ALTIN
 2.498,71
DOLAR
 32,5315
STERLİN
40,6457
EURO
 34,6836

7 Haziran seçimlerinin yıl dönümü |  "Bugünkü rejimin ilkeleri o beş ayda belirlendi"

             Siyaset Bilimci Ayşen Uysal ile Gazeteci Hakkı Özdal, 7 Haziran-1 Kasım arasındaki süreçte yaşananları, 5 aylık süreçten sonra Türkiye'nin geldiği durumu Evrensel'e değerlendirdi. 

07 Haziran 2022 03:22
7 Haziran seçimlerinin yıl dönümü |   "Bugünkü rejimin ilkeleri o beş ayda belirlendi"

 

               Bugün 7 Haziran seçimlerinin yıl dönümü… 7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’de kaos dolu beş ay yaşandı. Türkiye 1 Kasım seçimlerine bombalı saldırılar ile gitti. O kaos dolu beş ay, AKP yeni bir rejimin adımlarını attı. Bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tek adam rejiminin temel taşları da 1 Kasım seçimlerinin ardından atıldı…

             İktidar özellikle 2011 Referandumunun ardından “dönüşüm” için düğmeye basmıştı. Ancak Türkiye tarihinin karanlık dolu o 5 ayı da iktidar için adeta bir fırsat oldu.

             Gazeteci Hakkı Özdal ile, Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden biri olan 7 Haziran’ın iptal edilmesini, 1 Kasım’a gidilmesi bugün açısından neden önemli olduğunu, dönüşüm temel taşlarının ne zaman atıldığını konuştuk.

              Siyaset Bilimci Ayşen Uysal ile de 5 aylık o süreç sonrasında sokağın nasıl bir modele evirildiğini, insanların seçimlerdeki yöneliminin nasıl değiştiği konuştuk.

              Prof. Dr. Ayşen Uysal o dönemi zifiri karanlık olarak tarif ederken sokağın neredeyse imkansız bir alana dönüştüğünü ifade etti. AKP’nin o dönem kendi hâkimiyetini kurabilmek için alana çıktığını söyleyen Uysal ancak, bugün sokak konusunda AKP seçmeninde bütün o girişimlere rağmen içselleşemediğini ve bir repertuara dönüşemediğini ifade etti.

                Ayşen Uysal bugün ise sokak siyasetinin tarihsel aktörleri bütün baskıya ve şiddete rağmen alanlarını bırakmadığını da ekledi.

              Gazeteci Hakkı Özdal ise Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçim kampanyasını çözüm sürecinin bittiğini ilan eden ifadelerle başlatmasına dikkat çekti.

                Erdoğan’ın “Kürt sorunu çözüldü, artık terör sorunu var” sözlerine atıf yapan Özdal “AKP/Erdoğan’ın artık tek başına iktidarı elinde tutacak bir toplumsal desteğe sahip olmadığının ortaya çıktığı koşullarda, gidilen 7 Haziran seçimi bu gerçeği teyit etti ve 2013 sonundan itibaren süren yeni blok arayışları, bu tarihten sonra bizzat sahadaki hamlelerle inşa edildi” dedi.

                Özdal 7 Haziran ve 1 Kasım arası için de “‘uzun beş ay’ boyunca yaşanan yoğunlaştırılmış ve kurgusal şiddet, halen içinde bulunduğumuz ‘yeni’ dönemin ilkelerini belirleyecek şekilde kurucu niteliktedir. Bugün ülkenin idari, hukuki ve siyasi durumu; büyük oranda bu dönemdeki ‘olayların kasırgası’ içinde ortaya çıkmış ve topluma dayatılmıştır” ifadelerini kullandı.

 

HAKKI ÖZDAL: ‘YENİ’ DÖNEMİN İLKELERİ BELİRLENDİ

 

             Seçimlerin iptal edilmesinin ardından yaşanan 1 Kasım seçimlerinde, iktidar oluşturmak istediği rejim- devlet için, nasıl adımlar attı. Bunların temel taşları ne zaman atıldı? Milat olarak 1 Kasım ilan edilebilir mi? Sorusunun yanıtlarını Hakkı Özdal ile konuştuk.

               2015 yılının 7 Haziran ile 1 Kasım tarihleri arasındaki dönem, Türkiye yakın tarihinin en önemli büküm noktası olarak anılıyor ve bu şöhreti hak ediyor. Ancak bu yaklaşık beş aylık süre, tüm kanlı ve korkunç muhtevasıyla, hem önceki yılların hem de 1 Kasım’dan sonra ortaya çıkacak ilişki ve gerilimlerin bir düğüm ve sözde çözüm noktası olarak, o beş ayı aşan bir çerçevede değerlendirilmeli. Devlet ve sermayenin, 2001 büyük krizinden sonra yaşanan dönüşüm ihtiyacıyla ortaya çıkan AKP iktidarı, burjuvazi ve bürokrasi içindeki çatışmaları, uzlaştırma ya da genellikle hukukun araç olarak kullanıldığı şiddet yöntemleriyle çözme yoluna gitti.

             2007 ve 2011 virajları bu ‘çözüm’ dayatmalarının gerilimleriyle geçildi ve açık bir sermaye fraksiyonu desteğine sahip olan siyasal İslamcı AKP iktidarı bu tarihlerden sonra konsensüs dışı davranmaya başladı.

             Başta Suriye iç savaşı olmak üzere bölgesel ve uluslararası koşullar da genel tabloyu oldukça hareketli bir şekilde değiştirdi. 2013 yılı tüm bu gerilimler açısından bir düğüm yılıdır.

             Gerek toplumun Gezi protestoları ile işaretleyebileceğimiz itirazları gerekse iktidar içi ittifakların aynı yılın sonundaki ‘yolsuzluk’ operasyonları ile parçalanması, iki önemli seçimle geçilecek 2014 yılını daha da önemli hale getirdi.

 

GÜLEN SONRASI YENİ İTTİFAK ARAYIŞI

 

              Gezi itirazı ve Gülen Cemaati ile yaşanan kopuş Erdoğan’ı, tercih edeceğinden daha yüksek bir ‘meydan okuma’ ile davranmak zorunda bırakırken yeni ittifak ve tutunma noktaları arayışına da itti. Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kentlerinde ortaya çıkan otonom yapılanmalar, bu açıdan bir ‘fırsat’ yarattı diyebiliriz.

               Kumpas niteliğindeki siyasal hesaplaşma davalarının, Cemaat ile yol ayrımı sonrası kadük kalmasıyla cezaevlerinden tahliye edilen Ergenekon-Balyoz tutukluları şahsında eski rejimin bazı güçleriyle, özellikle milliyetçi bürokrasi ile bir ‘yeni ittihat’ olanaklı hale gelmişti. Bugün Cumhur ittifakı adıyla simgeleşen politik bloğun mayalanma dönemi bu dönemdir ve birleştirici ana zemin, Kürt sorunu karşısındaki tutum ama özellikle de Suriye’nin kuzeyinde 2012’den beri süren özerk Kürt bölgesi inşasının engellenmesi/boğulması olmuştur.

