ALTIN
 2.510,03
DOLAR
 32,5947
STERLİN
40,4574
EURO
 34,8297

 

 

                   Dün, 19 Aralık’tı… Dün, 1978’de yaşanan ve ülkemiz adına utanç veren bir olayın acısıyla bir kez daha kahrolduk! Aleviler ve Kürtlere karşı 44 yıl önce Maraş’ta yapılan vahşi saldırıda; 210 ev, 100‘e yakın işyeri tahrip edilmiş ve resmi makamlara göre 120 yurttaşımız hunharca öldürülmüştü. Oysa Maraşlıların ifadelerine göre, hayatını kaybedenlerin sayısı 500 geçmişti. Vahşet o kadar korkunçtu ki, ana karnındaki çocuklar bile süngüyle katledilmişlerdi!

***

            Olay; Ülkücü Gençlik Derneği Kahramanmaraş Şube Başkanı Mehmet Leblebici ve İkinci Başkan Mustafa Kanlı dere’nin talimatıyla Ökkeş Kenger adındaki ülkücünün bir sinemaya attığı bombayla başlamıştı. Bomba bahanesi ve güvenlik güçlerinin olaya kayıtsız kalması sonucu, Alevilere yapılan saldırılar daha da yoğunlaşmıştı. Maraş’ta yaşanan bu katliam, faşist darbeciler tarafından 12 Eylül’e sebep olan olaylardan biri olarak gösterildi.

               Darbe sonrası, katliamla ilgili olarak tamamı aşırı sağcı olan 804 kişi hakkında dava açıldı; sanıklardan 29’u idam, 7’si müebbet, 321 de 1-24 yıl arasında hapisle cezalandırıldı. Ancak mahkûm edilenlerin cezaları 1991 yılında çıkarılan “Terörle Mücadele Kanunu” ile ertelendi ve ardından serbest bırakıldılar!

***

              1996 yılında TBMM’de kurulan “Susurluk Komisyonu’nun” yaptığı çalışmalar sırasında ortaya çıkan gerçek oydu ki; Maraş ve diğer katliamların arkasında yer alan “derin devlet”, demokrasiye sahip çıkan, sosyalleşen ve hukukun üstünlüğüne inanan “laik devlet yapısının” Türkiye’nin temel rejimi olmasını istemiyordu.

               Zaten derin devlet, 12 Mart 1971 müdahalesiyle görüşünü pervasızca açıklamıştı. Bu süreçte, solcu Ecevit hükümetinin halk tarafından desteklenmesinin önünü kesmek adına, toplumda infial uyandıran vahşi olaylar yaratıldı, ülkücüler de bu oyunda kullanıldı!

***

            Aynı zihniyetin bir başka versiyonu olan hain FETÖ’ nun eski(!) ortağı iktidar, bugün çağdaş, laik, demokratik, sosyal ve hukuk devletinin yerine baskıcı, yolsuzluk ve yasaklarla bezenen bir süreç sürdürüyor.

              Bu süreçte insan hak ve özgürlükleri yok. Yurttaşlar daha da yoksullaştı! İktidar “yurttaş” ve “halk” kavramlarının da yaşama geçirilmesi istenmiyor. Şimdi hain FETÖ’nün yerine, iktidarın koalisyon ortağı “din tacirliği yapan tarikatlar...

                Bu koalisyon dini ve de insanların cinsel zaaflarını kullanarak ahlak dışı bir yaşam vaat ediyor. Nitekim bugün tarikatlar, iktidarı ayakta tutabilmek için devleti soyan aparatlar haline getirildi. Bir yandan holding sahibi diğer yandan da emlak zengini yapıldılar!

***

              AKP, FETÖ’ nun 17/25 Aralık açıklamalarından ders çıkarmalıydı. Unutulmamalı ki “Gel, bitsin bu özlem” diye yakardıkları, “Ne istediniz de vermedik” diye yalvardıkları FETÖ’cüler; çirkin ilişkileri, yapılan hırsızlıkları, yurttaşı kandırmak adına söylenen yalanları ve ülkenin emperyalistlere peşkeş çekilme belgelerini ifşa ederek, gizli ve sinsi ilişkilerini açıkladı.

               Yarın iktidara, dört elle sarıldığı bu tarikat ve cemaatlerden ikinci bir darbe gelirse şaşırmayın! Bu arada Sedat Peker gerçeği de unutulmasın. Hâlâ başlarında sallanan bir “kılıç” gibi duruyor.

***

             İktidar, Ekrem İmamoğlu’na verdirdiği cezayla kendi ayağına kurşun sıktığının da farkında değil. İmamoğlu’na verilen “siyaset yapma yasağı” bir bumerang gibi geri dönecek. Saraçhane’de yapılan iki mitingdeki coşkulu kalabalıkların verdiği mesaj; “AKP’nin İstanbul’da artık istenmediği” gerçeğidir! Öyle “Erdoğan siyaseti çok iyi yapar” diyen “goygoycuların” zorlama yorumlarına da bakmayın! Hele sözde yandaş yazar Zekeriya Say’a hiç inanmayın.

                Onlar sönen balonun son üfleyicileri durumunda. Hem İmamoğlu sevgisi hem de AKP’nin İstanbullulara yaşattığı eziyet ve Erdoğan’ın talimatla mahkemeye verdirdiği karar, iktidarın indiği son basamaklardır.

***

              Bakın İmamoğlu davasının önceki yargıcı olan ve şimdi Samsun’a sürülen Hâkim Hüseyin Zengin ne demiş: “Bana ‘2 yıl ceza ver. Siyasi yasaklı yap’ telkininde bulunuldu. Ben bu hükümete destek veriyorum. Eşim 2 No’ lu (!)Baro’da çalışıyor.

              Ancak ben bir hâkimim, tarafsızlığımı korumak zorundayım. Bu suçlara verilen cezaları inceledim. Vicdani olarak istenilen ceza adaletsiz... Cezanın indirilip ertelenmesini istedim. Bu davranışım tayinimin çıkmasına neden oldu!”

***

             Vicdanı olan bir hâkimin gerçekleri açıklaması, Erdoğan’ın gelecekte de aleyhine gelişecek ciddi olayların yeni bir habercisi durumundadır. Tarih, farklı yılların 14 Aralık, 17 Aralık ve 19 Aralık günlerini, Türkiye Cumhuriyeti için karanlık ve utanç dolu günler olarak yazacak.

               Ne yazık ki bu vahim günlerin hepsinde bugünkü iktidarın anlayışı yer alıyor. Yapılacak ilk seçim, bu anlayışın getirdiği amorf ve ucube sistemin değiştirilmesi için vesile olmalıdır. Bu şansı kaçırmamalıyız!

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.