumuna düşerler!

              Eh, bu da yağmur gibi gelen zamları ve saat başı çıldırıp giden dövizin damarımızdan emdiği kanı unutturur; varsa, yoksa yapılan küfür üzerinden siyaset yapıp gündemi değiştirmek!

İktidar bu açıkları elindeki medya gücü ile alabildiğine kullanıyor. Kullanıyor ama yarasına derman olacak mı; hiç sanmıyorum!

        Tüm umudunu rakiplerinin ağzından çıkacak yanlış bir söze odaklayan bir iktidarın artık son demine geldiği aşikârdır!

           Geçmişte kendileri küfürün daha beterini de yapsalar hiç önemi yoktur ve önemli olan senin söylediğindir ve o nedenle konuşurken kılı kırk yaracaksın!

Bu ülkenin kodlarında bu var ve biz sadece konuşur, dedikodu yaparız; hele bir de söylenen söz hesaplanmadan ortaya savrulmuşsa sen bak o zaman kıyametin nasıl koptuğunu?

Bir de sözü kimin söylediği önemli!

            Mesela “ Kürdistan “ sözünü ancak bir Türk söyleyebilir ve onu söyleyen Türkü Cumhurbaşkanı bile yaparlar! Diğer taraftan herhangi bir Kürt asla ve katta söyleyemez!

Söylediği anda böldüğü vatan parçasıyla direkt kodesi boylar!

             Elin insanı yüzlerce yıl önce düşünmeyi ve konuşmayı suç olmaktan çıkarmış ve şu an bulunduğu yer belli!

Hiç birinin ülkesi konuşmadan dolayı bölünmemiş!

Ya biz?

Akıl, fikir, siyaset gibi bir sakatlığın ortasındaysanız; yapacağınız tek şey ağızdan çıkan sözü kovalamaktır!

Ne diyeyim?

Allah akıl, fikir, izan versin!

************

MAHALLE SIKINTILI

 

İki Bakan bir konuda anlaşamıyor; “ arkadan mı, önden mi “ polemiği ile!

            Hatırlarsanız, İç işleri Bakanı Soylu “ siz önce yıkın, arkadan mahkeme kararı gelirse de gelsin” diyerek kanunlara, yasaya, hukuka karşı boynunun ne kadar kıldan ince olduğunu tüm haşmetiyle söylemişti!

Aslında bunu söylerken bir gerçeğin tekrarına düşmüştü de hani anlayan kim?

            Yani demişti ki “ Yahu, siz nasıl anlamazlarsınız kanun, hukuk, adalet eskidendi ve biz Başkanlık  sistemi ile bunu rafa kaldırdık, şimdi elinizde bir top var ve kaleleri alınmış bir saha, oynayın ve topu sokacağınız kale olmadığı için, oyunu kimin kazandığını Başkan size söyleyecek..!”

             Soylu’nun dediği ve ne bizim ne de Bakan olduğunu sanan Adalet bakanının anlamadığı budur!

Bu işlere artık tek yetkili Başkan bakıyor ve sizin şu an birbirinize çektiğiniz reste de gülüp geçiyor!

Neyin arkadan, neyin önden geldiğini biz de karıştırdık!

Ortada deli bir at var; arkadan yaklaşsan tekmeyi, önden yaklaşsan dişliyor!

            Kenarda dursan da olmuyor, bu sefer şaha kalkıp seni tepeliyor; en iyisi ne şeytanı görmek, ne de kulhuvallahi okumak!

Hele parmak sallamak aman ha!

           Çünkü racona ters bir durumdur ve hukuku olmayan bir devlette kimin raconu yüksekse faturayı o keser!

Bakacağız, bu duruma Reis nasıl bir Racon kesecek?

Mesela devlet işlerliği olsaydı bu iki arkadaş şimdi evine çoktan gönderilmişti!

Tabi bunlar bizde asla ve katta olacak şeyler değildir!

Şimdi daha çok yarışacaklar ve kim daha çok işinde maharetli diye ve korkarım bu yarış Kürt Memedin nöbetine kadar gider!

Hep öyle olmuştur!

Bizim ası pınar da Abu zer dayı ( Kuli ) vardı!

Mısır tarlasına dadanan kargaları kovmaktan bıkınca şapkasını alıp havaya fırlattı ve olanca sesi ile bağırarak “ Ey Allahım, ben sana ne yaptım ki bunları dağda dövüştürüyorsun, sonrada getirip benim mısır tarlamda barıştırıyorsun” diye!

Ne yalan söyleyim; gelip benim kapımda barışacaklar diye tedirginim!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.