ALTIN
 2.435,65
DOLAR
 32,4643
STERLİN
40,9284
EURO
 34,9297

 

 

           Bu ülkede Reisin adından sonra en çok duyduğumuz ve günü birlik kullandığımız söz haline geldi!

Masa!

Bu “ masa “ sözünde hoşuma gideni “ abi çık gel masayı donatım” olanıdır!

Uçarak giderim, bilirim ki donatılmışsa mesele yoktur, sana kalan bedava yemek, içmek!

          Hele masayı donatanlar senden önce bir iki kadeh atmışsa, karşılanmanız Suudi kralı madundadır; “ vay efendim kimler gelmiş” diye masanın en bol tarafına buyur edilirsiniz!

          İşte son bir yıldır kafamız “ millet ve Cumhur masaları” ile ha bire kırık sandalye tokadı yiyor ve bu da yetmiyor, hükümet fırsattan milletin canına okuyor ve daha beteri için Reis, karşı masaya ha bire sallıyor “ adayınızı açıklayın “diye!

           Öyle ya, hazır pehlivan gibi bekliyor, aday belli olsa dalacak ve güreşin adı “ serbest “ olduğu için neresinden tutsa, oradan tuş hakkı var ki sonuçta kaçınılmazdır!

            Bakın daha dün küçük bir belde de yapılan belediye seçimini yüzde doksana yakın bir oyla aldı ve ekmek on lira olsaydı, bu oran yüzde yüzdü ve buna gövdemi basarak söylüyorum!

          Bu iki masanın karşısına HDP de üçüncü bir masa koyduğunu söyledi ve adına da “ demokrasi masası” dedi!

Bakın, bu masa tutar, adı üstünde “ demokrasi masası!”

           Bu ülkede demokrasiyi ancak masaya isim olarak koyarsın; ötesi asla ve bizimkiler dünyanın dayağını yiye, yiye hala bu ülkenin demokrasi ile kan uyuşmazlığının olduğunu öğrenemediler!

Şimdi soracaksınız “ peki ne yapmalılar “ diye!

            Hiç bir şey yapmasınlar; “ masa “ masadır, etrafına otursun mahalleyi izlesinler; çünkü karşı iki masada hangisi kazanırsa kazansın ilk yapacağı iş, masanın altındaki sopaları çıkarıp sizi kovalamak olacak; umarım bunu biliyorsunuz!

Birde masanızın adını “ demokrasi “ koydunuz ya!

           Allah için öyledir; tepeden “aynı isimlerle devam edeceğiz” diyerek delegeleri Ankara’ya çağırıp işaret edilen yere oy attırmak neyin nesi?

Biz körle yatıp şaşı kalkmadık galiba; hem gözlerimizden, hem de kulaklarımızdan olduk!

************

……Tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

 

            Yaşıyorsun işte. Bir denizin susuz kalmış balıkları misali ve üstelik tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

           Yaşamın sonsuzluğu sınırlara bölünmüş ve bu sonsuzlukta sadece iç dünyanızla baş başa sın ız. Bunun adı hayal dünyasıdır, kimsenin erişemediği, insanın sınırsızlığa koştuğu yer!

Kalmadı bir zamanların dost muhabbetti ve her sözcükte bir ırmağın aktığı deryalar!

Bilmiyorum, belki de zaman puşta yenildi ve tüm samimiyetsizlikler göz bebeklerini esir aldı.

Bakışlarını arıyorum; derin içten ve dalga, dalga üstüme gelince çoğaldığım bahar bahçe iklim...

           Kuşlara dost olmak tamamdı, bana yılanı bile sevdiren bir zaman, sanırım kaçamadığım bir ara boşluktur; kendime, iç dünyama sığındığım yer!

             Oysa öyle bir muhabbete hasretim ki bütün çölleri geride bırakıp kavuştuğum suyun hasreti gibi!

Eskiden anlatanlarımız vardı ve her şey samimi masallarda biterdi!

Şimdi yok!

Ne o masal, ne de o masalın anlatanı!

              Herkes, her şey kendinden kopmuş ve kime nasıl, nerede patlayacağı belli olmayan serseri bir mayın gibi!

İşte!

           Bazen dış dünyanız aldatıcıdır ve tüm fırtınalar içinizde kopar ama yüzünüze yansıyanı da arsızlığınıza sayarlar!

Kanayan içinize direnmek ve kabukta dinmeyen yaralara susmak, bir direnişin onurlu tercihidir!

Anlamazlar!

Anlamıyorlar!

Anlamasınlar..!

***************

BU KOMİKLİKTİR

 

             Çatırdayan bir AKP iktidarının karşısındaki muhalefete bakıyorsunuz ve güya bir araya gelmiş memleket kurtarıcıları gibi onlardan mucize bekliyoruz!

           Bir kere ortada bir mucize yok ve bir korkaklar ittifakının biri birine kümelenerek anlattığı günlük ve bildiğimiz hikâyeler var!

             Bizim en büyük sıkıntımız içimize yerleştirilen canavar ve bu canavar üzerinden sürekli öfkeyi, şiddeti ve ötekileştirmeyi marifet sayan bir anlayış!

           Karşı ittifakın “ Bay Kemal’i “ çıkmış yüz yıldır belasını çektiğimiz bir dili daha da keskinleştirmeye çalışıyor!

            Yunanistan konusunda konuştukları ve bu ülkede baş belası olan argümanlara sarılması, bunları çok istediğinden değil, korku ikliminden böyle kurtulacağını sanmasındadır ve bu durum onu komik duruma düşürüyor!

             Çıkıp cesaretle mevcut argümanların yerine yeni bir dil koyamıyor. Savaş politikalarını, dinci yapılanmayı ve ülkenin can alıcı sorunlarına karşı bir tutumu zaten yok!

            Çöken ekonomiyi “ yapacağız, edeceğiz” gibi sıradan sözlerin dışında nasıl ayağa kaldıracağına dair hiç bir planı ve inandırıcı söylemi yok!

            Sırtında bu kadar dış borç varken ve üretimin çökmüşse buna karşı bir şeyler söyle ki akıl süzgecinden geçsin ve biz de inanalım!

Daha önce de yazdık; “ ırkçı ve dinci söylemleri kopyalayarak bir yere varamazsın” diye!

            Bu ülke insanı yeni bir dil istiyor! İçine yerleştirilen ve sürekli karnını içeriden tırnaklaya canavardan kurtulmak istiyor!

Sen ve masa ortakların habire canavara yem atarak daha da azmasını istiyorsunuz!

Bak “ Bay Kemal” ne bu hal, haldir, ne de bu dil!

            Hızla kaçtığın Alevi felsefesinde bir söz vardır “ ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” diye!

            Eh, kendi gerçeğinden kaçınca ayakları ve gagası kesilen leylek misali seni zorla bir kuşa benzetirler ve seni öyle benzettiler ki korkum o ki, Pir sultan ve Hızır paşa meselesi bir kez daha gelip kapımıza dayanacak!

