Sosyal Devlet Bilinçli Şekilde Tasfiye Edildi
Sendikacı Veli Beysülen, kaleme aldığı yazı dizisinin üçüncü bölümünde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen 2. maddesinde açıkça tanımlanan “sosyal devlet” ilkesinin, 1980’li yıllardan itibaren bilinçli şekilde zayıflatıldığını vurguladı.
Beysülen, sosyal devletin zamanla “bütçeye yük” ve “yatırıma engel” gibi söylemlerle hedef haline getirildiğini, kamuoyunun bu propagandalarla yönlendirildiğini ve sonunda devletin sosyal yükümlülüklerini yerine getiremez hale geldiğini belirtti.
Özellikle sağlık sisteminde yaşanan dönüşüme dikkat çeken Beysülen, vatandaşların kamu hizmetlerinden uzaklaştırılarak özel sağlık sistemine yönlendirildiğini, bir yandan “kaynak yok” denilerek kamu sosyal güvenlik kurumlarına destek verilmezken, diğer yandan ciddi teşviklerin özel sağlık sektörüne aktarıldığını ifade etti.
Beysülen, bu sürecin vatandaşın haklarını zayıflattığını ve Anayasa’daki sosyal devlet ilkesinin fiilen askıya alındığını savundu.
İşte o yazının tamamı… ESKİ TUZAK YENİ İSİM TES! (3)
Bu yazının daha önce yayınlanan iki bölümünde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın değiştirilemeyen, değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddelerinden biri olan devletin temel niteliklerinin hüküm altına alındığı 2. Maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal devlet olduğu açık hükmüne rağmen, 1980’li yıllardan günümüze sosyal devletin, sürekli hedef haline getirildiğini ve zaman içinde adım adım tasfiye edildiğini belirtmiştim. Yine sosyal devletin, bütçe üzerinde yük oluşturduğu, yatırımın önünde engel olduğu yönünde ciddi bir propaganda yürütüldüğünü bunun sonucu, devletin sosyal devlet niteliğinin tahrip edildiğini dolayısıyla, yurttaşlara karşı görevlerini yapamaz duruma getirildiğini belirtmiştim.
Evet Türkiye’de önceki yıllarda sürdürülen bu propaganda, toplumu manipüle etti ve sistem, tam olarak tasfiye edilmediyse de yeterli hizmet veremez duruma getirildi ve yurttaşlar özel sağlık sistemine yönlendirildi. Böylece yurttaş hizmeti parayla satın almak zorunda bırakıldı. Bir yandan bu yapılırken diğer yandan ise yok denerek kamu sosyal güvenlik sistemine aktarılmayan kaynak, teşvik adı altında özel sağlık sistemine aktarıldı.
Öte yandan emekli aylıklarının, bağlaması ve artırılması yöntemlerinde yapılan değişikliklerle aylıklar hızla eridi. Kuşku yok ki, bu erime milyonlarca emekliyi, açlık sınırının altında ki aylıkla, yoksulluğa sürükledi. Emeklileri yoksulluğa sürükleyen politikaların uygulayıcısı iktidar, bu yoksulluğu kullanarak, önce gönüllü katılımı esas alan Bireysel Emeklilik Sistemini (BES) uygulamaya koydu. Ancak sistem toplum tarafından benimsenmedi. Çeşitli zamanlarda yapılan geçici süreli zorunlu katılım düzenlemeleri, Otomatik katılım Sistemi (OKS) çalışanların aylıklarından yapılan kesintiler ile katılımcıların katkılarının %30’u kadar devlet desteğine rağmen sisteme yeterli katılım sağlanamadı. Ancak görülen o ki iktidar, toplumun benimsemediği bu sistemi hayata geçirmekten vazgeçmeyecek. Bu nedenle şimdi, emekliliklerinde ek gelire sahip olacakları vaadi ile çalışanlar, zorunlu olacak Tamamlayıcı Emeklilik Sistemine dahil edilecekler.