             Esasen 2014 yılı ekim ayında meydana gelen Kobanê olaylarıyla baş gösteren şiddet sarmalı, bu açıdan neredeyse ‘kurucu’ bir niteliktedir. Hem çözüm sürecinin imhası hem de kuzey Suriye politikasının kalıcı revizyonu, bu teknede kaynatılmaya başlandı.

             Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçim kampanyasını da bir Kürt kentindeki mitingde çözüm sürecinin bittiğini ilan eden ifadelerle başlatması manidardır: “Kürt sorunu çözüldü, artık terör sorunu var”… AKP/Erdoğan’ın artık tek başına iktidarı elinde tutacak bir toplumsal desteğe sahip olmadığının ortaya çıktığı koşullarda, gidilen 7 Haziran seçimi bu gerçeği teyit etti ve 2013 sonundan itibaren süren yeni blok arayışları, bu tarihten sonra bizzat sahadaki hamlelerle inşa edildi. MHP’den bazı ulusalcı çevrelere, Perinçek ekibinden kimi kontrgerilla unsurlarına dek uzanan ve o tarihe kadar neredeyse militanca AKP’nin karşısında yer almış bulunan güçlerin, bu dönemde AKP/Erdoğan ile örtük-açık ittifaklar içine girmeye başlamaları başlıca ilginçtir.

 

DARBE GİRİŞİMİ… ŞAİBELİ REFERANDUM…

 

               7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki o ‘uzun beş ay’ boyunca yaşanan yoğunlaştırılmış ve kurgusal şiddet, halen içinde bulunduğumuz ‘yeni’ dönemin ilkelerini belirleyecek şekilde kurucu niteliktedir. Bugün ülkenin idari, hukuki ve siyasi durumu; büyük oranda bu dönemdeki ‘olayların kasırgası’ içinde ortaya çıkmış ve topluma dayatılmıştır.

              Devam eden şiddet eylemleri ve devlet içi çatışmanın açık ve kanlı bir hesaplaşma olarak askeri kalkışmaya dönüştüğü 15 Temmuz da dahil olmak üzere 2016’ya da sarkan bu kasırgalar, binlerce insanın can verdiği bir tarihsel kırılmaya yol açtı.

              Başkanlık sistemine geçiş kararı da, bunun için yapılan şaibeli referandum da, tüm kesimlere yönelen yaygın tutuklamalar ve hukukun neredeyse tamamen askıya alınması da bu kırılmanın amaçlanmış sonuçlarıdır. Bugün karşı karşıya olduğumuz genel kriz ortamı ise tüm bu sürecin (hiç değilse artık) dayanıksızlığına ilişkin bir işaret olarak görülmelidir.

 

PROF. DR. AYŞEN UYSAL: BASKIYA RAĞMEN SOKAK BIRAKILMADI

            Prof Dr. Ayşen Uysal ile 7 Haziran’ın ardından geçen 7 yıl boyunca nasıl bir korku ikliminin yaratıldığını 7 Haziran seçimlerden sonra yaşanan şiddet sarmalının seçmen davranışına etkisini ve bu dönüşümün sokak hareketlerini nasıl etkilediğini konuştuk:

             7 Haziran öncesinde kendimizi görece rahat -özgür olmasa da- hissettiğimiz bir dönem yaşadık. Çatışmasızlık sürecinin bunda büyük etkisi vardı şüphesiz. Kendimden örnek vermem gerekirse, çok daha rahat ders anlatabiliyordum, oto sansür uygulamadan.

             7 Haziran öncesinde de elbette baskı ve şiddet vardı, sonlanmamıştı. Söylemeye çalıştığım göreli bir rahatlama. Şimdi dönüp baktığımda belki de diyorum umutlarımız yeniden yeşerdiği için öyle algılıyor ve düşünüyorduk.

            Zira, kam püslerde çok sayıda sivil polis o zaman da vardı. Hatta 7 Haziran’ı hemen önceleyen dönemde sayıları çok artmıştı. Derslerde bile. Sanıyorum hayallerimizle ve umutlarımızla biz bunu görmeyi reddediyorduk.

            7 Haziran’ın hemen ertesinde ise hayaller karabasana döndü. Çok büyük bir hızla. Haziran 2015 ile özellikle Temmuz 2018 arasındaki dönemde öyle bir korku ortamı yaratıldı ki, insanlar arasındaki ilişkiler bile dönüştü.

                Sadece eylemlerdeki şiddetten bahsetmiyorum, ihbar mekanizmalarıyla da toplumda güvenin çok zayıfladığı, kolektif hareket etmenin çok zorlaştığı bir ortam yaratıldı. Sokak siyasetinin müdavimleri bu alan kapanmasın diye büyük bedeller ödeyerek eylemler yapma girişiminde bulunsa da Gezi’nin eylemlerin kitleselleştiği genişleme döneminden eser kalmadı.

 

AĞIR DARBE DÖNEMİ

 

                Ve özellikle bu üç yıllık dönemde bazılarımız çok ağır bedeller ödedi. Bazıları “beleşçilik” yaptı. Yani kendisi bu politikalara karşı çıkmak adına bir şey yapmadı ama yapanları içten içe destekledi. Bazıları iktidarla uzlaşarak ya da aktif ilişkiye girerek yaşamını sürdürdü. Örgütler ağır darbeler aldı.

 

SEÇMENİN BİR KISMI YENİDEN DÜZENDEN YANA OY KULLANDI

 

             Böyle bir baskı ve şiddet ortamında, her ne kadar sonraki seçimlerde giderek azalsa da 1 Kasım seçimlerinde, 7 Haziran’da başka partilere yönelmiş seçmenin bir kısmı yeniden düzenden, güçten yana ve milliyetçi reflekslerle oy kullandı. Kendini güvende hissetme ve çatışmasızlık beklentisi, Barış Ünlü’ye atfen “Türklük Sözleşmesi” oy verme davranışında etkili oldu.

 

HEM SANDIKLARI SAHİPLENME HEM DE DEĞİŞTİREBİLİRİZ FİKRİYATI

 

             Sokak siyasetine gelince, bu 3 yıl süren zifiri karanlık döneminde sokak neredeyse imkansız bir alana dönüştü. Bu bizler için böyle olurken, Cumhur İttifakı yandaşları için ise bir sokağı fethetme dönemi başladı.

              Yukarıdan empoze edilen bir ele geçirme politikası da diyebiliriz. Seçimle gelen iktidarın “Demokrasi Nöbetleri” ile pekiştirilmesi ve konsolidasyonu girişimi söz konusuydu. Bugün baktığımızda sokak siyasetinin AKP seçmeninde bütün o girişimlere rağmen içselleşemediğini ve bir repertuara dönüşemediğini görüyoruz.

              AKP bu alanda başarılı olamadı. Sokak siyasetinin tarihsel aktörleri bütün baskıya ve şiddete rağmen alanlarını bırakmadı. Bu inat ve ısrarda, kadın hareketi ile yaşam alanları mücadelelerinin hakkını vermemiz lazım.