***********

İSTEDİĞİMİZİ Mİ ALDIK

 

            Şu NATO meselesi... Menderes’in “ küçük Amerika olacağız “ diye bizi dört yanımızla bağlayıp kucağına attığı NATO!

Sonrası malum, çıkarlar devreye girince Amerika yavrusunu en iyi yiyen canavardır!

                  Menderes ipe giderken, yine Amerika’nın çocukları devredeydi ve siz bakmayın bazı solcuların o darbeye devrim gibi baktıklarına ve şimdi çektiğimiz sancıların sistematik sonuçlarını doğuran en iyi planlanmış darbedir!

           Finlandiya ve İsveç meselesine siz bundan sonra bakın ve dünden beri Amerika’yı satın almışız gibi atılan sevinç naralarının sonuçlarına da!

            NATO ve Amerika’nın savaşın kucağına attığı Ukrayna geri dönüşü olmayan bir yoldadır ve ha bire oraya silah sevkiyatı yapıyorlar, çöken, biten Ukraynadır, tuzu kurular sadece keyfine bakıp manzaraya mastürbasyon yapıyorlar hepsi o kadar!

Bu Finlandiya ve İsveç meselesinde ki onayımıza Putin nasıl bakacak, asıl mesele odur!

           Şimdi “bizimle iş birliği yapacaklar ve orada kimi örgütlerin serbest dolaşmalarını engelleyecekler” palavralarına biz de inandık!

Geçin bunları!

Amerika isteyecek ve biz yok diyeceğiz öyle mi?

            NATO da olduğunuz sürece, siz değil, Amerika konuşur ve o Amerika ki sana öz evlatlarını ipe çektirdi, kime hikaye okuyorsun?

Bu ülkenin değerleri olan o gençleri asıp yerine ne koydunuz?

Pekerleri, Çakıcıları ve bilmem daha neleri...

            Bu böyledir, senin devlet olmanı istemeyen bir Amerika, onun yerine ne koyacağını da çok iyi biliyor ve biz yüz yıldır devlet olamamanın sancılarını yaşıyoruz!

İlginçtir, bu duruma artık mafyanın kendisi de isyan etti ve hangi kirli ve pis işlerle içimizin boşaltıldığını bize tek, tek sıralıyorlar da kime ne?

Çünkü bunu üzerine ne alan var, ne de devlet!

Bakalım!

Manzara keyifli görünüyor ve birilerinin umurunda değil, o işine bakıyor!

MASA KURMAK

 

           Bu ülkede Reisin adından sonra en çok duyduğumuz ve günü birlik kullandığımız söz haline geldi!

Masa!

Bu “ masa “ sözünde hoşuma gideni “ abi çık gel masayı donatım” olanıdır!

Uçarak giderim, bilirim ki donatılmışsa mesele yoktur, sana kalan bedava yemek, içmek!

          Hele masayı donatanlar senden önce bir iki kadeh atmışsa, karşılanmanız Suudi kralı madundadır; “ vay efendim kimler gelmiş” diye masanın en bol tarafına buyur edilirsiniz!

          İşte son bir yıldır kafamız “ millet ve Cumhur masaları” ile ha bire kırık sandalye tokadı yiyor ve bu da yetmiyor, hükümet fırsattan milletin canına okuyor ve daha beteri için Reis, karşı masaya ha bire sallıyor “ adayınızı açıklayın “diye!

           Öyle ya, hazır pehlivan gibi bekliyor, aday belli olsa dalacak ve güreşin adı “ serbest “ olduğu için neresinden tutsa, oradan tuş hakkı var ki sonuçta kaçınılmazdır!

            Bakın daha dün küçük bir belde de yapılan belediye seçimini yüzde doksana yakın bir oyla aldı ve ekmek on lira olsaydı, bu oran yüzde yüzdü ve buna gövdemi basarak söylüyorum!

          Bu iki masanın karşısına HDP de üçüncü bir masa koyduğunu söyledi ve adına da “ demokrasi masası” dedi!

Bakın, bu masa tutar, adı üstünde “ demokrasi masası!”

           Bu ülkede demokrasiyi ancak masaya isim olarak koyarsın; ötesi asla ve bizimkiler dünyanın dayağını yiye, yiye hala bu ülkenin demokrasi ile kan uyuşmazlığının olduğunu öğrenemediler!

Şimdi soracaksınız “ peki ne yapmalılar “ diye!

            Hiç bir şey yapmasınlar; “ masa “ masadır, etrafına otursun mahalleyi izlesinler; çünkü karşı iki masada hangisi kazanırsa kazansın ilk yapacağı iş, masanın altındaki sopaları çıkarıp sizi kovalamak olacak; umarım bunu biliyorsunuz!

Birde masanızın adını “ demokrasi “ koydunuz ya!

           Allah için öyledir; tepeden “aynı isimlerle devam edeceğiz” diyerek delegeleri Ankara’ya çağırıp işaret edilen yere oy attırmak neyin nesi?

Biz körle yatıp şaşı kalkmadık galiba; hem gözlerimizden, hem de kulaklarımızdan olduk!

************

……Tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

 

            Yaşıyorsun işte. Bir denizin susuz kalmış balıkları misali ve üstelik tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

           Yaşamın sonsuzluğu sınırlara bölünmüş ve bu sonsuzlukta sadece iç dünyanızla baş başa sın ız. Bunun adı hayal dünyasıdır, kimsenin erişemediği, insanın sınırsızlığa koştuğu yer!

Kalmadı bir zamanların dost muhabbetti ve her sözcükte bir ırmağın aktığı deryalar!

Bilmiyorum, belki de zaman puşta yenildi ve tüm samimiyetsizlikler göz bebeklerini esir aldı.

Bakışlarını arıyorum; derin içten ve dalga, dalga üstüme gelince çoğaldığım bahar bahçe iklim...

           Kuşlara dost olmak tamamdı, bana yılanı bile sevdiren bir zaman, sanırım kaçamadığım bir ara boşluktur; kendime, iç dünyama sığındığım yer!

             Oysa öyle bir muhabbete hasretim ki bütün çölleri geride bırakıp kavuştuğum suyun hasreti gibi!

Eskiden anlatanlarımız vardı ve her şey samimi masallarda biterdi!

Şimdi yok!

Ne o masal, ne de o masalın anlatanı!

              Herkes, her şey kendinden kopmuş ve kime nasıl, nerede patlayacağı belli olmayan serseri bir mayın gibi!

İşte!

           Bazen dış dünyanız aldatıcıdır ve tüm fırtınalar içinizde kopar ama yüzünüze yansıyanı da arsızlığınıza sayarlar!

Kanayan içinize direnmek ve kabukta dinmeyen yaralara susmak, bir direnişin onurlu tercihidir!

Anlamazlar!

Anlamıyorlar!

Anlamasınlar..!

***************

BU KOMİKLİKTİR

 

             Çatırdayan bir AKP iktidarının karşısındaki muhalefete bakıyorsunuz ve güya bir araya gelmiş memleket kurtarıcıları gibi onlardan mucize bekliyoruz!