Aslında TES yeni bir konu değil. Zira AKP’nin 12 Haziran 2011 seçimlerinin propaganda döneminde vaat olarak açıkladığı “Hedef 2023” başlıklı seçim beyannamesinde birçok vaadin yanı sıra tamamlayıcı emeklilik sisteminin hayata geçirileceğine de yer verilmişti. Daha önce de yazılarımda yazdığım gibi, AKP, birçok sefer topluma yaldızlı hedefler açıklamış ve bu hedefleri tutmamış bir iktidardır. Elbette “Hedef 2023” programında açıkladığı hiçbir hedefi de tutmadı. Örneğin; seçim beyannamesine göre, 2023 yılında Enflasyon tek haneli sayılara inecek, kişi başına milli gelir 25 bin dolar olacak, ihracat 500 milyar doları aşacak ve işsizlik yüzde 5’e düşecekti! Ancak bunların hiçbirisi gerçekleşmedi.
2023 yılı Eylül ayında yayınlanan “AKP’NİN TUTMAYAN HEDEFLERİ” başlıklı yazımda 12 Haziran 2011 seçimleri sürecinde açıklanan, “Hedef 2023” programının tutmayan hedeflerini detaylı bir şekil de kaleme almıştım. O yazımda da belirttiğim gibi, 2011 yılı seçim beyannamesinin günlük hayatımızı ilgilendiren hedeflerinin hiçbiri tutmadı. Örneğin; 2023 yılı için, kişi başı milli gelir 25 bin dolara yükselecekti ancak milli gelir, 2023 yılında 13 bin dolar seviyesinde kaldı. 2011 yılında %10,43 olan tek haneli rakamlara ineceği vaat edilen enflasyon 2023 yılında %64 oldu! 2011 yılında %9,8 olan ve 2023 yılında yüzde beşin altına çekilmesi hedeflenen işsizlik ise %9,4 oldu! 500 milyar dolar olacağı vaat edile ihracat ise 255 milyar dolar oldu! Kısacası AKP’nin 12 Haziran 2011 seçimlerinin “Hedef 2023” başlıklı seçim beyannamesinde ki hedeflerinin hiçbiri tutmadı. Doğal olarak TES hedefi de tutmadı!
Sonra ki yıllarda 2014-2018 yıllarını kapsayan 10, kalkınma planı ile 2019-2023 yıllarını kapsayan 11. Kalkınma planlarında TES için gerekli kurumsal yapının oluşturulacağına yer verildi. Daha önce yayınlanan “KIDEM TAZMİNATI HEDEFTE” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi, kıdem tazminatı ile Bireysel Emeklilik Sisteminin (BES) entegre edilmesi hedef olarak belirlenmişti. 2024-2028 yıllarını kapsayan 12. Kalkınma Planında ise çalışan ile işveren katkısına dayanan TES’in kurulacağı hedefi yer aldı.
Evet önceki iki bölümde belirttiğim gibi kısa süreli de olsa zorunlu katılım getirilmiş olan BES’te çalışanlar sistemden çıkabiliyorken, TES’e katılım zorunlu olacak ve TES uygulandığı zaman, sistemden erken çıkış mümkün olmayacak. Sözde bu emeklilik sistemi, belirlenen yaş ve süre koşulları dolduğunda ikinci bir emeklilik geliri elde edilmesini sağlayacak. Ancak bu bir savsata. Zira bugün kamu emeklilik sisteminde yaşlılık (emeklilik) sigortası için, işçi ile işverenin ödedikleri toplam prim, brüt maaşın %20’si seviyesinde iken ve sistem ayrıca devlet tarafından bütçeden transferle desteklenirken, emekliler açlık sınırının altında aylık alıyor. O zaman %3 çalışan %1 işveren ve devletin vereceği katkı ile yeterli düzeyde olacak şeklide ikinci emekli aylığı ödenmesi nasıl mümkün olacak? Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, ikinci emekli aylığı verileceği vaadi hayal satmaktan başka bir şey değildir. Kaldı ki işverenler kendilerine ek yük getirecek, TES’e katkı vermeyi düşünmediklerini açıkça belirtirken, işçi sendikalarının da rıza göstermeyecekleri bilinen bir gerçektir.