               2019 seçimlerinin bu korku ikliminin dağılmasında, birlikte başarma arzusunda ve yeniden umut edebilmede olumlu etkisi de yadsınamaz. Bence 2023 seçimlerinde de bu olumlu etki artarak devam edecek. Hem sandıkları sahiplenme hem de değiştirebiliriz fikriyatı açısından.

7 Haziran seçimlerinin yıl dönümü |

 "Bugünkü rejimin ilkeleri o beş ayda belirlendi"

 

             Siyaset Bilimci Ayşen Uysal ile Gazeteci Hakkı Özdal, 7 Haziran-1 Kasım arasındaki süreçte yaşananları, 5 aylık süreçten sonra Türkiye'nin geldiği durumu Evrensel'e değerlendirdi.

               Bugün 7 Haziran seçimlerinin yıl dönümü… 7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’de kaos dolu beş ay yaşandı. Türkiye 1 Kasım seçimlerine bombalı saldırılar ile gitti. O kaos dolu beş ay, AKP yeni bir rejimin adımlarını attı. Bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tek adam rejiminin temel taşları da 1 Kasım seçimlerinin ardından atıldı…

             İktidar özellikle 2011 Referandumunun ardından “dönüşüm” için düğmeye basmıştı. Ancak Türkiye tarihinin karanlık dolu o 5 ayı da iktidar için adeta bir fırsat oldu.

             Gazeteci Hakkı Özdal ile, Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden biri olan 7 Haziran’ın iptal edilmesini, 1 Kasım’a gidilmesi bugün açısından neden önemli olduğunu, dönüşüm temel taşlarının ne zaman atıldığını konuştuk.

              Siyaset Bilimci Ayşen Uysal ile de 5 aylık o süreç sonrasında sokağın nasıl bir modele evirildiğini, insanların seçimlerdeki yöneliminin nasıl değiştiği konuştuk.

              Prof. Dr. Ayşen Uysal o dönemi zifiri karanlık olarak tarif ederken sokağın neredeyse imkansız bir alana dönüştüğünü ifade etti. AKP’nin o dönem kendi hâkimiyetini kurabilmek için alana çıktığını söyleyen Uysal ancak, bugün sokak konusunda AKP seçmeninde bütün o girişimlere rağmen içselleşemediğini ve bir repertuara dönüşemediğini ifade etti.

                Ayşen Uysal bugün ise sokak siyasetinin tarihsel aktörleri bütün baskıya ve şiddete rağmen alanlarını bırakmadığını da ekledi.

              Gazeteci Hakkı Özdal ise Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçim kampanyasını çözüm sürecinin bittiğini ilan eden ifadelerle başlatmasına dikkat çekti.

                Erdoğan’ın “Kürt sorunu çözüldü, artık terör sorunu var” sözlerine atıf yapan Özdal “AKP/Erdoğan’ın artık tek başına iktidarı elinde tutacak bir toplumsal desteğe sahip olmadığının ortaya çıktığı koşullarda, gidilen 7 Haziran seçimi bu gerçeği teyit etti ve 2013 sonundan itibaren süren yeni blok arayışları, bu tarihten sonra bizzat sahadaki hamlelerle inşa edildi” dedi.

                Özdal 7 Haziran ve 1 Kasım arası için de “‘uzun beş ay’ boyunca yaşanan yoğunlaştırılmış ve kurgusal şiddet, halen içinde bulunduğumuz ‘yeni’ dönemin ilkelerini belirleyecek şekilde kurucu niteliktedir. Bugün ülkenin idari, hukuki ve siyasi durumu; büyük oranda bu dönemdeki ‘olayların kasırgası’ içinde ortaya çıkmış ve topluma dayatılmıştır” ifadelerini kullandı.

 

HAKKI ÖZDAL: ‘YENİ’ DÖNEMİN İLKELERİ BELİRLENDİ

 

             Seçimlerin iptal edilmesinin ardından yaşanan 1 Kasım seçimlerinde, iktidar oluşturmak istediği rejim- devlet için, nasıl adımlar attı. Bunların temel taşları ne zaman atıldı? Milat olarak 1 Kasım ilan edilebilir mi? Sorusunun yanıtlarını Hakkı Özdal ile konuştuk.

               2015 yılının 7 Haziran ile 1 Kasım tarihleri arasındaki dönem, Türkiye yakın tarihinin en önemli büküm noktası olarak anılıyor ve bu şöhreti hak ediyor. Ancak bu yaklaşık beş aylık süre, tüm kanlı ve korkunç muhtevasıyla, hem önceki yılların hem de 1 Kasım’dan sonra ortaya çıkacak ilişki ve gerilimlerin bir düğüm ve sözde çözüm noktası olarak, o beş ayı aşan bir çerçevede değerlendirilmeli. Devlet ve sermayenin, 2001 büyük krizinden sonra yaşanan dönüşüm ihtiyacıyla ortaya çıkan AKP iktidarı, burjuvazi ve bürokrasi içindeki çatışmaları, uzlaştırma ya da genellikle hukukun araç olarak kullanıldığı şiddet yöntemleriyle çözme yoluna gitti.

             2007 ve 2011 virajları bu ‘çözüm’ dayatmalarının gerilimleriyle geçildi ve açık bir sermaye fraksiyonu desteğine sahip olan siyasal İslamcı AKP iktidarı bu tarihlerden sonra konsensüs dışı davranmaya başladı.

             Başta Suriye iç savaşı olmak üzere bölgesel ve uluslararası koşullar da genel tabloyu oldukça hareketli bir şekilde değiştirdi. 2013 yılı tüm bu gerilimler açısından bir düğüm yılıdır.

             Gerek toplumun Gezi protestoları ile işaretleyebileceğimiz itirazları gerekse iktidar içi ittifakların aynı yılın sonundaki ‘yolsuzluk’ operasyonları ile parçalanması, iki önemli seçimle geçilecek 2014 yılını daha da önemli hale getirdi.

 

GÜLEN SONRASI YENİ İTTİFAK ARAYIŞI

 

              Gezi itirazı ve Gülen Cemaati ile yaşanan kopuş Erdoğan’ı, tercih edeceğinden daha yüksek bir ‘meydan okuma’ ile davranmak zorunda bırakırken yeni ittifak ve tutunma noktaları arayışına da itti. Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kentlerinde ortaya çıkan otonom yapılanmalar, bu açıdan bir ‘fırsat’ yarattı diyebiliriz.

               Kumpas niteliğindeki siyasal hesaplaşma davalarının, Cemaat ile yol ayrımı sonrası kadük kalmasıyla cezaevlerinden tahliye edilen Ergenekon-Balyoz tutukluları şahsında eski rejimin bazı güçleriyle, özellikle milliyetçi bürokrasi ile bir ‘yeni ittihat’ olanaklı hale gelmişti. Bugün Cumhur ittifakı adıyla simgeleşen politik bloğun mayalanma dönemi bu dönemdir ve birleştirici ana zemin, Kürt sorunu karşısındaki tutum ama özellikle de Suriye’nin kuzeyinde 2012’den beri süren özerk Kürt bölgesi inşasının engellenmesi/boğulması olmuştur.