           Bir kere ortada bir mucize yok ve bir korkaklar ittifakının biri birine kümelenerek anlattığı günlük ve bildiğimiz hikâyeler var!

             Bizim en büyük sıkıntımız içimize yerleştirilen canavar ve bu canavar üzerinden sürekli öfkeyi, şiddeti ve ötekileştirmeyi marifet sayan bir anlayış!

           Karşı ittifakın “ Bay Kemal’i “ çıkmış yüz yıldır belasını çektiğimiz bir dili daha da keskinleştirmeye çalışıyor!

            Yunanistan konusunda konuştukları ve bu ülkede baş belası olan argümanlara sarılması, bunları çok istediğinden değil, korku ikliminden böyle kurtulacağını sanmasındadır ve bu durum onu komik duruma düşürüyor!

             Çıkıp cesaretle mevcut argümanların yerine yeni bir dil koyamıyor. Savaş politikalarını, dinci yapılanmayı ve ülkenin can alıcı sorunlarına karşı bir tutumu zaten yok!

            Çöken ekonomiyi “ yapacağız, edeceğiz” gibi sıradan sözlerin dışında nasıl ayağa kaldıracağına dair hiç bir planı ve inandırıcı söylemi yok!

            Sırtında bu kadar dış borç varken ve üretimin çökmüşse buna karşı bir şeyler söyle ki akıl süzgecinden geçsin ve biz de inanalım!

Daha önce de yazdık; “ ırkçı ve dinci söylemleri kopyalayarak bir yere varamazsın” diye!

            Bu ülke insanı yeni bir dil istiyor! İçine yerleştirilen ve sürekli karnını içeriden tırnaklaya canavardan kurtulmak istiyor!

Sen ve masa ortakların habire canavara yem atarak daha da azmasını istiyorsunuz!

Bak “ Bay Kemal” ne bu hal, haldir, ne de bu dil!

            Hızla kaçtığın Alevi felsefesinde bir söz vardır “ ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” diye!

            Eh, kendi gerçeğinden kaçınca ayakları ve gagası kesilen leylek misali seni zorla bir kuşa benzetirler ve seni öyle benzettiler ki korkum o ki, Pir sultan ve Hızır paşa meselesi bir kez daha gelip kapımıza dayanacak!

***********

İSTEDİĞİMİZİ Mİ ALDIK

 

            Şu NATO meselesi... Menderes’in “ küçük Amerika olacağız “ diye bizi dört yanımızla bağlayıp kucağına attığı NATO!

Sonrası malum, çıkarlar devreye girince Amerika yavrusunu en iyi yiyen canavardır!

                  Menderes ipe giderken, yine Amerika’nın çocukları devredeydi ve siz bakmayın bazı solcuların o darbeye devrim gibi baktıklarına ve şimdi çektiğimiz sancıların sistematik sonuçlarını doğuran en iyi planlanmış darbedir!

           Finlandiya ve İsveç meselesine siz bundan sonra bakın ve dünden beri Amerika’yı satın almışız gibi atılan sevinç naralarının sonuçlarına da!

            NATO ve Amerika’nın savaşın kucağına attığı Ukrayna geri dönüşü olmayan bir yoldadır ve ha bire oraya silah sevkiyatı yapıyorlar, çöken, biten Ukraynadır, tuzu kurular sadece keyfine bakıp manzaraya mastürbasyon yapıyorlar hepsi o kadar!

Bu Finlandiya ve İsveç meselesinde ki onayımıza Putin nasıl bakacak, asıl mesele odur!

           Şimdi “bizimle iş birliği yapacaklar ve orada kimi örgütlerin serbest dolaşmalarını engelleyecekler” palavralarına biz de inandık!

Geçin bunları!

Amerika isteyecek ve biz yok diyeceğiz öyle mi?

            NATO da olduğunuz sürece, siz değil, Amerika konuşur ve o Amerika ki sana öz evlatlarını ipe çektirdi, kime hikaye okuyorsun?

Bu ülkenin değerleri olan o gençleri asıp yerine ne koydunuz?

Pekerleri, Çakıcıları ve bilmem daha neleri...

            Bu böyledir, senin devlet olmanı istemeyen bir Amerika, onun yerine ne koyacağını da çok iyi biliyor ve biz yüz yıldır devlet olamamanın sancılarını yaşıyoruz!

İlginçtir, bu duruma artık mafyanın kendisi de isyan etti ve hangi kirli ve pis işlerle içimizin boşaltıldığını bize tek, tek sıralıyorlar da kime ne?

Çünkü bunu üzerine ne alan var, ne de devlet!

Bakalım!

Manzara keyifli görünüyor ve birilerinin umurunda değil, o işine bakıyor!

MASA KURMAK

 

           Bu ülkede Reisin adından sonra en çok duyduğumuz ve günü birlik kullandığımız söz haline geldi!

Masa!

Bu “ masa “ sözünde hoşuma gideni “ abi çık gel masayı donatım” olanıdır!

Uçarak giderim, bilirim ki donatılmışsa mesele yoktur, sana kalan bedava yemek, içmek!

          Hele masayı donatanlar senden önce bir iki kadeh atmışsa, karşılanmanız Suudi kralı madundadır; “ vay efendim kimler gelmiş” diye masanın en bol tarafına buyur edilirsiniz!

          İşte son bir yıldır kafamız “ millet ve Cumhur masaları” ile ha bire kırık sandalye tokadı yiyor ve bu da yetmiyor, hükümet fırsattan milletin canına okuyor ve daha beteri için Reis, karşı masaya ha bire sallıyor “ adayınızı açıklayın “diye!

           Öyle ya, hazır pehlivan gibi bekliyor, aday belli olsa dalacak ve güreşin adı “ serbest “ olduğu için neresinden tutsa, oradan tuş hakkı var ki sonuçta kaçınılmazdır!

            Bakın daha dün küçük bir belde de yapılan belediye seçimini yüzde doksana yakın bir oyla aldı ve ekmek on lira olsaydı, bu oran yüzde yüzdü ve buna gövdemi basarak söylüyorum!

          Bu iki masanın karşısına HDP de üçüncü bir masa koyduğunu söyledi ve adına da “ demokrasi masası” dedi!

Bakın, bu masa tutar, adı üstünde “ demokrasi masası!”

           Bu ülkede demokrasiyi ancak masaya isim olarak koyarsın; ötesi asla ve bizimkiler dünyanın dayağını yiye, yiye hala bu ülkenin demokrasi ile kan uyuşmazlığının olduğunu öğrenemediler!

Şimdi soracaksınız “ peki ne yapmalılar “ diye!

            Hiç bir şey yapmasınlar; “ masa “ masadır, etrafına otursun mahalleyi izlesinler; çünkü karşı iki masada hangisi kazanırsa kazansın ilk yapacağı iş, masanın altındaki sopaları çıkarıp sizi kovalamak olacak; umarım bunu biliyorsunuz!

Birde masanızın adını “ demokrasi “ koydunuz ya!

