Türkiye 1938 Tanzimat Fermanından bu yana batılılaşmak için uzun ince bir yola girdi. Bu uğurda batıya yaranmak için Osmanlı, Rus savaşları başlattı. Batı ile ittifaklar kurmak için sikkeler bastırdı. Onun için gidip Kore’de binlerce ölü verdi. Bir türlü bu işi beceremedi. Bugün ise şapkasını önüne koydu ve derin derin düşünmeye başladı. Batılılaşmak mı; Araplaşmak mı? Artık demagoji ile bu işlerin olmadığını gördü. Artık batının teknolojisini alırım ama Arap gibi yaşarım anlayışının bir anlamı kalmadı. Ya batı gibi demokratik kavramların yanında yer alacaksın; ya da Araplar gibi emirlerle yönetileceksin. Araplar gibi otoriteliği benimseyeceksin. İsterseniz konuyu biraz açalım.
Peki, nedir batılılaşmak?
1-Sanayi toplumu olmak.
2-Demokratik düşünen bir toplum yaratmak.
3-Demokrasi ile yönetilebilmek.
Türkiye sanayi toplumu olabildi mi? Hayır hiçbir zaman sanayi toplumu olamadı. Bir türlü geri kalmışlık çemberini kıramadı. Kişi başına düşen gelirini batılıların seviyesine yükseltemedi.
Türkiye, demokratik düşünen bir toplum yaratabildi mi? Hayır, hiçbir zaman demokratik düşünen bir toplum olmadı. Siyasi partiler kendileri demokrasinin birer öğeleri olmalarına rağmen iktidar olduktan sonra demokrasiyi önlerinde engel olarak gördüler ve onu hep ötelediler. Süreç içinde diktatörleştiler.
Cumhuriyeti kuranlar demokrasi vaadi ile geldiler ama bu işi bir türlü beceremediler.
TKP nin kurucu kadrosunun Kara denizde imha edilmesi, Şeyh Sait Ayaklanması, Dersim katliamı, Varlık Vergisi, Köy Enstitülerinin kapatılması ve Sosyalistlerin köşe bucak avlanması bu süreçte bir demokrasinin çıkmayacağı kanaatine varıldı.
Bu sürece alternatif olarak 1946 da DP meydana çıktı.”Yeter artık söz milletindir.” Dedi. Milletin ezici çoğunluğunu alarak iktidar oldu. Demokrasinin nimetlerinde faydalandı ama hiç de demokratik bir tavır takınmadı. Başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere bütün demokratik kurumlar karşı tavır aldı. Basın üzerinde katı bir baskı uyguladı. Üniversiteler üzerinde baskı yoğunlaştı. Toplum cephelere bölündü. TRT tamamen partizanlaştı. Kuzey Kore’nin yanında savaşa girildi. CHP genel merkezi basıldı ve mal varlığı hazineye devredildi. Rus yazarların kitapları kütüphanelerde çıkartıldı. Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, sol öğretmenlerin tamamının tasfiye edileceğini söyledi. Halk Vatan Cephesi ve Vatan Cephesinde olmayanlar diye ikiye bölündü.6-7 Eylül olayları başlatıldı.
Tahkikat Komisyonları ile DP vekillerine yargılama yetkisi verildi.Yargı işlevsizleştirildi.
DP nin bu anti demokratik yapısında ortaya bir demokrasi çıkmadı ama,hiç beklenmedik bir anda bir askeri darbe ortaya çıktı.27 Mayıs 1960 darbesi ile yeniden yapılanma süreci başladı.Yeni bir anayasa ,yeni bir TBMM.Yeni bir Senato ortaya çıktı.
12 Mart 1971 Darbesi ise bu anayasanın çok bol geldiğini ve daraltılması gerektiğini söyledi ve demokratik bütün kırıntıları yok etti.Solcu gençler birer bire avlandı ve idam edildi.
Bu darbe süreci tamamlanmamış olmalıdır ki 12 Eylül 1980 yılında bir darbe daha yapıldı.Demokraside eser kalmadı.Olağan mahkemelerde ,işkence hanelerde insanlar imha edildi.
Peki neden:
1-Türkiye’de demokrasi düşmanlığının birinci nedeni bölünme korkusu. Deniliyor ki Türkiye demokratikleşirse Kürtler uyanır ve bizi böler.
2-Deniliyor ki Türkiye demokratikleşirse, milli gelir dağılımındaki adaletsizliği vatandaş görür ve komünist bir rejim gelir.