             Esasen 2014 yılı ekim ayında meydana gelen Kobanê olaylarıyla baş gösteren şiddet sarmalı, bu açıdan neredeyse ‘kurucu’ bir niteliktedir. Hem çözüm sürecinin imhası hem de kuzey Suriye politikasının kalıcı revizyonu, bu teknede kaynatılmaya başlandı.

             Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçim kampanyasını da bir Kürt kentindeki mitingde çözüm sürecinin bittiğini ilan eden ifadelerle başlatması manidardır: “Kürt sorunu çözüldü, artık terör sorunu var”… AKP/Erdoğan’ın artık tek başına iktidarı elinde tutacak bir toplumsal desteğe sahip olmadığının ortaya çıktığı koşullarda, gidilen 7 Haziran seçimi bu gerçeği teyit etti ve 2013 sonundan itibaren süren yeni blok arayışları, bu tarihten sonra bizzat sahadaki hamlelerle inşa edildi. MHP’den bazı ulusalcı çevrelere, Perinçek ekibinden kimi kontrgerilla unsurlarına dek uzanan ve o tarihe kadar neredeyse militanca AKP’nin karşısında yer almış bulunan güçlerin, bu dönemde AKP/Erdoğan ile örtük-açık ittifaklar içine girmeye başlamaları başlıca ilginçtir.

 

DARBE GİRİŞİMİ… ŞAİBELİ REFERANDUM…

 

               7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki o ‘uzun beş ay’ boyunca yaşanan yoğunlaştırılmış ve kurgusal şiddet, halen içinde bulunduğumuz ‘yeni’ dönemin ilkelerini belirleyecek şekilde kurucu niteliktedir. Bugün ülkenin idari, hukuki ve siyasi durumu; büyük oranda bu dönemdeki ‘olayların kasırgası’ içinde ortaya çıkmış ve topluma dayatılmıştır.

              Devam eden şiddet eylemleri ve devlet içi çatışmanın açık ve kanlı bir hesaplaşma olarak askeri kalkışmaya dönüştüğü 15 Temmuz da dahil olmak üzere 2016’ya da sarkan bu kasırgalar, binlerce insanın can verdiği bir tarihsel kırılmaya yol açtı.

              Başkanlık sistemine geçiş kararı da, bunun için yapılan şaibeli referandum da, tüm kesimlere yönelen yaygın tutuklamalar ve hukukun neredeyse tamamen askıya alınması da bu kırılmanın amaçlanmış sonuçlarıdır. Bugün karşı karşıya olduğumuz genel kriz ortamı ise tüm bu sürecin (hiç değilse artık) dayanıksızlığına ilişkin bir işaret olarak görülmelidir.

 

PROF. DR. AYŞEN UYSAL: BASKIYA RAĞMEN SOKAK BIRAKILMADI

            Prof Dr. Ayşen Uysal ile 7 Haziran’ın ardından geçen 7 yıl boyunca nasıl bir korku ikliminin yaratıldığını 7 Haziran seçimlerden sonra yaşanan şiddet sarmalının seçmen davranışına etkisini ve bu dönüşümün sokak hareketlerini nasıl etkilediğini konuştuk:

             7 Haziran öncesinde kendimizi görece rahat -özgür olmasa da- hissettiğimiz bir dönem yaşadık. Çatışmasızlık sürecinin bunda büyük etkisi vardı şüphesiz. Kendimden örnek vermem gerekirse, çok daha rahat ders anlatabiliyordum, oto sansür uygulamadan.

             7 Haziran öncesinde de elbette baskı ve şiddet vardı, sonlanmamıştı. Söylemeye çalıştığım göreli bir rahatlama. Şimdi dönüp baktığımda belki de diyorum umutlarımız yeniden yeşerdiği için öyle algılıyor ve düşünüyorduk.

            Zira, kam püslerde çok sayıda sivil polis o zaman da vardı. Hatta 7 Haziran’ı hemen önceleyen dönemde sayıları çok artmıştı. Derslerde bile. Sanıyorum hayallerimizle ve umutlarımızla biz bunu görmeyi reddediyorduk.

            7 Haziran’ın hemen ertesinde ise hayaller karabasana döndü. Çok büyük bir hızla. Haziran 2015 ile özellikle Temmuz 2018 arasındaki dönemde öyle bir korku ortamı yaratıldı ki, insanlar arasındaki ilişkiler bile dönüştü.

                Sadece eylemlerdeki şiddetten bahsetmiyorum, ihbar mekanizmalarıyla da toplumda güvenin çok zayıfladığı, kolektif hareket etmenin çok zorlaştığı bir ortam yaratıldı. Sokak siyasetinin müdavimleri bu alan kapanmasın diye büyük bedeller ödeyerek eylemler yapma girişiminde bulunsa da Gezi’nin eylemlerin kitleselleştiği genişleme döneminden eser kalmadı.

 

AĞIR DARBE DÖNEMİ

 

                Ve özellikle bu üç yıllık dönemde bazılarımız çok ağır bedeller ödedi. Bazıları “beleşçilik” yaptı. Yani kendisi bu politikalara karşı çıkmak adına bir şey yapmadı ama yapanları içten içe destekledi. Bazıları iktidarla uzlaşarak ya da aktif ilişkiye girerek yaşamını sürdürdü. Örgütler ağır darbeler aldı.

 

SEÇMENİN BİR KISMI YENİDEN DÜZENDEN YANA OY KULLANDI

 

             Böyle bir baskı ve şiddet ortamında, her ne kadar sonraki seçimlerde giderek azalsa da 1 Kasım seçimlerinde, 7 Haziran’da başka partilere yönelmiş seçmenin bir kısmı yeniden düzenden, güçten yana ve milliyetçi reflekslerle oy kullandı. Kendini güvende hissetme ve çatışmasızlık beklentisi, Barış Ünlü’ye atfen “Türklük Sözleşmesi” oy verme davranışında etkili oldu.

 

HEM SANDIKLARI SAHİPLENME HEM DE DEĞİŞTİREBİLİRİZ FİKRİYATI

 

             Sokak siyasetine gelince, bu 3 yıl süren zifiri karanlık döneminde sokak neredeyse imkansız bir alana dönüştü. Bu bizler için böyle olurken, Cumhur İttifakı yandaşları için ise bir sokağı fethetme dönemi başladı.

              Yukarıdan empoze edilen bir ele geçirme politikası da diyebiliriz. Seçimle gelen iktidarın “Demokrasi Nöbetleri” ile pekiştirilmesi ve konsolidasyonu girişimi söz konusuydu. Bugün baktığımızda sokak siyasetinin AKP seçmeninde bütün o girişimlere rağmen içselleşemediğini ve bir repertuara dönüşemediğini görüyoruz.

              AKP bu alanda başarılı olamadı. Sokak siyasetinin tarihsel aktörleri bütün baskıya ve şiddete rağmen alanlarını bırakmadı. Bu inat ve ısrarda, kadın hareketi ile yaşam alanları mücadelelerinin hakkını vermemiz lazım.

               2019 seçimlerinin bu korku ikliminin dağılmasında, birlikte başarma arzusunda ve yeniden umut edebilmede olumlu etkisi de yadsınamaz. Bence 2023 seçimlerinde de bu olumlu etki artarak devam edecek. Hem sandıkları sahiplenme hem de değiştirebiliriz fikriyatı açısından.

