ALTIN
 2.510,03
DOLAR
 32,5947
STERLİN
40,4574
EURO
 34,8297


 

Böyle olacağını bilmemek için Türkiye’de yaşamıyor olmak gerekir!
             AKP heyetinin HDP’ yi ziyaret etmesi çok önemli bir kırılma gibi görünebilir ama asla öyle değildir!
            Burada bir kırılma yoktur ve sadece AKP’nin hedefe ulaşmak için öyle katı sınırlarının olmadığını anlamaktan başka!
            Eğer bu ziyareti karşı masa yapsaydı, mesele bitmişti ve AKP bunu öylesine derinden işlerdi ki bugüne kadar yaptıkları hiç bir yanlış bunun önüne geçmezdi!
           HDP bu ziyareti kabul etmekle iyi mi yapmış, kötü mü yapmış, tabi ki bunu yetkili kurulları bilir ve bir de HDP tabanında nasıl bir karşılık bulduğu..!
           Bu güne kadar HDP’ ye demediğini bırakmayan bir aklın, birden böyle ılık bir zemine kayması öyle sıradan bir mühendislik değildir!
            Kaldı ki kendi içlerinde bile bu ziyaretten dolayı bir kırılma var ve belki de bu, Türkiye siyaseti için ön açıcı bir gelişme olur!
Verdikleri o resimden dolayı dillerindeki zehiri geri çekerler mi, zaman gösterecek?
Bana kalırsa bu ziyaret küçük ortağın bilgisi dışında olmamıştır!
            Öyle bir şey olduysa, Bahçeli, kıyametin pimini çeker mi, bilmem ama en azından ciddi bir rahatsızlığa bahane yapabilir ve son günlerde yaptığı çıkışlar kimi işaretler vermiyor değil!
Ortağından direkt kopma yerine, işi rölantiye de alabilir, ya da bozuntuya vermemek adına bu ziyareti es de geçebilir!
             Konumuza dönecek olursak; siyasetin girdapları çok denklemidir ve siyaset ince aralıkları iyi dokumadığı sürece yavan kalır!
          Birileri sürekli elinde kılıçla başını uçuracak; sonra da işine gelince “ uzat başını biraz seveyim “ diyecek!
HDP bu çizgiyi çok iyi okumak zorundadır!
           Yoksa izaha düşünce zorlanabilir ve dahası bu güne kadar niçin mücadele ettiğini aynaya bakarak hiç bir zaman elinden düşürmemesi gerekir!
             Buna herkesin ve özellikle ağır bedel ödeyenlerin hakkı vardır. Eğer bir arada yaşanabilir bir ülke hepimizin özlemi ise, karşılıklı özverilerde olabilir. Fakat hile ve kandırma yolu ile rakibin açığını arıyorsak; işte orada dur!
Çünkü bu yöntem ülkeye çok kan kaybettirdi..!

***********

İŞTE BUNDANDIR Kİ

 

“ Ülkede raflar dolu isteyen, istediğini rahatlıkla alıyor” diyor; bir alkış, bir alkış..!

            Oysa isteyen istediğini alamıyor, dolu olan raflara bakıp, bakıp duruyor ve yazın sıcağında marketlerin serin klimalarına sığınıyor, kılın da sıcaklığına sığınacak hepsi o kadar!

“ Kuyruk da yok “ diyor!

Son derece haklı, alamadığın şeyin neden kuyruğu olsun?

             Eh, bazen raflardaki ürünlerin son kullanma tarihi sona yaklaşınca ufak bir indirim geliyor ve sokak ana, baba günü, birde kuyrukta ki itiş, kakışlarda, kavgalar alışık olduğumuz manzaradır, tembel kocalar erken uyanıp bu yağmaya yetişemedikleri için, evdeki eşten yedikleri kalay ayrı bir mesele..!

“ Öküz işte, ancak yatmayı biliyor, gece bile aklına bir şey gelmez, öyle dana gibi yanıma uzanır, sabahta kalkma nedir bilmez!”

Bu durumda evde hiç bir şeyin kalkmadığını bilmemek için gerçekten öküz olmak gerekir!

            Sonra marketten kaptığı aynı üründen bir kaç tane ile peş, peşe dualar “ Allah reisten razı olsun, Allah başımızdan eksik etmesin..!

Âmin!

             Yurdum insanı indirimi Reisin yaptığını sanıyor ve sandığı için yanakları pembe tebessümlere boğuluyor; yerim senin pembe yanaklarını Leyla teyze..!

Reis mitinglerinde “ kriz falan yok, bu Bay Kemal’in uydurmasıdır” diyor; bir alkış tufanı!

            Sonra; “ bu zor günleri beraber aşacağız!”diyor, şapkalar havada alkış tufanı yan komşu ilde duyuluyor!

             “ Ekonomistim “ diyen Reis, çok iyi biliyor ki yurdum insanı krizle, zor günlerin farklı şeyler olduğuna inanır ve bu uçurum kadar belli olan durumu asla tahlil etmez, edemez; çünkü matematikte ortalama üçse buna bile sevinmeliyiz; yoksa davulu alan sokağa koşar; gerçi bizim Malatya’da öyle bir durum oldu; sağ olasın Malatya “ Allah’ınıza gurban..!”

           Tüm bunlara rağmen Reis, hafiften HDP’ nin saçlarını okşadı diye; herkes bana giydirmeye başladı; galiba ben kafayı geri çektim diye!

Olsun!

             Reis onu da iyi biliyor; bir sürü dayaktan sonra sevişmenin ne kadar şiddetli olduğun bu yurdun insanında tecrübe ile sabittir ve her şey anında unutulur; sonra onun sopasını över dururuz!

