ALTIN
 2.245,43
DOLAR
 32,1652
STERLİN
40,7273
EURO
 34,9060

 

 

           Eski bir inanışa göre evinize giren bir arı, gelmekte olan misafirin habercisidir. Eğer o arıyı öldürseniz hoş bir misafirle karşılaşmazsınız.

- Dünyada 20 farklı arı türü vardır fakat bunların yalnızca küçük bir kısmı bal yapabilir.

        Balın geçmişi 150 milyon yıl önceye dayanıyor. Mısır’daki hiyerogliflerde bal hakkında yazılar bulunuyor.

             Aztekler’in kakao çekirdeklerini ödeme şekli olarak kullanmaları gibi Mısırlılar da balı günlük takaslarında para olarak kullanıyorlardı.

           Yunanlılar ve Romalılar balı tanrılara layık bir yiyecek olarak görürlerdi. Ölü ruhlara ve tanrılara iyi niyetlerini göstermek ve gazaplarından korunmak için bal sunarlardı.

             Bal, 11 yüzyılda çok değerli bir yiyecekti. O kadar değerliydi ki, Alman köylüleri derebeylerine ödemelerini bal olarak yapabiliyorlardı.

            Bal tıbbi bir tedavi yöntemi olarak kullanılması eski Mezopotamya’ya kadar uzanır. O zamanlar bal, kesik ve yanma vakalarında doğal bir bandaj olarak kullanılırdı.

              1830’lardan bazı bal satıcıları ürünlerine dikkat çekmek için ‘bee beards’ adı verilen bir şov yaparlardı. Bu şov, ana arıyı çenenizin altında tutmanız sonucunda diğer arıların yüzünüze kümelenerek adeta bir sakal gibi görünmesidir. Bugün hala en etkileyici arı sakalını oluşturmak için her yıl Kanada’da yarışma düzenlenir.

            Birinci Dünya Savaşı sırasında bal, askerlerin yaralarını iyileştirmek için kullanılmıştır. Eski Türker’de arıcılık çok önemliydi. Selçuklularda eve gelen konuklara bal şerbeti ikram etmek adettendi.

               Fatih Sultan Mehmet döneminde Topkapı Sarayı’nda yalnızca bir ayda 3.313 kilogram bal tüketiliyordu.

            Osmanlı döneminde, devlet, arıcılık yapanlardan ‘’Öşr-ü asel’’ (bal vergisi) ve ‘’Öşr-ü kovan’’ (kovan vergisi) alırdı.

            Kanuni Sultan Süleyman döneminde kovanlar verimli(ala) ve verimi düşük(edna) olmak üzere ikiye ayrılırdı.

           18 Yüzyılın sonlarına kadar ülkemizde tüm tatlı ihtiyaçları pekmez ve balla karşılanırdı. Bal, İstanbul’da bir tür hal vazifesi gören, Mısır Çarşısı ve Tahtakale arasındaki Bal kapanı denilen yerde depolanır ve saklanırdı.

            Verimli ve sağlıklı bir arı kolonisi kışı aylarında ihtiyaç duyacağı miktarın iki veya üç katı kadar bal üretebilir. Hasat zamanı arıcılar bu orana göre bal sağımı yapar.

             Balın iki düşmanı vardır. Birincisi küçücük ve rengârenk bir kuş türü olan Merops’tur, arı kuşu da denir. Günde ortalama 16 arı yiyebilen bu sevimli kuş, sürü halinde saldırarak büyük oranda arı ölümlerine neden olur.

              İkincisi ise ayılardır. Ülkemizde koruma altında olan ayılar, arılığa girerek tüm kovanları parçalar sonrasında da içindeki balı yerler.

           Petekli balda, petek gözlerinin tamamen kapalı olması balın kullanıma hazır olduğunu gösterir. Bu olaya balın sırlanması denir. Bal süzülmeden önce sır tabakasının kaldırılması gerekir. Bunun için arıcılar sır bıçağı, sır rulosu, sır tarağı gibi aletler kullanır.

                Bal peteklerinin altıgen olmasının nedeni arıların daha az iş çıkarmak ve materyal harcamak istemesidir. Altıgen, hem yüzeyi boşluk bırakmadan bölmek için en uygun geometrik şekildir, hem de belirli bir alanı çevre/alan oranını en düşükte tutacak şekilde parçalayabilen minimal bir yüzeydir.

- Bal asla bozulmaz.

               Hava geçirmez bir kapta saklanırsa sonsuz bir raf ömrüne sahiptir. Binlerce yıllık Mısır mezarlarında yenilebilir durumda bal bulunmuştur. Bal doğal olarak asidiktir ve nem bakımından düşüktür, böyle bir ortamda da herhangi bir bakterinin yaşaması mümkün değildir.

             1 kg bal üretebilmek için 40 arının çalışması gerekir. 40 arı yaklaşık 6 milyon çiçeğe konar ve tüm bu emek sonucunda yalnızca 1 kg bal üretilir.

            Balın kristalleşmesi tamamen doğal bir olaydır. Bu kimyasal bir bozulma belirtisi değil, suyun donması gibi fiziksel bir değişimdir.

               Prolin, sadece balda bulunan ve yapay yollarla dışarıdan sağlanması mümkün olmayan bir aminoasittir. Bu nedenle balın gerçekliğini gösteren en önemli kıstas prolin değeridir. Gerçek balda prolin miktarı en az 300 mg/kg olur.

           Pastörizasyon, 65-76⁰C aralığında uygulanan ısıtma işlemidir. Pastörizasyon işlemi ballarda kristalizasyon yani şekerlenmeyi önlemek için yapılır. Ancak bala bu işlemin uygulanması balın içerisindeki enzimlerin, proteinlerin, vitaminlerin ve antioksidan maddelerin zarar görmesine neden olur.

               Bal arılarının en büyüğü olan Himalaya Bal Arısı, 3 cm’ ye kadar ulaşabilir. Bu dev arıların yaptığı ballar, Himalaya’ların bal avcıları olarak bilinen Gurung Kabilesi tarafından dağlardan toplanır ve yiyen kişide halüsinojenik etki yapar.

            Yediğimiz yiyeceklerin yaklaşık olarak üçte birini doğrudan veya dolaylı olarak arılara borçluyuz.

Meyve ve sebzeler arıların nektar toplarken neden oldukları tozlaşma sayesinde yetişmektedir.

Sağlıklı yaşam için,

Sağlıklı günlere...

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.