Gerçeğin Susturulduğu Yer: Siyasetin Gölgeleri
George Orwell bir çağrıda bulunmamıştı belki, ama bugün sesine kulak veriyoruz: "Düzenbazlığın evrenselleştiği bir dönemde, gerçeği söylemek devrimsel bir eylemdir." Siyasi söylemin her gün biraz daha kirlendiği, yalanın itibar gördüğü, hakikatin ise görmezden gelindiği bir ülkede yaşıyoruz. Hangi ülkede olduğumuzun önemi yok, çünkü bu çürüme artık küresel.
Siyaset, kamu yararı için yapılan bir faaliyet olmaktan çıkalı çok oldu. Şimdi sahnede PR danışmanları, dijital troller, danışıklı dövüşler var. Gerçekler, gündemin bir köşesine sıkıştırılıyor ya da bambaşka "gerçekler" yaratılıyor. Bugün bir liderin dürüstlüğü, vaadinden çok daha az konuşuluyor. Çünkü dürüst olmak, siyasi olarak "verimli" değil.
Hakikati savunmak isteyenler susturuluyor: ya işsiz kalıyorlar ya da itibarsızlaştırılıyorlar. Gazeteciler mahkemelere taşınıyor, akademisyenler hedef gösteriliyor, muhalefet ya öfkeli ya da sindirilmiş halde. Çünkü sistem, gerçeğe değil, algıya yatırım yapıyor.
Yalanın bu kadar organize, bu kadar profesyonel olduğu bir dönemde, en basit doğru bile sarsıcı hale geliyor. "İşsizlik var", "adalet yavaş", "yoksulluk büyüyor", "gençler umut arıyor" demek bile artık siyasal bir eylem.
Bu ortamda gerçekleri dile getirmek, sadece bir fikir beyanı değil; bir direnç biçimi. Çünkü siyaset kurumu, artık yalnızca yönetenler tarafından değil, susanlar tarafından da şekilleniyor.
Gerçeği söylemek cesaret ister — ama asıl mesele, dinlemeye hazır bir toplum bulabilmektir.