7 Haziran seçimlerinin yıl dönümü |

 "Bugünkü rejimin ilkeleri o beş ayda belirlendi"

 

             Siyaset Bilimci Ayşen Uysal ile Gazeteci Hakkı Özdal, 7 Haziran-1 Kasım arasındaki süreçte yaşananları, 5 aylık süreçten sonra Türkiye'nin geldiği durumu Evrensel'e değerlendirdi.

               Bugün 7 Haziran seçimlerinin yıl dönümü… 7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’de kaos dolu beş ay yaşandı. Türkiye 1 Kasım seçimlerine bombalı saldırılar ile gitti. O kaos dolu beş ay, AKP yeni bir rejimin adımlarını attı. Bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tek adam rejiminin temel taşları da 1 Kasım seçimlerinin ardından atıldı…

             İktidar özellikle 2011 Referandumunun ardından “dönüşüm” için düğmeye basmıştı. Ancak Türkiye tarihinin karanlık dolu o 5 ayı da iktidar için adeta bir fırsat oldu.

             Gazeteci Hakkı Özdal ile, Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden biri olan 7 Haziran’ın iptal edilmesini, 1 Kasım’a gidilmesi bugün açısından neden önemli olduğunu, dönüşüm temel taşlarının ne zaman atıldığını konuştuk.

              Siyaset Bilimci Ayşen Uysal ile de 5 aylık o süreç sonrasında sokağın nasıl bir modele evirildiğini, insanların seçimlerdeki yöneliminin nasıl değiştiği konuştuk.

              Prof. Dr. Ayşen Uysal o dönemi zifiri karanlık olarak tarif ederken sokağın neredeyse imkansız bir alana dönüştüğünü ifade etti. AKP’nin o dönem kendi hâkimiyetini kurabilmek için alana çıktığını söyleyen Uysal ancak, bugün sokak konusunda AKP seçmeninde bütün o girişimlere rağmen içselleşemediğini ve bir repertuara dönüşemediğini ifade etti.

                Ayşen Uysal bugün ise sokak siyasetinin tarihsel aktörleri bütün baskıya ve şiddete rağmen alanlarını bırakmadığını da ekledi.

              Gazeteci Hakkı Özdal ise Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçim kampanyasını çözüm sürecinin bittiğini ilan eden ifadelerle başlatmasına dikkat çekti.

                Erdoğan’ın “Kürt sorunu çözüldü, artık terör sorunu var” sözlerine atıf yapan Özdal “AKP/Erdoğan’ın artık tek başına iktidarı elinde tutacak bir toplumsal desteğe sahip olmadığının ortaya çıktığı koşullarda, gidilen 7 Haziran seçimi bu gerçeği teyit etti ve 2013 sonundan itibaren süren yeni blok arayışları, bu tarihten sonra bizzat sahadaki hamlelerle inşa edildi” dedi.

                Özdal 7 Haziran ve 1 Kasım arası için de “‘uzun beş ay’ boyunca yaşanan yoğunlaştırılmış ve kurgusal şiddet, halen içinde bulunduğumuz ‘yeni’ dönemin ilkelerini belirleyecek şekilde kurucu niteliktedir. Bugün ülkenin idari, hukuki ve siyasi durumu; büyük oranda bu dönemdeki ‘olayların kasırgası’ içinde ortaya çıkmış ve topluma dayatılmıştır” ifadelerini kullandı.

 

HAKKI ÖZDAL: ‘YENİ’ DÖNEMİN İLKELERİ BELİRLENDİ

 

             Seçimlerin iptal edilmesinin ardından yaşanan 1 Kasım seçimlerinde, iktidar oluşturmak istediği rejim- devlet için, nasıl adımlar attı. Bunların temel taşları ne zaman atıldı? Milat olarak 1 Kasım ilan edilebilir mi? Sorusunun yanıtlarını Hakkı Özdal ile konuştuk.

               2015 yılının 7 Haziran ile 1 Kasım tarihleri arasındaki dönem, Türkiye yakın tarihinin en önemli büküm noktası olarak anılıyor ve bu şöhreti hak ediyor. Ancak bu yaklaşık beş aylık süre, tüm kanlı ve korkunç muhtevasıyla, hem önceki yılların hem de 1 Kasım’dan sonra ortaya çıkacak ilişki ve gerilimlerin bir düğüm ve sözde çözüm noktası olarak, o beş ayı aşan bir çerçevede değerlendirilmeli. Devlet ve sermayenin, 2001 büyük krizinden sonra yaşanan dönüşüm ihtiyacıyla ortaya çıkan AKP iktidarı, burjuvazi ve bürokrasi içindeki çatışmaları, uzlaştırma ya da genellikle hukukun araç olarak kullanıldığı şiddet yöntemleriyle çözme yoluna gitti.

             2007 ve 2011 virajları bu ‘çözüm’ dayatmalarının gerilimleriyle geçildi ve açık bir sermaye fraksiyonu desteğine sahip olan siyasal İslamcı AKP iktidarı bu tarihlerden sonra konsensüs dışı davranmaya başladı.

             Başta Suriye iç savaşı olmak üzere bölgesel ve uluslararası koşullar da genel tabloyu oldukça hareketli bir şekilde değiştirdi. 2013 yılı tüm bu gerilimler açısından bir düğüm yılıdır.

             Gerek toplumun Gezi protestoları ile işaretleyebileceğimiz itirazları gerekse iktidar içi ittifakların aynı yılın sonundaki ‘yolsuzluk’ operasyonları ile parçalanması, iki önemli seçimle geçilecek 2014 yılını daha da önemli hale getirdi.

 

GÜLEN SONRASI YENİ İTTİFAK ARAYIŞI

 

              Gezi itirazı ve Gülen Cemaati ile yaşanan kopuş Erdoğan’ı, tercih edeceğinden daha yüksek bir ‘meydan okuma’ ile davranmak zorunda bırakırken yeni ittifak ve tutunma noktaları arayışına da itti. Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kentlerinde ortaya çıkan otonom yapılanmalar, bu açıdan bir ‘fırsat’ yarattı diyebiliriz.

               Kumpas niteliğindeki siyasal hesaplaşma davalarının, Cemaat ile yol ayrımı sonrası kadük kalmasıyla cezaevlerinden tahliye edilen Ergenekon-Balyoz tutukluları şahsında eski rejimin bazı güçleriyle, özellikle milliyetçi bürokrasi ile bir ‘yeni ittihat’ olanaklı hale gelmişti. Bugün Cumhur ittifakı adıyla simgeleşen politik bloğun mayalanma dönemi bu dönemdir ve birleştirici ana zemin, Kürt sorunu karşısındaki tutum ama özellikle de Suriye’nin kuzeyinde 2012’den beri süren özerk Kürt bölgesi inşasının engellenmesi/boğulması olmuştur.

             Esasen 2014 yılı ekim ayında meydana gelen Kobanê olaylarıyla baş gösteren şiddet sarmalı, bu açıdan neredeyse ‘kurucu’ bir niteliktedir. Hem çözüm sürecinin imhası hem de kuzey Suriye politikasının kalıcı revizyonu, bu teknede kaynatılmaya başlandı.

             Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçim kampanyasını da bir Kürt kentindeki mitingde çözüm sürecinin bittiğini ilan eden ifadelerle başlatması manidardır: “Kürt sorunu çözüldü, artık terör sorunu var”… AKP/Erdoğan’ın artık tek başına iktidarı elinde tutacak bir toplumsal desteğe sahip olmadığının ortaya çıktığı koşullarda, gidilen 7 Haziran seçimi bu gerçeği teyit etti ve 2013 sonundan itibaren süren yeni blok arayışları, bu tarihten sonra bizzat sahadaki hamlelerle inşa edildi. MHP’den bazı ulusalcı çevrelere, Perinçek ekibinden kimi kontrgerilla unsurlarına dek uzanan ve o tarihe kadar neredeyse militanca AKP’nin karşısında yer almış bulunan güçlerin, bu dönemde AKP/Erdoğan ile örtük-açık ittifaklar içine girmeye başlamaları başlıca ilginçtir.

 

DARBE GİRİŞİMİ… ŞAİBELİ REFERANDUM…

 

               7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki o ‘uzun beş ay’ boyunca yaşanan yoğunlaştırılmış ve kurgusal şiddet, halen içinde bulunduğumuz ‘yeni’ dönemin ilkelerini belirleyecek şekilde kurucu niteliktedir. Bugün ülkenin idari, hukuki ve siyasi durumu; büyük oranda bu dönemdeki ‘olayların kasırgası’ içinde ortaya çıkmış ve topluma dayatılmıştır.

              Devam eden şiddet eylemleri ve devlet içi çatışmanın açık ve kanlı bir hesaplaşma olarak askeri kalkışmaya dönüştüğü 15 Temmuz da dahil olmak üzere 2016’ya da sarkan bu kasırgalar, binlerce insanın can verdiği bir tarihsel kırılmaya yol açtı.

              Başkanlık sistemine geçiş kararı da, bunun için yapılan şaibeli referandum da, tüm kesimlere yönelen yaygın tutuklamalar ve hukukun neredeyse tamamen askıya alınması da bu kırılmanın amaçlanmış sonuçlarıdır. Bugün karşı karşıya olduğumuz genel kriz ortamı ise tüm bu sürecin (hiç değilse artık) dayanıksızlığına ilişkin bir işaret olarak görülmelidir.

 

PROF. DR. AYŞEN UYSAL: BASKIYA RAĞMEN SOKAK BIRAKILMADI

            Prof Dr. Ayşen Uysal ile 7 Haziran’ın ardından geçen 7 yıl boyunca nasıl bir korku ikliminin yaratıldığını 7 Haziran seçimlerden sonra yaşanan şiddet sarmalının seçmen davranışına etkisini ve bu dönüşümün sokak hareketlerini nasıl etkilediğini konuştuk:

             7 Haziran öncesinde kendimizi görece rahat -özgür olmasa da- hissettiğimiz bir dönem yaşadık. Çatışmasızlık sürecinin bunda büyük etkisi vardı şüphesiz. Kendimden örnek vermem gerekirse, çok daha rahat ders anlatabiliyordum, oto sansür uygulamadan.

             7 Haziran öncesinde de elbette baskı ve şiddet vardı, sonlanmamıştı. Söylemeye çalıştığım göreli bir rahatlama. Şimdi dönüp baktığımda belki de diyorum umutlarımız yeniden yeşerdiği için öyle algılıyor ve düşünüyorduk.

            Zira, kam püslerde çok sayıda sivil polis o zaman da vardı. Hatta 7 Haziran’ı hemen önceleyen dönemde sayıları çok artmıştı. Derslerde bile. Sanıyorum hayallerimizle ve umutlarımızla biz bunu görmeyi reddediyorduk.

            7 Haziran’ın hemen ertesinde ise hayaller karabasana döndü. Çok büyük bir hızla. Haziran 2015 ile özellikle Temmuz 2018 arasındaki dönemde öyle bir korku ortamı yaratıldı ki, insanlar arasındaki ilişkiler bile dönüştü.

                Sadece eylemlerdeki şiddetten bahsetmiyorum, ihbar mekanizmalarıyla da toplumda güvenin çok zayıfladığı, kolektif hareket etmenin çok zorlaştığı bir ortam yaratıldı. Sokak siyasetinin müdavimleri bu alan kapanmasın diye büyük bedeller ödeyerek eylemler yapma girişiminde bulunsa da Gezi’nin eylemlerin kitleselleştiği genişleme döneminden eser kalmadı.

 

AĞIR DARBE DÖNEMİ

 

                Ve özellikle bu üç yıllık dönemde bazılarımız çok ağır bedeller ödedi. Bazıları “beleşçilik” yaptı. Yani kendisi bu politikalara karşı çıkmak adına bir şey yapmadı ama yapanları içten içe destekledi. Bazıları iktidarla uzlaşarak ya da aktif ilişkiye girerek yaşamını sürdürdü. Örgütler ağır darbeler aldı.

 

SEÇMENİN BİR KISMI YENİDEN DÜZENDEN YANA OY KULLANDI

 

             Böyle bir baskı ve şiddet ortamında, her ne kadar sonraki seçimlerde giderek azalsa da 1 Kasım seçimlerinde, 7 Haziran’da başka partilere yönelmiş seçmenin bir kısmı yeniden düzenden, güçten yana ve milliyetçi reflekslerle oy kullandı. Kendini güvende hissetme ve çatışmasızlık beklentisi, Barış Ünlü’ye atfen “Türklük Sözleşmesi” oy verme davranışında etkili oldu.

 

HEM SANDIKLARI SAHİPLENME HEM DE DEĞİŞTİREBİLİRİZ FİKRİYATI

 

             Sokak siyasetine gelince, bu 3 yıl süren zifiri karanlık döneminde sokak neredeyse imkansız bir alana dönüştü. Bu bizler için böyle olurken, Cumhur İttifakı yandaşları için ise bir sokağı fethetme dönemi başladı.

              Yukarıdan empoze edilen bir ele geçirme politikası da diyebiliriz. Seçimle gelen iktidarın “Demokrasi Nöbetleri” ile pekiştirilmesi ve konsolidasyonu girişimi söz konusuydu. Bugün baktığımızda sokak siyasetinin AKP seçmeninde bütün o girişimlere rağmen içselleşemediğini ve bir repertuara dönüşemediğini görüyoruz.

              AKP bu alanda başarılı olamadı. Sokak siyasetinin tarihsel aktörleri bütün baskıya ve şiddete rağmen alanlarını bırakmadı. Bu inat ve ısrarda, kadın hareketi ile yaşam alanları mücadelelerinin hakkını vermemiz lazım.

               2019 seçimlerinin bu korku ikliminin dağılmasında, birlikte başarma arzusunda ve yeniden umut edebilmede olumlu etkisi de yadsınamaz. Bence 2023 seçimlerinde de bu olumlu etki artarak devam edecek. Hem sandıkları sahiplenme hem de değiştirebiliriz fikriyatı açısından.

