Cahilliğin pirim yaptığı bir süreçte geçiyoruz. Cahilliğin pirim yaptığı böyle süreçlerde toplumlar daha çok sloganlarla ve şoven duyguların körüklemesi ile elde tutulur. Yetişmiş bilge insanlar ötekileştirilip itibarsızlaştırılır.
Cahil toplumlarda bilgi üretilemez, çünkü alıcısı yoktur.
Cahil toplumlarda demokrasi geliştirilemez, çünkü alıcısı yoktur.
Cahil toplumlarda insan hakları savunulamaz, çünkü insanların bir değeri yoktur. İnsanlar birbirine düşmanlaştırılmıştır.
Cahil toplumlar bağımsız değil, sömürge ya da yarı sömürgedir.
Mustafa Kemal Atatürk böyle bir süreçte Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu ve bizlere emanet edip gitti. Biz onun emanetine sahip çıkabildik mi; hayır çıkamadık.
Cumhuriyet antiemperyalist bir savaşın sonucunda kuruldu. Onun için ekonomisini kendi siyasi anlayışına göre kurdu. Emperyalizme bağımlı bir burjuvazisi olmadığı için kendi milli ekonomisini oluşturdu. Millî ekonomi tamamen devlet merkezli KİT ler den oluşuyordu. KİT ler kurulduğunda ekonomi tamamen dışa bağımlıydı. Yerli ekonomik koşullar toplu iğne bile üretemiyordu. İşte o zor şartlar altında KİT ler kuruldu. Siyasi milli duruş, ekonomik millilikle bütünleştirildi.
AKP hükümeti en çok IMF borçlarını ödemekle övünür. Hâlbuki bu borçlar Cumhuriyetin 80 yıllık kazanımlarının satışları ile sağlanmıştır. 15 yıllık süreçte özelleştirme adı altında satılan birçok kurum, fabrika, arsa ve taşınmaz ile bu borçların ödendiği biliniyor. Birçok işletmenin çok ucuza birilerine peşkeş çekildiği de biliniyor. Örneğin 1999-2005 yılları arasında 11 milyar 457 milyon dolar kar elde eden ve sadece 2005 yılı karı 3 milyar 268 milyon dolar olan Türk Telekom’un %55’i, 6 buçuk milyar dolar gibi düşük bir rakama, üstelik taksitli olarak yabancılara satılmıştı.
AKP hükümeti 2002 yılında iktidara geldikten sonra ne kadar yerli KİT varsa, hepsini yabancılara sattı. Şimdi ise yerli ve milli olmakla övünüyor. Ekonomisi yerli ve milli olmayan bir ülke nasıl yerli ve milli olabilir ki.
Bizim çocukluğumuzda yerli ve milli haftalarımız vardı. Yanılmıyorsam aralık ayının ikinci haftasıydı. Bu haftalarda yerli ve milli ürünler tanıtılır, yerli malların kullanımı teşvik edilirdi. Şöyle de bir slogan vardı. “Her Türk yerli malı kullanmalı.”
Şimdi ise AKP hükümeti ne kadar yerli ve milli KİT varsa çok uluslu emperyalist tekellere sattı. Şimdi ise yerli ve milli olduğunu iddia etmekte ve kendisi gibi düşünmeyeni hainlikle suçlayabiliyor.
Aşağıdaki liste Atatürk ve onun yoldaşlarının kazanımlarıdır. Bütün bunları yerli ve milli olduğunu iddia eden bir parti tarafında yabancılara satıldı.
Türk Telekom Araplara
Telsim İngilizlere
Kuşadası Limanı İsraillilere
İzmir Limanı Hong Kong' lulara
Araç muayene işi Alman lar'a
Başak Sigorta Fransız lar' a
Ada bank Kuveytlilere
Avea Lübnanlılara
Petkim Azerilere
Tekel'in içkisi Amerika lılar' a
Tekel'in sigarası ABD ve İngilizlere
Finans bank Yunanlılara
Oyak bank Hollandalılara
Denizbank Belçikalılara
Türkiye Finans Kuveytlilere
TEB Fransızlara
C bank İsrailliler
MNG Bank Yunanlılara
Dış bank Hollanda lılar'a
Şeker bank Kazaklara
Yapı Kredi'nin yarısı İtalya nlar'a
Türkcell’in yarısı Finliler ve Ruslara
Beymen ' in yarısı ABD'lilere
Enerji san'ın yarısı Avusturyalılara
Garanti'nin yarısı Amerikalılara
Eczacıbaşı ilaç Çeklere
İzo cam Fransızlara
Demir Döküm Almanlara
Dök taş Fransızlara
POAŞ Avusturyalılara
Yerli ve milli olmanın birinci koşulu milli ekonomidir. Ekonomi milli olmadan siyaseti millileştirmek mümkün değildir. Dünyada bunun örneği de yoktur.
Şimdi cumhuriyetin bütün kazanımlarını yabancılara satan anlayış milli bir anlayış oluyor. Ona karşı çıkan, ülkenin bağımsızlığını savunan “Bağımsız Türkiye “diyen anlayış da gayri milli oluyor. Ne diyelim, her söylemin de bir alıcısı vardır.