            Eh, şimdiden yandaş medyanın bağırsak kurtları oynamaya başladı ve bu gibi durumlarda gümrük kapısında kaşıntı kaçınılmazdır ve siz bakın manzaraya..!

            Artık ekranlarda “ HDP’ ye teröristtir diyenin ağzını yırtarım “ diye bir yarış kokusu başladı bile!

Korkum odur ki “ biz böyle bir şey demedik; ahan bu Hasan Şahin var ya bu Hasan Şahin..!”

Haklılar!

Ah, bir ağzım dursa?

              Anam iyi bir dinleyicidir, kimseyi kolay kırmaz ama bazen etrafındakiler zıvanadan çıkınca patlar “ gel de konuşma, şimdi sussam bu yalanların hepsini kabul etmiş olurum” der ve tozu, dumana katar..!

             Tüm bunları topladığında, işte bundandır ki bu ülkeye sevdam bitmiyor ve yalanı, dolanı olmayan başka bir ülkede asla ve kata yaşayamam!

            Buralarda böyle doğduk, böyle yaşadık ve mezara giderken bile bir sürü yalancı “ ne iyi adamdı” diyecek; sağlığında yemediği küfür kalmayan o adam işte..!

Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim!

Yurdum insanı; kıyamam ya, ne kadar tatlısınız?

*************

YABANCILAŞMA ACI BİR DRAMDIR

 

            Bu topraklar güzeldir; Tanrı bereketidir ki bire bin verir. Etrafında suların dalgaya durduğu, nehirlerin aykırı yönlere akarak coşkusu ve yediveren dört iklim...

            Bu topraklar kadimdir; uygarlıkların beşiği, güneşin Doğudan, Batı’ya tenini öperek, doğup, battığı...

Bu toprağın güzel insanları vardı; eli nasır, teni toprak kokan...

Sonra..!

Nasıl oldu bilmem; gitti o tüm güzel insanlar ve yanlarına toprağını da alarak..!

            Şimdi güneş sadece doğup batıyor; eline avucuna alıp seveceği bir toprak yok; beton duvarların yüzüne çarpa, çarpa yorgun bir yolculukla günü tamamlıyor ve ardında giderek teni kararan bir gece bırakarak!

Böyle olur bu haller!

Sadece insanı mı?

Hayır; güneşi, doğayı, toprağı da asimile ettiler!

Yerini beton binalara bırakan bir toprak asimile olmuştur!

Yaylanın göbeğine kadar dökülen asfalt, yaylanın ruhuna zift karası çekmiştir!

            Kaç gündür bir merak sardı, tarihin geçmiş izlerine derinlemesine dalıyorum; aman Tanrım, bu kadar utanmam mı gerekiyordu?

            Doğruya ısrar eden o yürekli cesaretlerin kılıç ucunda yere düşen başları, giyotinlere, mengeneye sıkıştırılan direnişlerin aklı ve hiç bir krala, zihniyete boyun eğmeyen asi duruş...

            Sayıları çok ama çok az ve o çok az zekâ, bilimin, teknolojinin ilk yolculuğunu başlatanlardır ve şimdi bizim gibi aklı beş para etmezlerin sefa sürdüğü bir hazır nimet!

Asimilasyondan geçen bir akla hiç bir şeyi izah edemezsiniz!

Kılıcı önce kendi gerçeğine çeker ki yeryüzünün en çirkin görüntüsü ve sesi ile karşılaşırsınız!

Sonra, daha da ileriye gider ve yabancılaşır!

İşte buradan dönüş yoktur!

Basit bir örnek vereyim ki bu aklın düştüğü acizliği daha net göresiniz diye!

Hani bir zamanlar dağlara, taşlara ismini yazdığınız bir Ecevit vardı ya; işte o !

Bir iki dize de karalamıştı; ona “ şair “ de diyorlardı!

            Savaştan yana tercih kullanan ve “ hayata dönüş “ diye onlarca insanın cezaevinde yanmalarını izleyip bir adım geri atmayan şair!

             Tarihe bakın tüm diktatör ve faşistler, kanlı gömleklerine güzelleme resimleri çizmişlerdir!

Barış, güvercin, falan..!

           İşte, şimdi hazırcı ve dünya insanlığına nokta kadar yararı olmayan bir yabancılık bu tiplere övgü sıralıyor!

              Şimdi sorsan tarihte bedel verenlere de övgü sıralar ki, her şeye yabancılaşmanın dayanılmaz ahlaksızlığı buradan başlar ve baş edemezsiniz; çünkü arkalarında devlet gücü vardır; devletin sevdiği en güzel iki renk; asimile olan ve yabancılaşandır!

             Kan kırmızı günlerden geçerek buralara gelmişiz ve nedense yolculuğumuzun sürekli paçalarımızdan akan kanla devamını istiyoruz!

Bilinçaltı bir korku ve yabancılaşmanın kati sonucudur!

Doğru ve kansız yaşamak bu sendromla uyuşmaz!

Onlar sürekli eli kılıçlı, omuzu toplu, tüfekli olanı yüceltir, taparlar!

            Bir genellemeleri yoktur ve hepsi kişi yüceltme yarışına girer, hele ki o kişi çok kelle almışsa kılına bile laf söyletmezler!

Boş insan en çok kendi kellesinden korkar!

Hedefinde sürekli düşünen ve yer yüzü ile, gökyüzüne yararı olanı hedefe sürer..!

Tarihin gerisinden bu güne hep böyleymiş!

Utanıyorum..!

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.