Umut Dolu Bir Yıla ve Yarınlara…
Yılın son günlerindeyiz.
Ekranlarda ve gazetelerde 2025 yılının bilançosu yer alacak,
Gerçekleri ve doğruları anlatanlarla, iktidarın sözcülüğünü yapanların haberleri farklı olacak.
Yaşama baktığınız pencereye göre geçeceksiniz ekran başına.
Halkın penceresinden bakıyorsanız,
Bu kadar da olmazlarla dolu kabus gibi bir yılı,
İktidarın penceresindense mutlu, mesut, rüya gibi bambaşka bir yılı izleyeceksiniz.
Yılın sonundaki 5, 6 olunca yaşanılanlar değişecek mi, hayır.
Aksine gelen gideni aratıyor…
*
Aslında sadece bir yılı değil 21’inci yüzyılın ilk çeyreğini de bitiriyoruz.
Bu ilk çeyreğin 23 yılında,
Hak ve özgürlüklerde, adalette, ekonomide, eğitimde…
Kısacası yaşamın her alnında her yıl artan kayıplar yaşadık.
Asıl önemli olan ise,
Yurttaşlarımızın önemli bir bölümünde umutsuzluk ve kabullenmişlik duygularının yer etmesidir.
Her Cumartesi yazdıklarımın tekrarını yapmadan,
Yaşadıklarımızın nedenlerini görelim ve umudu yaşamanın yollarını arayalım.
Emeklinin 16 bin 881 lira, asgari ücretlinin 26 bin 5 lira aylık ile geçinmeye mahkum edildiği ülkemizde,
960 milyon dolar öz varlığı olan Ali Sabancı’nın,
“Benim maddi emellerim var. Ben geçinemiyorum. Yani arzu ettiğime kıyasla geçinemiyorum” sözleri,
25 yılın hatta 45 yılın gerçek nedeni ve özetidir.
*
Yeni dünya düzeninde geçerli olan serbest piyasa ekonomisi masalında,
Halk kabusu, sermaye ise mutlu bir rüyayı yaşıyor.
- Dünyada en zengin 60 bin kişi, en yoksul 4 milyar kişinin toplamından 3 kat daha zengin…
- En zengin yüzde 10’’luk kesim dünyadaki toplam servetin yüzde 75’ine,
- En yoksul yüzde 50’lik kesim dünyadaki toplam servetin yüzde 2’sine sahip. (The Guardian)
Ülkemizde de tablo çok farklı değil,
- En yüksek gelire sahip yüzde 20’lik kesim toplam gelirin yüzde 48’ini,
- En düşük gelire sahip yüzde 20’lik kesimin aldığı pay ise yüzde 6,4. (TÜİK)
Bu tablonun temel nedeni kapitalizmin neoliberal düzeninin ta kendisi…
Ülke ya da halk fark etmiyor, yöntem aynı;
Önce yoksullaştıran, ardından borçlandıran sonra da neyi varsa elinden alan ve hiç doymayan sömürgenlerin ve destekçisi iktidarların düzeni…
Bu satırları yazarken aklıma düştü,
Orhan Veli Kanık’ın mısralarıyla Timur Selçuk ustanın Pireli şarkısı,
“Bu düzen böyle mi gidecek?
Pireler filleri yutacak
Yedi nüfuslu haneye
Üç buçuk tayın yetecek…”
*
Soruya yanıtı iktisatçı Prabhat Patnaik veriyor,
“Bana kalırsa günümüz dünyasına ilişkin en çarpıcı olgu, neoliberal kapitalizmin bir tür çıkmaz sokağa girmiş olmasıdır.”
Bu çıkmaz sokaktan emekçilerin, halkın nasıl çıkacağını ise,
Görsel ve işitsel içerik üreten RED Creators Network Kolektifi, YouTube’daki klipinin sözleriyle gösteriyor.
“Neden çoğunluğun sesi duyulmuyor?
Neden bir avuç azınlığın refahı, çoğunluğun acısıyla örülen duvarlara yaslansın?
Neden birleşip dünyanın hegemonlarına karşı çıkmıyoruz?
Neden doğan şafak bizim olmasın?
Daha iyi bir geleceği hayal etmek neden suç?
Neden ektiklerimiz, yarattıklarımız başkalarının mülkü oluyor?
Neden imparatorlukların önünde baş eğiyoruz?
İktidarların çelik kuleleri önünde neden diz çökelim?
Daha ne kadar karanlıkta yaşayacağız?
…
Biz hiçbir şey miyiz? Hayır
Biz hayalet miyiz? Hayır
Memnun köleler miyiz? Hayır
Yalnızlığa mahkum muyuz? Hayır
Neden şimdi değil?
Neden her şey bizim için olmasın?
Neden şimdi olmasın?
Bunu neden yapmayalım?
Değiştiremeyeceğimiz ne var?
Biz hiç değiliz, biz her şeyiz.
Her şeyi yaratan biziz, sesimiz milyonlarca…
Dünyayı biz yarattık,
Birlik olursak dünya sarsılır.
Haydi emeğin dünyasını kuralım…
*
Hep birlikte umut dolu bir yılı ve yarınları yaşamak dileğiyle…
Yeter ki gerçekleri görelim,
Üretenler, emeği ile var olanlar birlik olalım, biz olalım ve inanalım,
İnsanca yaşamın temeli olan Demokratik Laik Cumhuriyetimize sahip çıkalım.


