           Allah için öyledir; tepeden “aynı isimlerle devam edeceğiz” diyerek delegeleri Ankara’ya çağırıp işaret edilen yere oy attırmak neyin nesi?

Biz körle yatıp şaşı kalkmadık galiba; hem gözlerimizden, hem de kulaklarımızdan olduk!

************

……Tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

 

            Yaşıyorsun işte. Bir denizin susuz kalmış balıkları misali ve üstelik tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

           Yaşamın sonsuzluğu sınırlara bölünmüş ve bu sonsuzlukta sadece iç dünyanızla baş başa sın ız. Bunun adı hayal dünyasıdır, kimsenin erişemediği, insanın sınırsızlığa koştuğu yer!

Kalmadı bir zamanların dost muhabbetti ve her sözcükte bir ırmağın aktığı deryalar!

Bilmiyorum, belki de zaman puşta yenildi ve tüm samimiyetsizlikler göz bebeklerini esir aldı.

Bakışlarını arıyorum; derin içten ve dalga, dalga üstüme gelince çoğaldığım bahar bahçe iklim...

           Kuşlara dost olmak tamamdı, bana yılanı bile sevdiren bir zaman, sanırım kaçamadığım bir ara boşluktur; kendime, iç dünyama sığındığım yer!

             Oysa öyle bir muhabbete hasretim ki bütün çölleri geride bırakıp kavuştuğum suyun hasreti gibi!

Eskiden anlatanlarımız vardı ve her şey samimi masallarda biterdi!

Şimdi yok!

Ne o masal, ne de o masalın anlatanı!

              Herkes, her şey kendinden kopmuş ve kime nasıl, nerede patlayacağı belli olmayan serseri bir mayın gibi!

İşte!

           Bazen dış dünyanız aldatıcıdır ve tüm fırtınalar içinizde kopar ama yüzünüze yansıyanı da arsızlığınıza sayarlar!

Kanayan içinize direnmek ve kabukta dinmeyen yaralara susmak, bir direnişin onurlu tercihidir!

Anlamazlar!

Anlamıyorlar!

Anlamasınlar..!

***************

BU KOMİKLİKTİR

 

             Çatırdayan bir AKP iktidarının karşısındaki muhalefete bakıyorsunuz ve güya bir araya gelmiş memleket kurtarıcıları gibi onlardan mucize bekliyoruz!

           Bir kere ortada bir mucize yok ve bir korkaklar ittifakının biri birine kümelenerek anlattığı günlük ve bildiğimiz hikâyeler var!

             Bizim en büyük sıkıntımız içimize yerleştirilen canavar ve bu canavar üzerinden sürekli öfkeyi, şiddeti ve ötekileştirmeyi marifet sayan bir anlayış!

           Karşı ittifakın “ Bay Kemal’i “ çıkmış yüz yıldır belasını çektiğimiz bir dili daha da keskinleştirmeye çalışıyor!

            Yunanistan konusunda konuştukları ve bu ülkede baş belası olan argümanlara sarılması, bunları çok istediğinden değil, korku ikliminden böyle kurtulacağını sanmasındadır ve bu durum onu komik duruma düşürüyor!

             Çıkıp cesaretle mevcut argümanların yerine yeni bir dil koyamıyor. Savaş politikalarını, dinci yapılanmayı ve ülkenin can alıcı sorunlarına karşı bir tutumu zaten yok!

            Çöken ekonomiyi “ yapacağız, edeceğiz” gibi sıradan sözlerin dışında nasıl ayağa kaldıracağına dair hiç bir planı ve inandırıcı söylemi yok!

            Sırtında bu kadar dış borç varken ve üretimin çökmüşse buna karşı bir şeyler söyle ki akıl süzgecinden geçsin ve biz de inanalım!

Daha önce de yazdık; “ ırkçı ve dinci söylemleri kopyalayarak bir yere varamazsın” diye!

            Bu ülke insanı yeni bir dil istiyor! İçine yerleştirilen ve sürekli karnını içeriden tırnaklaya canavardan kurtulmak istiyor!

Sen ve masa ortakların habire canavara yem atarak daha da azmasını istiyorsunuz!

Bak “ Bay Kemal” ne bu hal, haldir, ne de bu dil!

            Hızla kaçtığın Alevi felsefesinde bir söz vardır “ ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” diye!

            Eh, kendi gerçeğinden kaçınca ayakları ve gagası kesilen leylek misali seni zorla bir kuşa benzetirler ve seni öyle benzettiler ki korkum o ki, Pir sultan ve Hızır paşa meselesi bir kez daha gelip kapımıza dayanacak!

***********

İSTEDİĞİMİZİ Mİ ALDIK

 

            Şu NATO meselesi... Menderes’in “ küçük Amerika olacağız “ diye bizi dört yanımızla bağlayıp kucağına attığı NATO!

Sonrası malum, çıkarlar devreye girince Amerika yavrusunu en iyi yiyen canavardır!

                  Menderes ipe giderken, yine Amerika’nın çocukları devredeydi ve siz bakmayın bazı solcuların o darbeye devrim gibi baktıklarına ve şimdi çektiğimiz sancıların sistematik sonuçlarını doğuran en iyi planlanmış darbedir!

           Finlandiya ve İsveç meselesine siz bundan sonra bakın ve dünden beri Amerika’yı satın almışız gibi atılan sevinç naralarının sonuçlarına da!

            NATO ve Amerika’nın savaşın kucağına attığı Ukrayna geri dönüşü olmayan bir yoldadır ve ha bire oraya silah sevkiyatı yapıyorlar, çöken, biten Ukraynadır, tuzu kurular sadece keyfine bakıp manzaraya mastürbasyon yapıyorlar hepsi o kadar!

Bu Finlandiya ve İsveç meselesinde ki onayımıza Putin nasıl bakacak, asıl mesele odur!

           Şimdi “bizimle iş birliği yapacaklar ve orada kimi örgütlerin serbest dolaşmalarını engelleyecekler” palavralarına biz de inandık!

Geçin bunları!

Amerika isteyecek ve biz yok diyeceğiz öyle mi?

            NATO da olduğunuz sürece, siz değil, Amerika konuşur ve o Amerika ki sana öz evlatlarını ipe çektirdi, kime hikaye okuyorsun?

Bu ülkenin değerleri olan o gençleri asıp yerine ne koydunuz?

Pekerleri, Çakıcıları ve bilmem daha neleri...

            Bu böyledir, senin devlet olmanı istemeyen bir Amerika, onun yerine ne koyacağını da çok iyi biliyor ve biz yüz yıldır devlet olamamanın sancılarını yaşıyoruz!

İlginçtir, bu duruma artık mafyanın kendisi de isyan etti ve hangi kirli ve pis işlerle içimizin boşaltıldığını bize tek, tek sıralıyorlar da kime ne?

Çünkü bunu üzerine ne alan var, ne de devlet!

Bakalım!

Manzara keyifli görünüyor ve birilerinin umurunda değil, o işine bakıyor!