3-Deniliyor ki toplum demokratikleşirse insanlar özgür birey olur ve kendi başına buyruk bir toplum olur. Onları kontrol edemeyiz.
Oysaki batı toplumları hem sanayileştiler, hem demokratlık kimliklerinde hiç taviz vermediler. Bu devletlerde insanlar hep mutlu oldular. Batıdaki çok dilli, çok kültürlü devletler bölünmediler. Tam tersine birleştiler, kaynaştılar. Kazançlarını adaletlice paylaştılar. İnsanlar özgür birey oldu ve mutlu oldular. Doğuda anti demokratik baskılarda kaçanların tamamı batıya sığındılar. Sıkışan, ya da sıkıştırılan hiç kimse Araplara sığınmadı. Araplardaki rejimler daha iyi, kalan ömrümüzü orada tamamlayayım demediler.
Soğuk savaş süreci bittiğine göre, artık komünizm de korkmaya gerek kalmadığını bütün dünya biliyor. Komünizm bahanesiyle demokrasiye takoz koymanın artık bir anlamı yoktur. Artık batının “Yeşil Kuşak planlarına gerek yoktur. Arık komünizme karşı dini kullanmanın anlamı yoktur.
Gelir dağılımı çok korkunç olmasına rağmen bu halkın paylaşım diye bir derdi yoktur. Şimdiye kadar böyle bir talebi olmamıştır. Kişi başına milli gelir on bin dolar olmasına rağmen asgari ücret 900 liradır. Vatandaş bunu bulamayanlar da var deyip şükür etmiştir. Korkmayın bu halk şimdiye kadar hayatında şikâyetçi olmamıştır. Bu halk zengini sever.
Peki, sorun nerede? Devleti ele geçiren güçlerin o makamı çok sevmeleri ve hükme etme duygularına esir düşmeleri. Halkın ise demokratik bir kültürde yoksun olması nedeniyle onlara biat etmesi bizi bugünlere taşıdı.
Peki, ne yapmalı? Çoğunluk demokrasiye karşı diye biz de demokratik taleplerimizde vaz geçecek değiliz. Kitlenin kuyruğuna takılmak bizi felakete götürür. Dünyayı her zaman bir avuç aydın devrimci değiştirmiştir. İnce uzun yolun sonu mutlaka demokrasi ile bitecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
İNCE UZUN BİR YOLDAYIZ
Türkiye 1938 Tanzimat Fermanından bu yana batılılaşmak için uzun ince bir yola girdi. Bu uğurda batıya yaranmak için Osmanlı, Rus savaşları başlattı. Batı ile ittifaklar kurmak için sikkeler bastırdı. Onun için gidip Kore’de binlerce ölü verdi. Bir türlü bu işi beceremedi. Bugün ise şapkasını önüne koydu ve derin derin düşünmeye başladı. Batılılaşmak mı; Araplaşmak mı? Artık demagoji ile bu işlerin olmadığını gördü. Artık batının teknolojisini alırım ama Arap gibi yaşarım anlayışının bir anlamı kalmadı. Ya batı gibi demokratik kavramların yanında yer alacaksın; ya da Araplar gibi emirlerle yönetileceksin. Araplar gibi otoriteliği benimseyeceksin. İsterseniz konuyu biraz açalım.
Peki, nedir batılılaşmak?
1-Sanayi toplumu olmak.
2-Demokratik düşünen bir toplum yaratmak.
3-Demokrasi ile yönetilebilmek.
Türkiye sanayi toplumu olabildi mi? Hayır hiçbir zaman sanayi toplumu olamadı. Bir türlü geri kalmışlık çemberini kıramadı. Kişi başına düşen gelirini batılıların seviyesine yükseltemedi.
Türkiye, demokratik düşünen bir toplum yaratabildi mi? Hayır, hiçbir zaman demokratik düşünen bir toplum olmadı. Siyasi partiler kendileri demokrasinin birer öğeleri olmalarına rağmen iktidar olduktan sonra demokrasiyi önlerinde engel olarak gördüler ve onu hep ötelediler. Süreç içinde diktatörleştiler.
Cumhuriyeti kuranlar demokrasi vaadi ile geldiler ama bu işi bir türlü beceremediler.
TKP nin kurucu kadrosunun Kara denizde imha edilmesi, Şeyh Sait Ayaklanması, Dersim katliamı, Varlık Vergisi, Köy Enstitülerinin kapatılması ve Sosyalistlerin köşe bucak avlanması bu süreçte bir demokrasinin çıkmayacağı kanaatine varıldı.