7 Haziran seçimlerinin yıl dönümü |

 "Bugünkü rejimin ilkeleri o beş ayda belirlendi"

 

             Siyaset Bilimci Ayşen Uysal ile Gazeteci Hakkı Özdal, 7 Haziran-1 Kasım arasındaki süreçte yaşananları, 5 aylık süreçten sonra Türkiye'nin geldiği durumu Evrensel'e değerlendirdi.

               Bugün 7 Haziran seçimlerinin yıl dönümü… 7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’de kaos dolu beş ay yaşandı. Türkiye 1 Kasım seçimlerine bombalı saldırılar ile gitti. O kaos dolu beş ay, AKP yeni bir rejimin adımlarını attı. Bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tek adam rejiminin temel taşları da 1 Kasım seçimlerinin ardından atıldı…

             İktidar özellikle 2011 Referandumunun ardından “dönüşüm” için düğmeye basmıştı. Ancak Türkiye tarihinin karanlık dolu o 5 ayı da iktidar için adeta bir fırsat oldu.

             Gazeteci Hakkı Özdal ile, Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden biri olan 7 Haziran’ın iptal edilmesini, 1 Kasım’a gidilmesi bugün açısından neden önemli olduğunu, dönüşüm temel taşlarının ne zaman atıldığını konuştuk.

              Siyaset Bilimci Ayşen Uysal ile de 5 aylık o süreç sonrasında sokağın nasıl bir modele evirildiğini, insanların seçimlerdeki yöneliminin nasıl değiştiği konuştuk.

              Prof. Dr. Ayşen Uysal o dönemi zifiri karanlık olarak tarif ederken sokağın neredeyse imkansız bir alana dönüştüğünü ifade etti. AKP’nin o dönem kendi hâkimiyetini kurabilmek için alana çıktığını söyleyen Uysal ancak, bugün sokak konusunda AKP seçmeninde bütün o girişimlere rağmen içselleşemediğini ve bir repertuara dönüşemediğini ifade etti.

                Ayşen Uysal bugün ise sokak siyasetinin tarihsel aktörleri bütün baskıya ve şiddete rağmen alanlarını bırakmadığını da ekledi.

              Gazeteci Hakkı Özdal ise Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçim kampanyasını çözüm sürecinin bittiğini ilan eden ifadelerle başlatmasına dikkat çekti.

                Erdoğan’ın “Kürt sorunu çözüldü, artık terör sorunu var” sözlerine atıf yapan Özdal “AKP/Erdoğan’ın artık tek başına iktidarı elinde tutacak bir toplumsal desteğe sahip olmadığının ortaya çıktığı koşullarda, gidilen 7 Haziran seçimi bu gerçeği teyit etti ve 2013 sonundan itibaren süren yeni blok arayışları, bu tarihten sonra bizzat sahadaki hamlelerle inşa edildi” dedi.

                Özdal 7 Haziran ve 1 Kasım arası için de “‘uzun beş ay’ boyunca yaşanan yoğunlaştırılmış ve kurgusal şiddet, halen içinde bulunduğumuz ‘yeni’ dönemin ilkelerini belirleyecek şekilde kurucu niteliktedir. Bugün ülkenin idari, hukuki ve siyasi durumu; büyük oranda bu dönemdeki ‘olayların kasırgası’ içinde ortaya çıkmış ve topluma dayatılmıştır” ifadelerini kullandı.

 

HAKKI ÖZDAL: ‘YENİ’ DÖNEMİN İLKELERİ BELİRLENDİ

 

             Seçimlerin iptal edilmesinin ardından yaşanan 1 Kasım seçimlerinde, iktidar oluşturmak istediği rejim- devlet için, nasıl adımlar attı. Bunların temel taşları ne zaman atıldı? Milat olarak 1 Kasım ilan edilebilir mi? Sorusunun yanıtlarını Hakkı Özdal ile konuştuk.

               2015 yılının 7 Haziran ile 1 Kasım tarihleri arasındaki dönem, Türkiye yakın tarihinin en önemli büküm noktası olarak anılıyor ve bu şöhreti hak ediyor. Ancak bu yaklaşık beş aylık süre, tüm kanlı ve korkunç muhtevasıyla, hem önceki yılların hem de 1 Kasım’dan sonra ortaya çıkacak ilişki ve gerilimlerin bir düğüm ve sözde çözüm noktası olarak, o beş ayı aşan bir çerçevede değerlendirilmeli. Devlet ve sermayenin, 2001 büyük krizinden sonra yaşanan dönüşüm ihtiyacıyla ortaya çıkan AKP iktidarı, burjuvazi ve bürokrasi içindeki çatışmaları, uzlaştırma ya da genellikle hukukun araç olarak kullanıldığı şiddet yöntemleriyle çözme yoluna gitti.

             2007 ve 2011 virajları bu ‘çözüm’ dayatmalarının gerilimleriyle geçildi ve açık bir sermaye fraksiyonu desteğine sahip olan siyasal İslamcı AKP iktidarı bu tarihlerden sonra konsensüs dışı davranmaya başladı.

             Başta Suriye iç savaşı olmak üzere bölgesel ve uluslararası koşullar da genel tabloyu oldukça hareketli bir şekilde değiştirdi. 2013 yılı tüm bu gerilimler açısından bir düğüm yılıdır.

             Gerek toplumun Gezi protestoları ile işaretleyebileceğimiz itirazları gerekse iktidar içi ittifakların aynı yılın sonundaki ‘yolsuzluk’ operasyonları ile parçalanması, iki önemli seçimle geçilecek 2014 yılını daha da önemli hale getirdi.

 

GÜLEN SONRASI YENİ İTTİFAK ARAYIŞI

 

              Gezi itirazı ve Gülen Cemaati ile yaşanan kopuş Erdoğan’ı, tercih edeceğinden daha yüksek bir ‘meydan okuma’ ile davranmak zorunda bırakırken yeni ittifak ve tutunma noktaları arayışına da itti. Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kentlerinde ortaya çıkan otonom yapılanmalar, bu açıdan bir ‘fırsat’ yarattı diyebiliriz.

               Kumpas niteliğindeki siyasal hesaplaşma davalarının, Cemaat ile yol ayrımı sonrası kadük kalmasıyla cezaevlerinden tahliye edilen Ergenekon-Balyoz tutukluları şahsında eski rejimin bazı güçleriyle, özellikle milliyetçi bürokrasi ile bir ‘yeni ittihat’ olanaklı hale gelmişti. Bugün Cumhur ittifakı adıyla simgeleşen politik bloğun mayalanma dönemi bu dönemdir ve birleştirici ana zemin, Kürt sorunu karşısındaki tutum ama özellikle de Suriye’nin kuzeyinde 2012’den beri süren özerk Kürt bölgesi inşasının engellenmesi/boğulması olmuştur.

             Esasen 2014 yılı ekim ayında meydana gelen Kobanê olaylarıyla baş gösteren şiddet sarmalı, bu açıdan neredeyse ‘kurucu’ bir niteliktedir. Hem çözüm sürecinin imhası hem de kuzey Suriye politikasının kalıcı revizyonu, bu teknede kaynatılmaya başlandı.

             Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçim kampanyasını da bir Kürt kentindeki mitingde çözüm sürecinin bittiğini ilan eden ifadelerle başlatması manidardır: “Kürt sorunu çözüldü, artık terör sorunu var”… AKP/Erdoğan’ın artık tek başına iktidarı elinde tutacak bir toplumsal desteğe sahip olmadığının ortaya çıktığı koşullarda, gidilen 7 Haziran seçimi bu gerçeği teyit etti ve 2013 sonundan itibaren süren yeni blok arayışları, bu tarihten sonra bizzat sahadaki hamlelerle inşa edildi. MHP’den bazı ulusalcı çevrelere, Perinçek ekibinden kimi kontrgerilla unsurlarına dek uzanan ve o tarihe kadar neredeyse militanca AKP’nin karşısında yer almış bulunan güçlerin, bu dönemde AKP/Erdoğan ile örtük-açık ittifaklar içine girmeye başlamaları başlıca ilginçtir.

 

DARBE GİRİŞİMİ… ŞAİBELİ REFERANDUM…

 

               7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki o ‘uzun beş ay’ boyunca yaşanan yoğunlaştırılmış ve kurgusal şiddet, halen içinde bulunduğumuz ‘yeni’ dönemin ilkelerini belirleyecek şekilde kurucu niteliktedir. Bugün ülkenin idari, hukuki ve siyasi durumu; büyük oranda bu dönemdeki ‘olayların kasırgası’ içinde ortaya çıkmış ve topluma dayatılmıştır.

              Devam eden şiddet eylemleri ve devlet içi çatışmanın açık ve kanlı bir hesaplaşma olarak askeri kalkışmaya dönüştüğü 15 Temmuz da dahil olmak üzere 2016’ya da sarkan bu kasırgalar, binlerce insanın can verdiği bir tarihsel kırılmaya yol açtı.

              Başkanlık sistemine geçiş kararı da, bunun için yapılan şaibeli referandum da, tüm kesimlere yönelen yaygın tutuklamalar ve hukukun neredeyse tamamen askıya alınması da bu kırılmanın amaçlanmış sonuçlarıdır. Bugün karşı karşıya olduğumuz genel kriz ortamı ise tüm bu sürecin (hiç değilse artık) dayanıksızlığına ilişkin bir işaret olarak görülmelidir.

 

PROF. DR. AYŞEN UYSAL: BASKIYA RAĞMEN SOKAK BIRAKILMADI

            Prof Dr. Ayşen Uysal ile 7 Haziran’ın ardından geçen 7 yıl boyunca nasıl bir korku ikliminin yaratıldığını 7 Haziran seçimlerden sonra yaşanan şiddet sarmalının seçmen davranışına etkisini ve bu dönüşümün sokak hareketlerini nasıl etkilediğini konuştuk:

             7 Haziran öncesinde kendimizi görece rahat -özgür olmasa da- hissettiğimiz bir dönem yaşadık. Çatışmasızlık sürecinin bunda büyük etkisi vardı şüphesiz. Kendimden örnek vermem gerekirse, çok daha rahat ders anlatabiliyordum, oto sansür uygulamadan.

             7 Haziran öncesinde de elbette baskı ve şiddet vardı, sonlanmamıştı. Söylemeye çalıştığım göreli bir rahatlama. Şimdi dönüp baktığımda belki de diyorum umutlarımız yeniden yeşerdiği için öyle algılıyor ve düşünüyorduk.

            Zira, kam püslerde çok sayıda sivil polis o zaman da vardı. Hatta 7 Haziran’ı hemen önceleyen dönemde sayıları çok artmıştı. Derslerde bile. Sanıyorum hayallerimizle ve umutlarımızla biz bunu görmeyi reddediyorduk.

            7 Haziran’ın hemen ertesinde ise hayaller karabasana döndü. Çok büyük bir hızla. Haziran 2015 ile özellikle Temmuz 2018 arasındaki dönemde öyle bir korku ortamı yaratıldı ki, insanlar arasındaki ilişkiler bile dönüştü.

                Sadece eylemlerdeki şiddetten bahsetmiyorum, ihbar mekanizmalarıyla da toplumda güvenin çok zayıfladığı, kolektif hareket etmenin çok zorlaştığı bir ortam yaratıldı. Sokak siyasetinin müdavimleri bu alan kapanmasın diye büyük bedeller ödeyerek eylemler yapma girişiminde bulunsa da Gezi’nin eylemlerin kitleselleştiği genişleme döneminden eser kalmadı.

 

AĞIR DARBE DÖNEMİ

 

                Ve özellikle bu üç yıllık dönemde bazılarımız çok ağır bedeller ödedi. Bazıları “beleşçilik” yaptı. Yani kendisi bu politikalara karşı çıkmak adına bir şey yapmadı ama yapanları içten içe destekledi. Bazıları iktidarla uzlaşarak ya da aktif ilişkiye girerek yaşamını sürdürdü. Örgütler ağır darbeler aldı.

 

SEÇMENİN BİR KISMI YENİDEN DÜZENDEN YANA OY KULLANDI

 

             Böyle bir baskı ve şiddet ortamında, her ne kadar sonraki seçimlerde giderek azalsa da 1 Kasım seçimlerinde, 7 Haziran’da başka partilere yönelmiş seçmenin bir kısmı yeniden düzenden, güçten yana ve milliyetçi reflekslerle oy kullandı. Kendini güvende hissetme ve çatışmasızlık beklentisi, Barış Ünlü’ye atfen “Türklük Sözleşmesi” oy verme davranışında etkili oldu.

 

HEM SANDIKLARI SAHİPLENME HEM DE DEĞİŞTİREBİLİRİZ FİKRİYATI

 

             Sokak siyasetine gelince, bu 3 yıl süren zifiri karanlık döneminde sokak neredeyse imkansız bir alana dönüştü. Bu bizler için böyle olurken, Cumhur İttifakı yandaşları için ise bir sokağı fethetme dönemi başladı.

              Yukarıdan empoze edilen bir ele geçirme politikası da diyebiliriz. Seçimle gelen iktidarın “Demokrasi Nöbetleri” ile pekiştirilmesi ve konsolidasyonu girişimi söz konusuydu. Bugün baktığımızda sokak siyasetinin AKP seçmeninde bütün o girişimlere rağmen içselleşemediğini ve bir repertuara dönüşemediğini görüyoruz.

              AKP bu alanda başarılı olamadı. Sokak siyasetinin tarihsel aktörleri bütün baskıya ve şiddete rağmen alanlarını bırakmadı. Bu inat ve ısrarda, kadın hareketi ile yaşam alanları mücadelelerinin hakkını vermemiz lazım.

               2019 seçimlerinin bu korku ikliminin dağılmasında, birlikte başarma arzusunda ve yeniden umut edebilmede olumlu etkisi de yadsınamaz. Bence 2023 seçimlerinde de bu olumlu etki artarak devam edecek. Hem sandıkları sahiplenme hem de değiştirebiliriz fikriyatı açısından.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.