TES’i savunanlara göre, sistem tasarruf etmeyi otomatik hale getirerek uzun vadede ciddi bir birikim sağlayacak. Aslında her şey bu cümle de saklı. Sistemin amacı, birikim sağlamak ve birikimi kaynak olarak kullanmaktır. Zira geçmişte sosyal güvenlik kurumlarının kaynakları ile değişik adlar altında oluşturulan fonların kaynaklarının kamuyu finanse ettiğini bu ülke insanı yaşadı ve biliyor. Yine işsiz kalan işçilere destek versin diye kurulmuş olan İşsizlik Sigorta Fonu birikimlerinin, işverenlere ucuz kredi olarak aktarıldığını bilmeyen yok bu ülke de. Tüm bunlara rağmen sistemi savunanlara göre; sistem, hem bireylere emekliliklerinde ek gelir imkânı sunacak hem de ülke ekonomisi için uzun vadeli kaynak yaratacaktır. Aslında son cümle her şeyi anlatıyor. Kuşku yok ki, sistem kamu için değil, emeklilik fonu işleten sermaye grupları için ciddi bir kaynak oluşturacak.
Tüm bunlar esas itibariyle, TES’in emeklilere ek gelir sağlayacağının ve onları emekliliklerinde rahat ettireceğinin sadece bir safsatadan ibaret olduğunu gösteriyor. Zira yukarıda belirttiğim gibi, çalışan ile işverenin çalışanın brüt maaşının %20’ini prim olarak aktardıkları ve devletin bütçeden transferlerle desteklediği, mevcut emeklilik sisteminden, emeklilerin açlık sınırının altında aylık aldığı düşünüldüğünde ek gelir dedikleri aylığın çok büyük bir rakam olması mümkün değildir. Zira sistem, her bireyin verdiği katkı oranında aylık alacağı kişiye özel bir sistemdir.
Görüldüğü gibi sistemin amacı, sermayeye kaynak aktarmak. Zira kamu emeklilik sistemine kaynak aktarmak yerine, çalışanları özel emeklilik sistemlerine mecbur etmenin başka türlü açıklaması olamaz.
Halbuki bir sosyal devletin görevi emeklilerin, özel emeklilik sistemlerinden ek aylık alması için düzenlemeler yapmak değil, ülke koşullarında insanca yaşayabilecekleri aylık almalarını sağlamak üzere kamu emeklilik sistemini güçlendirmektir. Buda güçlü bir sosyal güvenlik sistemine sahip olmakla mümkündür. O zaman, ülkeyi yönetenlere, aşağıda ki soruları sormakta yarar var!
· Kaynak yok diye milyonlarca emekliyi sefalete sürüklediğiniz halde, uygulamaya koyduğunuz BES ile uygulama hazırlıkları yaptığınız TES’e kaynağı nereden buluyorsunuz?
· Halkın vergilerinden, özel sigorta şirketlerinin kasasına aktaracağınız kaynağı neden kamu emeklilik sistemine aktarmıyorsunuz?
· Bir devletin sosyal devlet olmasının kıstası nedir? Bir sosyal devlet toplam gelirinin ne kadarını sosyal güvenlik sistemine aktarır?
· TES’e aktaracağınız kaynağı neden kamu emeklilik sistemine aktarmıyorsunuz?
· Amacınız ekonomiye kaynak yaratmaksa, kamu tarafından yönetilmeyecek bu kaynak, hangi sermaye grupları tarafından kullanılacak?
· Asıl amacınız, bireyler arası ve kuşaklar arası dayanışmaya dayanan, kamu sosyal güvenlik sistemini yok etmek mi?
Aslında tüm bu soruların cevapları çok net! İktidar olduğu ilk günden bugüne Sermayeye değişik adlarla kaynak aktaran İktidarın, şimdi ki hedefi açlık sınırının altındaki emeklileri çalışanlara göstererek, onları yıllarca prim ödeyecekleri özel emeklilik fonlarına para aktarma aracı olmaya razı etmektir. Öyle olmasa; milyonlarca çalışandan kesilecek olan devasa kaynak, kamu sosyal güvenlik sistemine aktarılır ve emeklilerin ülke koşullarında insanca yaşayacakları aylık almaları sağlanırdı!
Bu yazıyla Eski Tuzak yeni İsim TES başlıklı yazı serimiz sona erdi. Bir başka yazı da buluşuncaya kadar sağlıkla kalın.
Veli Beysülen

