Bu sürece alternatif olarak 1946 da DP meydana çıktı.”Yeter artık söz milletindir.” Dedi. Milletin ezici çoğunluğunu alarak iktidar oldu. Demokrasinin nimetlerinde faydalandı ama hiç de demokratik bir tavır takınmadı. Başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere bütün demokratik kurumlar karşı tavır aldı. Basın üzerinde katı bir baskı uyguladı. Üniversiteler üzerinde baskı yoğunlaştı. Toplum cephelere bölündü. TRT tamamen partizanlaştı. Kuzey Kore’nin yanında savaşa girildi. CHP genel merkezi basıldı ve mal varlığı hazineye devredildi. Rus yazarların kitapları kütüphanelerde çıkartıldı. Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, sol öğretmenlerin tamamının tasfiye edileceğini söyledi. Halk Vatan Cephesi ve Vatan Cephesinde olmayanlar diye ikiye bölündü.6-7 Eylül olayları başlatıldı.
Tahkikat Komisyonları ile DP vekillerine yargılama yetkisi verildi.Yargı işlevsizleştirildi.
DP nin bu anti demokratik yapısında ortaya bir demokrasi çıkmadı ama,hiç beklenmedik bir anda bir askeri darbe ortaya çıktı.27 Mayıs 1960 darbesi ile yeniden yapılanma süreci başladı.Yeni bir anayasa ,yeni bir TBMM.Yeni bir Senato ortaya çıktı.
12 Mart 1971 Darbesi ise bu anayasanın çok bol geldiğini ve daraltılması gerektiğini söyledi ve demokratik bütün kırıntıları yok etti.Solcu gençler birer bire avlandı ve idam edildi.
Bu darbe süreci tamamlanmamış olmalıdır ki 12 Eylül 1980 yılında bir darbe daha yapıldı.Demokraside eser kalmadı.Olağan mahkemelerde ,işkence hanelerde insanlar imha edildi.
Peki neden:
1-Türkiye’de demokrasi düşmanlığının birinci nedeni bölünme korkusu. Deniliyor ki Türkiye demokratikleşirse Kürtler uyanır ve bizi böler.
2-Deniliyor ki Türkiye demokratikleşirse, milli gelir dağılımındaki adaletsizliği vatandaş görür ve komünist bir rejim gelir.
3-Deniliyor ki toplum demokratikleşirse insanlar özgür birey olur ve kendi başına buyruk bir toplum olur. Onları kontrol edemeyiz.
Oysaki batı toplumları hem sanayileştiler, hem demokratlık kimliklerinde hiç taviz vermediler. Bu devletlerde insanlar hep mutlu oldular. Batıdaki çok dilli, çok kültürlü devletler bölünmediler. Tam tersine birleştiler, kaynaştılar. Kazançlarını adaletlice paylaştılar. İnsanlar özgür birey oldu ve mutlu oldular. Doğuda anti demokratik baskılarda kaçanların tamamı batıya sığındılar. Sıkışan, ya da sıkıştırılan hiç kimse Araplara sığınmadı. Araplardaki rejimler daha iyi, kalan ömrümüzü orada tamamlayayım demediler.
Soğuk savaş süreci bittiğine göre, artık komünizm de korkmaya gerek kalmadığını bütün dünya biliyor. Komünizm bahanesiyle demokrasiye takoz koymanın artık bir anlamı yoktur. Artık batının “Yeşil Kuşak planlarına gerek yoktur. Arık komünizme karşı dini kullanmanın anlamı yoktur.
Gelir dağılımı çok korkunç olmasına rağmen bu halkın paylaşım diye bir derdi yoktur. Şimdiye kadar böyle bir talebi olmamıştır. Kişi başına milli gelir on bin dolar olmasına rağmen asgari ücret 900 liradır. Vatandaş bunu bulamayanlar da var deyip şükür etmiştir. Korkmayın bu halk şimdiye kadar hayatında şikâyetçi olmamıştır. Bu halk zengini sever.
Peki, sorun nerede? Devleti ele geçiren güçlerin o makamı çok sevmeleri ve hükme etme duygularına esir düşmeleri. Halkın ise demokratik bir kültürde yoksun olması nedeniyle onlara biat etmesi bizi bugünlere taşıdı.
Peki, ne yapmalı? Çoğunluk demokrasiye karşı diye biz de demokratik taleplerimizde vaz geçecek değiliz. Kitlenin kuyruğuna takılmak bizi felakete götürür. Dünyayı her zaman bir avuç aydın devrimci değiştirmiştir. İnce uzun yolun sonu mutlaka demokrasi ile bitecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.