ALTIN
 2.435,65
DOLAR
 32,4643
STERLİN
40,9284
EURO
 34,9297

 

 

       Başlığı “ sende mi brütüz “ koyacaktım ama baktım ki uyuyor ama “ Hızır Paşa “ bizim toprağın hikâyesi olduğu için daha iyi oturur diye onda karar kıldım!

        Hikayeyi, bu toplumun insanı üç aşağı, beş yukarı bilir. Zaten bilmeyen varsa bu yazının onlar için hiç önemi yoktur, okumasalar da olur!

         Arkadaşları haksız, hukuksuz yere cezaevlerine atılmış, demokratik yollarla kazandıkları bütün belediyeler ellerinden alınmış ve dahası konuşmasınlar diye tüm kapılar yüzlerine kapatılmışken, seni alıp o kapıya konuk ediyorlarsa ve sana ekmek, itibar kazandıran, hatta seni üç dönem vekil, belediye başkanı yapan partiye dönüp bilindik ağızlarla saldırıyorsan, tek izahı var; seni düşürdüler! Yani buna “ düşkünlük “ derler ve hiç bir zaman ne halk nezdinde, ne de ruhun derinliklerinde artık iflah olmazsın!

         Lütfen şu an söyleyeceklerimi ukalalık sanmayın! Çocukluğumdan bu güne kadar bu toplumun damarlarından geldim! Kurda, kuşa, iki yüzlü puşta kadar ya yolum kesişti, ya da yoluma çok çıktılar ve bu nedenledir ki onları uzak arada olsa iç dünyalarını iyi bilirim!

         Bu adam, bir zaman az kalsın HDP ye Eş Genel Başkan oluyordu! Bundan böyle bir kişilik çıkacağı için eleştirel bir yazı yazmıştım!

İkinci gün “ benim klavye yazarlarından alacağım ders yok” gibi bir ifadeyle kameraların karşısına çıktı! Yazıyı okudu mu, okumadı mı bilmiyorum! Ya da kastı ben miydim onu da bilmiyordum ama benmişim gibi üzerime alındım ve ikinci bir yazıyla “ benim de mikrofon şovmenlerinden alacağım ders yok”’diyerek konuyu kapattık!

Bu tipler alışmıştır ılık sularda yüzmeyi! Sert sular, sert rüzgârlar bunlara göre değil!

Bir iki ay cezaevine atıldı diye kurtuluşu bu kurnazlıkta ve arkadaşlarını satmakta buldu!

Çıktığı televizyon proğramında ki ifade ve suçlamaları tam da şu an kapatılsın diye feryat figan edenlerin HDP’ ye olan kini ile o kadar örtüşüyor ki, dar ağacına giden Pir sultana atılan gül gibi ve “ elin taşı yaralamıyor, dostun gülü hançerleyip geçiyor!”

     Olsun be!

Sen de yürü Hızır Paşa; yürekliler ne dar ağaçları, ne idam sehpaları, zindanlar gördüler ve hepsi insanlık aynasında öyle yüz buldular ki hala parlar dururlar ve tüm güneşler o aynada yansır!

      Ya Hızır paşalar?

Karanlığa karışarak korkularına ıslık çalarlar!

Seni dün izlediğim de sadece karanlıkta ki sesin geliyordu! Korkak, ürkek ve arkadaşlarını, partisini satan karanlık bir yüz!!

***************

NE CUMHURİYETTİN BE

 

     İlkokul sıralarında bize ezberletilen ve sürekli kötülenen Osmanlı imparatorluğu bilinçaltımıza bir canavar gibi yerleştirilmişti!

          Padişahlığın babadan oğula geçtiğini ve padişahın tek sözü ile kelleler uçurulduğu, padişahların kardeşlerini ve çocuklarını gözünü kırpmadan boğup öldürdüğünü söyler dururlardı! Bunların hepsi doğruydu ve bunların için de biz, padişahların yaptıkları güzel işler var mıydı, yok muydu hiç öğrenmedik, öğrensen ne olacaktı; bu sefer padişah övmekten, adınız Cumhuriyet düşmanlığına çıkardı!

        Çağa direnen Osmanlı toz, buhar olunca yerine gelen ve aslında hep devamı olan yeni yönetime “ Cumhuriyet “ dediler! Yine ilkokulda “ Cumhuriyetin halk iradesi olduğunu, halkın kendi kendini yönettiği bir rejim olduğunu” söylediler ki liseye kadar ki ömrüm bu masala inanmakla geçti!

         Sonra akıl biraz sağını, solunu yoklayınca işin hiçte öyle olmadığını, halkın değil belirlenen muktedir bir sınıfın ruhumuzu ve bedenimizi işgal ettiğini; Osmanlı’dan farklı olarak gelenlerin çocuklarına asla kıymadığını ve onlara askerlik dahi yaptırmadığını, ancak bu halkın çocuklarını dar ağacına göndermekten bir dakika bile tereddüt etmediğini gördük!

    “ Kahrolsun Amerika, bağımsız Türkiye “ diyen Deniz ve arkadaşları sırf böyle söylediler diye idam edildi! Yaş ortalamaları yirmi dört olan Mahir ve arkadaşları bir köy evinde sağ alınacakken top, tüfekle öldürüldüler!

      Erdal Eren’i yaşını büyüterek astılar; henüz bir çocuktu! Neydi bu kin öfke? Kendi çocuklarına karşı bu acımasızlık!

      Bu Cumhuriyet hep böyle yaptı! Seyit Rıza meselesini bilmeyen, sadece resmî ideolojinin yalanları üzerinden yaklaşanlar yetmiş beş yaşında ki yaşlı bir adamın yaşının küçültülerek asıldığına hala “ hak etti “ diye yaklaşırlar!