MASA KURMAK

 

           Bu ülkede Reisin adından sonra en çok duyduğumuz ve günü birlik kullandığımız söz haline geldi!

Masa!

Bu “ masa “ sözünde hoşuma gideni “ abi çık gel masayı donatım” olanıdır!

Uçarak giderim, bilirim ki donatılmışsa mesele yoktur, sana kalan bedava yemek, içmek!

          Hele masayı donatanlar senden önce bir iki kadeh atmışsa, karşılanmanız Suudi kralı madundadır; “ vay efendim kimler gelmiş” diye masanın en bol tarafına buyur edilirsiniz!

          İşte son bir yıldır kafamız “ millet ve Cumhur masaları” ile ha bire kırık sandalye tokadı yiyor ve bu da yetmiyor, hükümet fırsattan milletin canına okuyor ve daha beteri için Reis, karşı masaya ha bire sallıyor “ adayınızı açıklayın “diye!

           Öyle ya, hazır pehlivan gibi bekliyor, aday belli olsa dalacak ve güreşin adı “ serbest “ olduğu için neresinden tutsa, oradan tuş hakkı var ki sonuçta kaçınılmazdır!

            Bakın daha dün küçük bir belde de yapılan belediye seçimini yüzde doksana yakın bir oyla aldı ve ekmek on lira olsaydı, bu oran yüzde yüzdü ve buna gövdemi basarak söylüyorum!

          Bu iki masanın karşısına HDP de üçüncü bir masa koyduğunu söyledi ve adına da “ demokrasi masası” dedi!

Bakın, bu masa tutar, adı üstünde “ demokrasi masası!”

           Bu ülkede demokrasiyi ancak masaya isim olarak koyarsın; ötesi asla ve bizimkiler dünyanın dayağını yiye, yiye hala bu ülkenin demokrasi ile kan uyuşmazlığının olduğunu öğrenemediler!

Şimdi soracaksınız “ peki ne yapmalılar “ diye!

            Hiç bir şey yapmasınlar; “ masa “ masadır, etrafına otursun mahalleyi izlesinler; çünkü karşı iki masada hangisi kazanırsa kazansın ilk yapacağı iş, masanın altındaki sopaları çıkarıp sizi kovalamak olacak; umarım bunu biliyorsunuz!

Birde masanızın adını “ demokrasi “ koydunuz ya!

           Allah için öyledir; tepeden “aynı isimlerle devam edeceğiz” diyerek delegeleri Ankara’ya çağırıp işaret edilen yere oy attırmak neyin nesi?

Biz körle yatıp şaşı kalkmadık galiba; hem gözlerimizden, hem de kulaklarımızdan olduk!

************

……Tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

 

            Yaşıyorsun işte. Bir denizin susuz kalmış balıkları misali ve üstelik tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

           Yaşamın sonsuzluğu sınırlara bölünmüş ve bu sonsuzlukta sadece iç dünyanızla baş başa sın ız. Bunun adı hayal dünyasıdır, kimsenin erişemediği, insanın sınırsızlığa koştuğu yer!

Kalmadı bir zamanların dost muhabbetti ve her sözcükte bir ırmağın aktığı deryalar!

Bilmiyorum, belki de zaman puşta yenildi ve tüm samimiyetsizlikler göz bebeklerini esir aldı.

Bakışlarını arıyorum; derin içten ve dalga, dalga üstüme gelince çoğaldığım bahar bahçe iklim...

           Kuşlara dost olmak tamamdı, bana yılanı bile sevdiren bir zaman, sanırım kaçamadığım bir ara boşluktur; kendime, iç dünyama sığındığım yer!

             Oysa öyle bir muhabbete hasretim ki bütün çölleri geride bırakıp kavuştuğum suyun hasreti gibi!

Eskiden anlatanlarımız vardı ve her şey samimi masallarda biterdi!

Şimdi yok!

Ne o masal, ne de o masalın anlatanı!

              Herkes, her şey kendinden kopmuş ve kime nasıl, nerede patlayacağı belli olmayan serseri bir mayın gibi!

İşte!

           Bazen dış dünyanız aldatıcıdır ve tüm fırtınalar içinizde kopar ama yüzünüze yansıyanı da arsızlığınıza sayarlar!

Kanayan içinize direnmek ve kabukta dinmeyen yaralara susmak, bir direnişin onurlu tercihidir!

Anlamazlar!

Anlamıyorlar!

Anlamasınlar..!

***************

BU KOMİKLİKTİR

 

             Çatırdayan bir AKP iktidarının karşısındaki muhalefete bakıyorsunuz ve güya bir araya gelmiş memleket kurtarıcıları gibi onlardan mucize bekliyoruz!

           Bir kere ortada bir mucize yok ve bir korkaklar ittifakının biri birine kümelenerek anlattığı günlük ve bildiğimiz hikâyeler var!

             Bizim en büyük sıkıntımız içimize yerleştirilen canavar ve bu canavar üzerinden sürekli öfkeyi, şiddeti ve ötekileştirmeyi marifet sayan bir anlayış!

           Karşı ittifakın “ Bay Kemal’i “ çıkmış yüz yıldır belasını çektiğimiz bir dili daha da keskinleştirmeye çalışıyor!

            Yunanistan konusunda konuştukları ve bu ülkede baş belası olan argümanlara sarılması, bunları çok istediğinden değil, korku ikliminden böyle kurtulacağını sanmasındadır ve bu durum onu komik duruma düşürüyor!

             Çıkıp cesaretle mevcut argümanların yerine yeni bir dil koyamıyor. Savaş politikalarını, dinci yapılanmayı ve ülkenin can alıcı sorunlarına karşı bir tutumu zaten yok!

            Çöken ekonomiyi “ yapacağız, edeceğiz” gibi sıradan sözlerin dışında nasıl ayağa kaldıracağına dair hiç bir planı ve inandırıcı söylemi yok!

            Sırtında bu kadar dış borç varken ve üretimin çökmüşse buna karşı bir şeyler söyle ki akıl süzgecinden geçsin ve biz de inanalım!

Daha önce de yazdık; “ ırkçı ve dinci söylemleri kopyalayarak bir yere varamazsın” diye!

            Bu ülke insanı yeni bir dil istiyor! İçine yerleştirilen ve sürekli karnını içeriden tırnaklaya canavardan kurtulmak istiyor!

Sen ve masa ortakların habire canavara yem atarak daha da azmasını istiyorsunuz!

Bak “ Bay Kemal” ne bu hal, haldir, ne de bu dil!

            Hızla kaçtığın Alevi felsefesinde bir söz vardır “ ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” diye!

            Eh, kendi gerçeğinden kaçınca ayakları ve gagası kesilen leylek misali seni zorla bir kuşa benzetirler ve seni öyle benzettiler ki korkum o ki, Pir sultan ve Hızır paşa meselesi bir kez daha gelip kapımıza dayanacak!

