ALTIN
 2.510,03
DOLAR
 32,5947
STERLİN
40,4574
EURO
 34,8297

 

 

“Simit almak için sıraya girdim.

Sıra çok kalabalıktı.

20 dakika kadar sırada kaldım.

Hemen önümde bir kız çocuğu ve babası var. Babası gömlek düğmelerini boğazına kadar düğümlemiş.

Tertemiz giyinmiş ancak kıyafetleri eski.

Ayakkabıları kösele, eski ve yazlık.

Anladım ki güngörmüş bir adam…

 

Çocuk iki de bir ‘’Hadi baba, acıktım gelmedi mi sıra daha?” diye söyleniyor.

Sonunda sıra onlara geldi.

Adam bir simit istedi. Çocuk itiraz etti: 👇

“Baba, ben tahinliden de istiyorum.” diye.

 

Babası “sus!” der gibi sessizce kaşlarını kaldırdı, “Olmaz!” demek istedi.

Bozuk birkaç adet parayı uzatırken paranın bir tanesi yere düştü, tezgahın altına gitti.

Adam diz çöküp aramaya çalışırken,

Simitçi:

‘’Boş ver be abi, önemli değil!” dedi.

Baba kısık sesle:

“Ağabey başka paramız yok, eksik kaldı. Hakkını helal et!” deyince,

Simitçi; “Oturun sehpaya biraz, sıcak çıkınca ben getireceğim.” dedi.

 

Adam eksik para verme mahcubiyeti ile en köşeye oturdu.

 

Ben de bu arada simidimi alarak yan masalarına oturdum.

Çay söyledim, zeytin de koydular yanına. Bu arada izliyorum. Simitçi kızacak mı, sevecek mi diye.

Neyse, geldi bizim simitçi içeriden masaya doğru.

 

İki tabak yapmış ama çok özel.

Tabakların içine her şeyden koymuş sanki. Çocuğun istediği tahinliden, simit, börek, bu arada tatlılardan da unutmamış, silme iki tabak doldurmuş.

Üç de çay geldi, simitçi de tabureye oturdu.

 

Ben pür dikkat onları izliyorum.

Kendi kendime, “adam kaç yıllık esnaf anlamış tabii, kim dilenci, kim aç kalmış, biliyor ve yanılmıyor.” diye içimden geçirdim.

 

Başladılar sohbete, bu arada tekrar tekrar çay içtiler.

Sonra baktım simitçi, biraz kâğıt para çıkardı ve adamın gömlek cebine koyuverdi.

-“Yarın gel işine başla!” dedi.

             Kısmete bak, dedim. Adam parayı düşürdü diye üzüldüğü tezgah, şimdi ekmek parası kazanacağı dükkan oldu.

Neyse onlar kalkıp gidince, meraktan öleceğim sanki.

 

Hemen yanaştım simitçiye:

-“Patron! Seni tebrik ederim” dedim.

Hiç rencide etmeden babası ile küçük kızın karnını doyurdun.

Kimseye göstermeden de cebine üç-beş para koydun.

Allah razı olsun, sayınızı çoğaltsın, ne iyi adamsın! “ dedim.

 

“Sağ ol” dedi simitçi.

 

“Ona söylemedim ama o benim ilkokul arkadaşım.

Ben onu tanıdım ama o beni tanımadı. Yarın gelince söyleyeceğim kendisine bunu.

Şimdi utanır ve üzülür de işe gelmez diye söylemedim.

Biz ortaokulda devlet okuluna giderken, babası onu özel kolejde okutuyordu.

Çok zengin bir ailenin çocuğuydu.

Hepimiz ona imrenerek bakardık.

Ne oldu kimbilir?

Ne olduğun değil, ne olacağın önemli.

Yeter ki içindeki insanlık yaşasın.”

Farkında olanlara ne mutlu…”

 

Değerli Okurlar, yukarıdaki yaşanmış alıntı öyküyü okuyunca, birden aklıma Servet-i Funun dönemi şairlerinden Tevfik Fikret’in “Han-ı Yağma” şiirinden bir bölüm geldi.

 

“Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini…



Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!


Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!


Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak!

Bugün ki mideler sağlam, bugün ki çorbalar sıcak;


Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…



Yiyin, efendiler yiyin; bu cümbüşlü sofra sizin;
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!”

 

SON SÖZ: Gökte yıldızlar kayıyor, ne kayması?

Şeytanların kafasına taş atıyor melekler.

                        CÜPPELİ AHMET

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.