Tamam, sizin dediğiniz olsun velevki hak etti!

Peki, cenazesi nerede?

Öldürdüğünün cenazesini vermemek hangi Cumhuriyetle örtüşür söyler misiniz?

           Sevin, sevmeyin aynısı Said Nursi ve Şeyh Said için de geçerlidir! Onların da ne mezarı, ne de bedenleri yok!

     Halkın kendini idare etmesidir ya; bana Cumhuriyet tarihi süresince gelen Alevi Vali, kaymakam...

Bilmem daha neler gösterin bakalım!

           Adalet nedir, biliyor musunuz? Biraz da kendini başkasının yerine koymaktır; yani günümüzde buna empati diyorlar! Bunu yapmadığınız yerde, bırakın devletin yönetim şeklini, siz beyninizin yönetiminden bile bi habersiniz! Oraya vurulan resmî mühür neyse, siz de o mühürün dediği ile hareket edersiniz ki işte orada insanlık hariç, her şey beyninizde dolaşır!

    Bir şafak vakti; bıyıkları henüz terlememiş bir çocuk astılar; adı Erdal’dı!

   Hep böyle oldu; kendi çocuklarının boynuna toz kondurmayalar, bu halkın çocuklarına böyle kıydılar!

     Anısına saygıyla...

**************

SİZ BENİ BAŞKA YERE YAZIN

 

           Günü birlik doğranan kadınlar; söz sahibi olmayan kadınlar, taciz, tecavüzün birinci muhatabı kadınlar ve dahası insandan sayılmayan kadınlar; duydunuz mu bugün “ Dünya İnsan Hakları Günüymüş!”

Hiç umurumda değil ve kutlamıyorum da!

Mesela bu ülkede kim insan, kim değil, hata kim benziyor onu da çözmüş değilim!

 Anladığım kadarıyla herkes kendi insanı!

           Katili, tacizcisi, mafya babası, uyuşturucu taciri ve ağzında Allah kelamı ile yalan söyleyen herkes kendine insan!

             Bugün insana dair o kadar çok hikâye dinledim ki, defalarca midem bulandı! Kimi anlatıyorlardı, kimin hakkında dem vuruyorlardı.

Anlamakta o kadar güçlük çektim ki!

En iyisi beni Çin’deki pandalara yazın!

            Bir pandanın doğal hakkına saygı gösteren ve onu gözü gibi koruyan bir yerde panda olmak, ölüsünde bile korkan bir yerin insanı olmaktan kat, kat daha iyidir!

            İçindeki çirkin öfkeyle insanlara kin kusan bir yerde hangi insanlığı, hangi insanı arıyorsunuz?

İnsan Hakları Günüymüş!

İsteyenin olsun!

Siz beni pandalara yazın; üstelik kilom da müsait!

************

HANGİMİZİN TANRISI

 

 “İnsan önce Tanrı’sını öldürür, sonra diğerlerini...” bir şiirimde böyle oturmuştu bu söz!

  Evet, Tanrı’nızı öldürdüğünüzde artık hiç bir güç sizi diğerlerini öldürmekten alı koyamaz!

             Artık öldürdüğünüz Tanrı yoktur ve sadece onun adına piyasaya sürdüğünüz güzellemeler vardır ki hiç bir anlam taşımaz!

            Hallac-ı Mansur “ Enel Hak” diyerek sadece içindeki Tanrı’yı dize getirmiştir ve o Tanrı vicdandır; gerektiğinde sana baş kaldıran!

            Yok; eğer dışarıda bir Tanrı ararsanız içinizde söküp attığınız hiç bir Tanrı vicdanınızın yerini doldurmaz, dolduramaz!

             Çünkü her şeyde topu attığınız Tanrı yoktur; öldürdüğünüz bir Tanrı sizi duymaz ve sadece sizin toplumu uyutma kurnazlığına iyi bir alettir, hepsi o kadar!

  Osmanlı yıkılmayla yüz yüze ilken, her köşeye açılan cami ve medreseleri Tanrı görmedi!

           Evladını, kardeşini boğazlayan bir anlayışı hangi Tanrı görecekti ve üstelik insan katletmeyi en büyük günah sayan bir Tanrı’ya öldürerek şirk koştuğunda işte o Tanrı seni sadece şeytanı ile baş başa bırakır!

          Çağ ve çağlar değişti bu zihniyetin asla değişme şansı olmadı! Öldürdükleri Tanrı’larının ardından at koşturmanın keyfi bir başka olsa gerek!

          Sonra dönüp kullara şükretmeyi, fakirliğe sığınarak sevap kazanmayı salık vermek; olmayan bir Tanrı’nın ardındaki keyif çayıdır!

            İnsanlar açlıktan kırılırken ve elinden işi alındığı için intihar ederken höpürdeterek içtiğin keyif çayı...Bu durumda tüm insani duygularınızdan imtina edersiniz ve ölürken şeytanın bile el çektiği bir cesede elden gelen tüm eziyetleri yaparak Tanrı’nıza gönderirsiniz!

              Aslında bu inanıyor görünüp, inanmama sendromudur! İki yalan arasında kaldığınızda, sizden daha büyük bir yalancı yoktur ve o yalanın içinde tüm Tanrı’lar yalancı şahittir!

               Zulmü, adaletsizliği, ekmeğinden edildiği için intihar eden gencecik bir insanı ve dahası saat başı dünyada açlıktan ölen çocukları görmeyen bir Tanrı var mı, yok mu bilenler söylesin!

  Benim Tanrım Hallac-ı Mansur’un Tanrısıdır!

Darağacına içindeki insanla yürümüştür! Bir Tanrı sizinle ölmüyorsa, uzak durun!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.