***********

İSTEDİĞİMİZİ Mİ ALDIK

 

            Şu NATO meselesi... Menderes’in “ küçük Amerika olacağız “ diye bizi dört yanımızla bağlayıp kucağına attığı NATO!

Sonrası malum, çıkarlar devreye girince Amerika yavrusunu en iyi yiyen canavardır!

                  Menderes ipe giderken, yine Amerika’nın çocukları devredeydi ve siz bakmayın bazı solcuların o darbeye devrim gibi baktıklarına ve şimdi çektiğimiz sancıların sistematik sonuçlarını doğuran en iyi planlanmış darbedir!

           Finlandiya ve İsveç meselesine siz bundan sonra bakın ve dünden beri Amerika’yı satın almışız gibi atılan sevinç naralarının sonuçlarına da!

            NATO ve Amerika’nın savaşın kucağına attığı Ukrayna geri dönüşü olmayan bir yoldadır ve ha bire oraya silah sevkiyatı yapıyorlar, çöken, biten Ukraynadır, tuzu kurular sadece keyfine bakıp manzaraya mastürbasyon yapıyorlar hepsi o kadar!

Bu Finlandiya ve İsveç meselesinde ki onayımıza Putin nasıl bakacak, asıl mesele odur!

           Şimdi “bizimle iş birliği yapacaklar ve orada kimi örgütlerin serbest dolaşmalarını engelleyecekler” palavralarına biz de inandık!

Geçin bunları!

Amerika isteyecek ve biz yok diyeceğiz öyle mi?

            NATO da olduğunuz sürece, siz değil, Amerika konuşur ve o Amerika ki sana öz evlatlarını ipe çektirdi, kime hikaye okuyorsun?

Bu ülkenin değerleri olan o gençleri asıp yerine ne koydunuz?

Pekerleri, Çakıcıları ve bilmem daha neleri...

            Bu böyledir, senin devlet olmanı istemeyen bir Amerika, onun yerine ne koyacağını da çok iyi biliyor ve biz yüz yıldır devlet olamamanın sancılarını yaşıyoruz!

İlginçtir, bu duruma artık mafyanın kendisi de isyan etti ve hangi kirli ve pis işlerle içimizin boşaltıldığını bize tek, tek sıralıyorlar da kime ne?

Çünkü bunu üzerine ne alan var, ne de devlet!

Bakalım!

Manzara keyifli görünüyor ve birilerinin umurunda değil, o işine bakıyor!

MASA KURMAK

 

           Bu ülkede Reisin adından sonra en çok duyduğumuz ve günü birlik kullandığımız söz haline geldi!

Masa!

Bu “ masa “ sözünde hoşuma gideni “ abi çık gel masayı donatım” olanıdır!

Uçarak giderim, bilirim ki donatılmışsa mesele yoktur, sana kalan bedava yemek, içmek!

          Hele masayı donatanlar senden önce bir iki kadeh atmışsa, karşılanmanız Suudi kralı madundadır; “ vay efendim kimler gelmiş” diye masanın en bol tarafına buyur edilirsiniz!

          İşte son bir yıldır kafamız “ millet ve Cumhur masaları” ile ha bire kırık sandalye tokadı yiyor ve bu da yetmiyor, hükümet fırsattan milletin canına okuyor ve daha beteri için Reis, karşı masaya ha bire sallıyor “ adayınızı açıklayın “diye!

           Öyle ya, hazır pehlivan gibi bekliyor, aday belli olsa dalacak ve güreşin adı “ serbest “ olduğu için neresinden tutsa, oradan tuş hakkı var ki sonuçta kaçınılmazdır!

            Bakın daha dün küçük bir belde de yapılan belediye seçimini yüzde doksana yakın bir oyla aldı ve ekmek on lira olsaydı, bu oran yüzde yüzdü ve buna gövdemi basarak söylüyorum!

          Bu iki masanın karşısına HDP de üçüncü bir masa koyduğunu söyledi ve adına da “ demokrasi masası” dedi!

Bakın, bu masa tutar, adı üstünde “ demokrasi masası!”

           Bu ülkede demokrasiyi ancak masaya isim olarak koyarsın; ötesi asla ve bizimkiler dünyanın dayağını yiye, yiye hala bu ülkenin demokrasi ile kan uyuşmazlığının olduğunu öğrenemediler!

Şimdi soracaksınız “ peki ne yapmalılar “ diye!

            Hiç bir şey yapmasınlar; “ masa “ masadır, etrafına otursun mahalleyi izlesinler; çünkü karşı iki masada hangisi kazanırsa kazansın ilk yapacağı iş, masanın altındaki sopaları çıkarıp sizi kovalamak olacak; umarım bunu biliyorsunuz!

Birde masanızın adını “ demokrasi “ koydunuz ya!

           Allah için öyledir; tepeden “aynı isimlerle devam edeceğiz” diyerek delegeleri Ankara’ya çağırıp işaret edilen yere oy attırmak neyin nesi?

Biz körle yatıp şaşı kalkmadık galiba; hem gözlerimizden, hem de kulaklarımızdan olduk!

************

……Tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

 

            Yaşıyorsun işte. Bir denizin susuz kalmış balıkları misali ve üstelik tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

           Yaşamın sonsuzluğu sınırlara bölünmüş ve bu sonsuzlukta sadece iç dünyanızla baş başa sın ız. Bunun adı hayal dünyasıdır, kimsenin erişemediği, insanın sınırsızlığa koştuğu yer!

Kalmadı bir zamanların dost muhabbetti ve her sözcükte bir ırmağın aktığı deryalar!

Bilmiyorum, belki de zaman puşta yenildi ve tüm samimiyetsizlikler göz bebeklerini esir aldı.

Bakışlarını arıyorum; derin içten ve dalga, dalga üstüme gelince çoğaldığım bahar bahçe iklim...

           Kuşlara dost olmak tamamdı, bana yılanı bile sevdiren bir zaman, sanırım kaçamadığım bir ara boşluktur; kendime, iç dünyama sığındığım yer!

             Oysa öyle bir muhabbete hasretim ki bütün çölleri geride bırakıp kavuştuğum suyun hasreti gibi!

Eskiden anlatanlarımız vardı ve her şey samimi masallarda biterdi!

Şimdi yok!

Ne o masal, ne de o masalın anlatanı!

              Herkes, her şey kendinden kopmuş ve kime nasıl, nerede patlayacağı belli olmayan serseri bir mayın gibi!

İşte!

           Bazen dış dünyanız aldatıcıdır ve tüm fırtınalar içinizde kopar ama yüzünüze yansıyanı da arsızlığınıza sayarlar!

Kanayan içinize direnmek ve kabukta dinmeyen yaralara susmak, bir direnişin onurlu tercihidir!

Anlamazlar!

Anlamıyorlar!

Anlamasınlar..!

***************

BU KOMİKLİKTİR

 

             Çatırdayan bir AKP iktidarının karşısındaki muhalefete bakıyorsunuz ve güya bir araya gelmiş memleket kurtarıcıları gibi onlardan mucize bekliyoruz!

