ALTIN
 2.510,03
DOLAR
 32,5947
STERLİN
40,4574
EURO
 34,8297

 

 

            Alevi örgütlülüğündeki her başarısızlık, sadece o an değişik olumsuzluklar yaratmakla kalmıyor, başarısızlığın nedenleri, kaynağı tespit edip kararlılıkla üzerine gidilmediği takdirde bu olumsuzluklar geleceğe taşınıyor. Üzerine gidilmeyen olumsuzluk bir süre sonra doğal bir parça olarak kabul edilmeye hoş görülmeye başlanıyor.

              O olumsuzluklar kimlik haline gelmeye başlamıştır artık. Aslında bu bir tahribattır ve geri dönüşü çok zordur. Öyle derin felsefi ve bilimsel araştırmalar yapmaya da gerek yoktur, çevremize bu gözle baktığımızda kimlerin nasıl bir olumsuzluğu, kirlenmeyi kimlik haline getirdiğini çok açık görebiliriz.

              Kimileri açısından Alevilik; Başka ideolojilerin faaliyet alanıdır. Siyasetlere insan devşirme zeminleridir.

            Kimileri açısından Alevilik; Siyasi partilerle yapmak istediği pazarlıklar için çok kullanışlı bir kalkandır.

             Kimileri açısından Alevilik; Örgütleri, nüfusları ve duyguları rahatlıkla sömürülerek emeklilik sonrası kartvizit yapılacak zeminlerdir.

              Böylesi bir kirlenme yapısal kimliklerinin önemli bir parçası olmuştur. Bu kirlenmenin yarattığı kişilik, öyle bir hal alır ki, tüm referansını Sünni/Yezidi inançtan alan bu düzen içinde bile kendine yer bulma çabasını gayet doğal görür, hatta bunu hakkı olarak görür. Bunlar açısında güce tapmak siyasi kimliklerinin en belirleyici özelliklerindendir.

               Ne var ki kimliklerinin temel öğesini oluşturan bu türden kirlenmeler, her türlü direniş ve destanlarla dolu tarihsel köklerimizden kopuk olarak bu gün ‘’Alevilik’’ etiketi altında bir araya gelebilmekte, tarihimiz ve örgütlülüğümüz adına konuşma cüretini, hakkını kendilerinde bulabilmektedir.

               Özellikle yaklaşık son 70-80 yıldan bu yana, Dünyada ve ülkemizde köylerden kentlere doğru başlayan göç doğaldır ki biz Alevileri de hem olumlu hem de bir takım olumsuzluklarla etkilemiştir. Şehir hayatına alışmaya çalışırken, Aleviler, belki de tarihinde ilk defa bu kadar örgütsüz kalmıştı.

                Bu boşluğu dernek, vakıf ve federasyonlar ile doldurmaya çalıştık. İşte tam da bu süreçte, kirlenmeyi, bizi köklerimizden koparmayı kimlik haline dönüştürenlerin önü açıldı ve içimizdeki varlıklarını hala sürdürmekteler.

                Alevilik, tüm özelliklerinin yanı sıra, yaşamaya ve yaşatmaya, sınırsız ve sınıfsız Dünya inancına sahip olmaktır. Alevilik, her şeyden önce kendi tarihine, dava için canını vermiş şehitlerine, insanlara ve geleceğe karşı sorumluluk duyabilmektir.

               Tarihine, geleceğine, şehitlerine ve Aleviliğe karşı bir sorumluluk hissetmeyenlerin kelimenin gerçek anlamıyla Alevi kimliğini koruma, geliştirme diye bir derdi yoktur olmamıştır. Ne tarihte ne de günümüzde olumlu bir misyon üstlenmeleri mümkün değildir.

             Onların tek sorumlulukları kendilerine karşıdır. Her şeyleri kendileriyle kendi varlıklarıyla sınırlıdır. Onlar açısından kimlik sorunundan değil varlık sorunundan söz edilebilir. Keza böylelerinin tarihimizdeki ve gelecekteki adı, Hınzır Paşa olmuş ve öylede kalacaktır.

              Tarihimize baktığımızda görüyoruz ki örneğin, Ne Hünkâr Hacı Bektaşi Veli, ne Pir Sultan Abdal, ne Şah Kalender ne de diğerleri, varlık sorununu güç sorunu görmemiş bunu temel bir sorun olarak önüne koymamıştır.

             Bütün yol ulularımızın temel sorunu kimlik sorunu olmuştur. Onlar tüm yaşamları boyunca insan olgunlaşmasını, kişiliğin gelişimini ve İnsan-ı Kamil olma hedefini anlatmıştır. Bu uğurda çok ağır koşullarda mücadele etmesini de bilmişlerdir.

               Bu bağlamda, bizim cennetimiz İnsan-ı Kamil mertebesine ulaşmak olmalıdır. Yani Alevi olmak bir yaşam anlayışını savunmak, kendi kurallarının çerçevesinde bunun mücadelesini sürdürmektir. Alevilik, dava adamı olabilmektir. Rıza şehri davasının neferi olmak ve bu sorumluluğu hissedebilmektir.

            En az bin yıllık bir kuşatma altındayız. Evet, biz bu savaşta zaferden çok yenilgi gördük, ama biz, Hacı Bektaşi Velileri, Şah Kalenderleri, Pir Sultan Abdalları ve sayısız İnsan-ı Kamilleri yaratmayı da başarmış bir halkız.

             Yüzlerce yıldan bu yana sayısız kez saldırıya uğradık. Özü itibarıyla bu saldırıların tüm kaynağı kendi varlığını bizim yok edilmemize endekslemiş tüm kişilik ve ideolojilerdir. Böylesi tarihsel bir konumlanmanın içimizdeki yansımaları mutlaka temizlenmelidir. Bir Alevi atasözünü hatırlamakta fayda var; Azalmaktan korkmayın bozulmaktan korkun….

             Bu gün kendilerini var olma-yok olmaya indirgeyenleri, Alevilere yapılan saldırıları hafife alıp, içini boşaltarak örgütlerimize yapılan saldırıları tek tek bireyler üzerinden ifade ederken görüyoruz. Kirlenme öylesine yalın öylesine berrak görülmekte ki, bu kişilikler, bir yasa ile inancımızın kültür ve turizm bakanlığına bağlanmasını "yetmez ama evet "gözlüğü ile bakıyor.

Evet, bir kirlenme yaşanıyor ve giderek bu kirlilik Alevilik adına meşrulaştırılıyor.

             Bu kirlenmeye karşı mücadele edilmediği ve kaynaklarının üzerine gidilmediği sürece örgütlü mücadelemizin önünü tıkamaya devam edecektir.

Sonuç;

               Kimliğimizin kirlenmesidir, Alevi örgütlerinin ve mücadelemizin dejenere edilmesidir. Davamız için canını vermiş şehitlerimizin anılarına kadar uzanacak bir kirlenme sürecidir.

              Giderek bir kültürel çürümeye dönüşen ve bu süreci besleyen kişiliklerin tarihteki yerleri hep Yezidin ve Yavuzun yanı olmuştur.

Bunu unutmayın…

 

Özgür Kaplan

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.