           Bir kere ortada bir mucize yok ve bir korkaklar ittifakının biri birine kümelenerek anlattığı günlük ve bildiğimiz hikâyeler var!

             Bizim en büyük sıkıntımız içimize yerleştirilen canavar ve bu canavar üzerinden sürekli öfkeyi, şiddeti ve ötekileştirmeyi marifet sayan bir anlayış!

           Karşı ittifakın “ Bay Kemal’i “ çıkmış yüz yıldır belasını çektiğimiz bir dili daha da keskinleştirmeye çalışıyor!

            Yunanistan konusunda konuştukları ve bu ülkede baş belası olan argümanlara sarılması, bunları çok istediğinden değil, korku ikliminden böyle kurtulacağını sanmasındadır ve bu durum onu komik duruma düşürüyor!

             Çıkıp cesaretle mevcut argümanların yerine yeni bir dil koyamıyor. Savaş politikalarını, dinci yapılanmayı ve ülkenin can alıcı sorunlarına karşı bir tutumu zaten yok!

            Çöken ekonomiyi “ yapacağız, edeceğiz” gibi sıradan sözlerin dışında nasıl ayağa kaldıracağına dair hiç bir planı ve inandırıcı söylemi yok!

            Sırtında bu kadar dış borç varken ve üretimin çökmüşse buna karşı bir şeyler söyle ki akıl süzgecinden geçsin ve biz de inanalım!

Daha önce de yazdık; “ ırkçı ve dinci söylemleri kopyalayarak bir yere varamazsın” diye!

            Bu ülke insanı yeni bir dil istiyor! İçine yerleştirilen ve sürekli karnını içeriden tırnaklaya canavardan kurtulmak istiyor!

Sen ve masa ortakların habire canavara yem atarak daha da azmasını istiyorsunuz!

Bak “ Bay Kemal” ne bu hal, haldir, ne de bu dil!

            Hızla kaçtığın Alevi felsefesinde bir söz vardır “ ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” diye!

            Eh, kendi gerçeğinden kaçınca ayakları ve gagası kesilen leylek misali seni zorla bir kuşa benzetirler ve seni öyle benzettiler ki korkum o ki, Pir sultan ve Hızır paşa meselesi bir kez daha gelip kapımıza dayanacak!

***********

İSTEDİĞİMİZİ Mİ ALDIK

 

            Şu NATO meselesi... Menderes’in “ küçük Amerika olacağız “ diye bizi dört yanımızla bağlayıp kucağına attığı NATO!

Sonrası malum, çıkarlar devreye girince Amerika yavrusunu en iyi yiyen canavardır!

                  Menderes ipe giderken, yine Amerika’nın çocukları devredeydi ve siz bakmayın bazı solcuların o darbeye devrim gibi baktıklarına ve şimdi çektiğimiz sancıların sistematik sonuçlarını doğuran en iyi planlanmış darbedir!

           Finlandiya ve İsveç meselesine siz bundan sonra bakın ve dünden beri Amerika’yı satın almışız gibi atılan sevinç naralarının sonuçlarına da!

            NATO ve Amerika’nın savaşın kucağına attığı Ukrayna geri dönüşü olmayan bir yoldadır ve ha bire oraya silah sevkiyatı yapıyorlar, çöken, biten Ukraynadır, tuzu kurular sadece keyfine bakıp manzaraya mastürbasyon yapıyorlar hepsi o kadar!

Bu Finlandiya ve İsveç meselesinde ki onayımıza Putin nasıl bakacak, asıl mesele odur!

           Şimdi “bizimle iş birliği yapacaklar ve orada kimi örgütlerin serbest dolaşmalarını engelleyecekler” palavralarına biz de inandık!

Geçin bunları!

Amerika isteyecek ve biz yok diyeceğiz öyle mi?

            NATO da olduğunuz sürece, siz değil, Amerika konuşur ve o Amerika ki sana öz evlatlarını ipe çektirdi, kime hikaye okuyorsun?

Bu ülkenin değerleri olan o gençleri asıp yerine ne koydunuz?

Pekerleri, Çakıcıları ve bilmem daha neleri...

            Bu böyledir, senin devlet olmanı istemeyen bir Amerika, onun yerine ne koyacağını da çok iyi biliyor ve biz yüz yıldır devlet olamamanın sancılarını yaşıyoruz!

İlginçtir, bu duruma artık mafyanın kendisi de isyan etti ve hangi kirli ve pis işlerle içimizin boşaltıldığını bize tek, tek sıralıyorlar da kime ne?

Çünkü bunu üzerine ne alan var, ne de devlet!

Bakalım!

Manzara keyifli görünüyor ve birilerinin umurunda değil, o işine bakıyor!

MASA KURMAK

 

           Bu ülkede Reisin adından sonra en çok duyduğumuz ve günü birlik kullandığımız söz haline geldi!

Masa!

Bu “ masa “ sözünde hoşuma gideni “ abi çık gel masayı donatım” olanıdır!

Uçarak giderim, bilirim ki donatılmışsa mesele yoktur, sana kalan bedava yemek, içmek!

          Hele masayı donatanlar senden önce bir iki kadeh atmışsa, karşılanmanız Suudi kralı madundadır; “ vay efendim kimler gelmiş” diye masanın en bol tarafına buyur edilirsiniz!

          İşte son bir yıldır kafamız “ millet ve Cumhur masaları” ile ha bire kırık sandalye tokadı yiyor ve bu da yetmiyor, hükümet fırsattan milletin canına okuyor ve daha beteri için Reis, karşı masaya ha bire sallıyor “ adayınızı açıklayın “diye!

           Öyle ya, hazır pehlivan gibi bekliyor, aday belli olsa dalacak ve güreşin adı “ serbest “ olduğu için neresinden tutsa, oradan tuş hakkı var ki sonuçta kaçınılmazdır!

            Bakın daha dün küçük bir belde de yapılan belediye seçimini yüzde doksana yakın bir oyla aldı ve ekmek on lira olsaydı, bu oran yüzde yüzdü ve buna gövdemi basarak söylüyorum!

          Bu iki masanın karşısına HDP de üçüncü bir masa koyduğunu söyledi ve adına da “ demokrasi masası” dedi!

Bakın, bu masa tutar, adı üstünde “ demokrasi masası!”

           Bu ülkede demokrasiyi ancak masaya isim olarak koyarsın; ötesi asla ve bizimkiler dünyanın dayağını yiye, yiye hala bu ülkenin demokrasi ile kan uyuşmazlığının olduğunu öğrenemediler!

Şimdi soracaksınız “ peki ne yapmalılar “ diye!

            Hiç bir şey yapmasınlar; “ masa “ masadır, etrafına otursun mahalleyi izlesinler; çünkü karşı iki masada hangisi kazanırsa kazansın ilk yapacağı iş, masanın altındaki sopaları çıkarıp sizi kovalamak olacak; umarım bunu biliyorsunuz!

Birde masanızın adını “ demokrasi “ koydunuz ya!

           Allah için öyledir; tepeden “aynı isimlerle devam edeceğiz” diyerek delegeleri Ankara’ya çağırıp işaret edilen yere oy attırmak neyin nesi?

Biz körle yatıp şaşı kalkmadık galiba; hem gözlerimizden, hem de kulaklarımızdan olduk!

************

……Tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

 

            Yaşıyorsun işte. Bir denizin susuz kalmış balıkları misali ve üstelik tepende her an düşeceğin ağların sinsi tuzağı!

           Yaşamın sonsuzluğu sınırlara bölünmüş ve bu sonsuzlukta sadece iç dünyanızla baş başa sın ız. Bunun adı hayal dünyasıdır, kimsenin erişemediği, insanın sınırsızlığa koştuğu yer!

Kalmadı bir zamanların dost muhabbetti ve her sözcükte bir ırmağın aktığı deryalar!

Bilmiyorum, belki de zaman puşta yenildi ve tüm samimiyetsizlikler göz bebeklerini esir aldı.

Bakışlarını arıyorum; derin içten ve dalga, dalga üstüme gelince çoğaldığım bahar bahçe iklim...

           Kuşlara dost olmak tamamdı, bana yılanı bile sevdiren bir zaman, sanırım kaçamadığım bir ara boşluktur; kendime, iç dünyama sığındığım yer!

             Oysa öyle bir muhabbete hasretim ki bütün çölleri geride bırakıp kavuştuğum suyun hasreti gibi!

Eskiden anlatanlarımız vardı ve her şey samimi masallarda biterdi!

Şimdi yok!

Ne o masal, ne de o masalın anlatanı!

              Herkes, her şey kendinden kopmuş ve kime nasıl, nerede patlayacağı belli olmayan serseri bir mayın gibi!

İşte!

           Bazen dış dünyanız aldatıcıdır ve tüm fırtınalar içinizde kopar ama yüzünüze yansıyanı da arsızlığınıza sayarlar!

Kanayan içinize direnmek ve kabukta dinmeyen yaralara susmak, bir direnişin onurlu tercihidir!

Anlamazlar!

Anlamıyorlar!

Anlamasınlar..!

***************

BU KOMİKLİKTİR

 

             Çatırdayan bir AKP iktidarının karşısındaki muhalefete bakıyorsunuz ve güya bir araya gelmiş memleket kurtarıcıları gibi onlardan mucize bekliyoruz!

           Bir kere ortada bir mucize yok ve bir korkaklar ittifakının biri birine kümelenerek anlattığı günlük ve bildiğimiz hikâyeler var!

             Bizim en büyük sıkıntımız içimize yerleştirilen canavar ve bu canavar üzerinden sürekli öfkeyi, şiddeti ve ötekileştirmeyi marifet sayan bir anlayış!

           Karşı ittifakın “ Bay Kemal’i “ çıkmış yüz yıldır belasını çektiğimiz bir dili daha da keskinleştirmeye çalışıyor!

            Yunanistan konusunda konuştukları ve bu ülkede baş belası olan argümanlara sarılması, bunları çok istediğinden değil, korku ikliminden böyle kurtulacağını sanmasındadır ve bu durum onu komik duruma düşürüyor!

             Çıkıp cesaretle mevcut argümanların yerine yeni bir dil koyamıyor. Savaş politikalarını, dinci yapılanmayı ve ülkenin can alıcı sorunlarına karşı bir tutumu zaten yok!

            Çöken ekonomiyi “ yapacağız, edeceğiz” gibi sıradan sözlerin dışında nasıl ayağa kaldıracağına dair hiç bir planı ve inandırıcı söylemi yok!

            Sırtında bu kadar dış borç varken ve üretimin çökmüşse buna karşı bir şeyler söyle ki akıl süzgecinden geçsin ve biz de inanalım!

Daha önce de yazdık; “ ırkçı ve dinci söylemleri kopyalayarak bir yere varamazsın” diye!

            Bu ülke insanı yeni bir dil istiyor! İçine yerleştirilen ve sürekli karnını içeriden tırnaklaya canavardan kurtulmak istiyor!

Sen ve masa ortakların habire canavara yem atarak daha da azmasını istiyorsunuz!

Bak “ Bay Kemal” ne bu hal, haldir, ne de bu dil!

            Hızla kaçtığın Alevi felsefesinde bir söz vardır “ ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” diye!

            Eh, kendi gerçeğinden kaçınca ayakları ve gagası kesilen leylek misali seni zorla bir kuşa benzetirler ve seni öyle benzettiler ki korkum o ki, Pir sultan ve Hızır paşa meselesi bir kez daha gelip kapımıza dayanacak!

***********

İSTEDİĞİMİZİ Mİ ALDIK

 

            Şu NATO meselesi... Menderes’in “ küçük Amerika olacağız “ diye bizi dört yanımızla bağlayıp kucağına attığı NATO!

Sonrası malum, çıkarlar devreye girince Amerika yavrusunu en iyi yiyen canavardır!

                  Menderes ipe giderken, yine Amerika’nın çocukları devredeydi ve siz bakmayın bazı solcuların o darbeye devrim gibi baktıklarına ve şimdi çektiğimiz sancıların sistematik sonuçlarını doğuran en iyi planlanmış darbedir!

           Finlandiya ve İsveç meselesine siz bundan sonra bakın ve dünden beri Amerika’yı satın almışız gibi atılan sevinç naralarının sonuçlarına da!

            NATO ve Amerika’nın savaşın kucağına attığı Ukrayna geri dönüşü olmayan bir yoldadır ve ha bire oraya silah sevkiyatı yapıyorlar, çöken, biten Ukraynadır, tuzu kurular sadece keyfine bakıp manzaraya mastürbasyon yapıyorlar hepsi o kadar!

Bu Finlandiya ve İsveç meselesinde ki onayımıza Putin nasıl bakacak, asıl mesele odur!

           Şimdi “bizimle iş birliği yapacaklar ve orada kimi örgütlerin serbest dolaşmalarını engelleyecekler” palavralarına biz de inandık!

Geçin bunları!

Amerika isteyecek ve biz yok diyeceğiz öyle mi?

            NATO da olduğunuz sürece, siz değil, Amerika konuşur ve o Amerika ki sana öz evlatlarını ipe çektirdi, kime hikaye okuyorsun?

Bu ülkenin değerleri olan o gençleri asıp yerine ne koydunuz?

Pekerleri, Çakıcıları ve bilmem daha neleri...

            Bu böyledir, senin devlet olmanı istemeyen bir Amerika, onun yerine ne koyacağını da çok iyi biliyor ve biz yüz yıldır devlet olamamanın sancılarını yaşıyoruz!

İlginçtir, bu duruma artık mafyanın kendisi de isyan etti ve hangi kirli ve pis işlerle içimizin boşaltıldığını bize tek, tek sıralıyorlar da kime ne?

Çünkü bunu üzerine ne alan var, ne de devlet!

Bakalım!

Manzara keyifli görünüyor ve birilerinin umurunda değil, o işine bakıyor!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.