ALTIN
 2.439,70
DOLAR
 32,4504
STERLİN
40,7959
EURO
 34,8290

 

 

              Türkiye, partili Cumhurbaşkanı'nın ekonomiye yön veren bağımsız devlet kurumlarının bağımsızlıklarına son vermesi ve bu kurullara ekonomi bilimi ile açıklanamayan dayatmalarda bulunması sonucu alınan kararların yol açtığı derin bir ekonomik kriz yaşıyor.

            Maalesef bu bilim dışı sınır tanımazlıktan dolayı, Türk Lirası yabancı para birimleri karşısında hızla değer kaybediyor. Bu değer kaybı ise zam furyası ile yoksul halkı vuruyor. Bunun sonucu; tuzu kuru azınlık dışında kalan 83 milyon ülke insanı yoksullaşmış olarak kışa giriyor.

           Bağımsızlığı ortadan kaldırılan kurumların başında, bilimsel ekonomik veriler ışığında kararlar alıp uygulaması gereken Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) gelmektedir.

             2001 ekonomik krizinin ardından, IMF ve DB gibi uluslararası finans kuruluşlarının bastırmaları sonucu, serbest piyasacı kapitalist sisteme işlerlik kazandırmak üzere, bankanın siyasi iradenin müdahalesinden uzak, bağımsız karar alabilmesi için kanuni düzenleme yapılmıştı.

            Yine aynı kanunda, banka başkanının kurumun içinden 4 yıllığına atanması uygulaması getirilmişti. Ne yazık ki 16 Nisan 2017 referandumu ile ülkede her şeye tek kişinin karar verdiği yeni yönetim sistemine geçilmesiyle birlikte, bu uygulamaya son verildi ve yeni dönemde banka içinden liyakat esasına dayalı atamanın yerine, Cumhurbaşkanı'nın her dediğini yapacak memur başkan atanmasına geçildi.

             Bu nedenle, son iki yıl içinde 4 banka başkanı Cumhurbaşkanı'nın gece yarısı kararnamesi ile değiştirildi. Nitekim Merkez Bankası başkanının Temmuz 2019’da görevden alınmasının ardından, 5 Kasım 2019 tarihinde partisinin grup toplantısında konuşan partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sistem değişince Merkez Bankası Başkanı'nı görevden alma yetkisini aldık, laf dinlemiyordu değiştirdik.” diye konuştu.

            Görevden alınan başkanın yerine yardımcısını atayan Cumhurbaşkanı, bununla da kalmadı ve 20 ay içinde 3 defa daha başkan değiştirdi. Çünkü atanan başkanlar, bilimsel ekonomik veriler ışığında ekonominin gereğini yapıyor ve kararlar alıyorlardı.

            Ancak Cumhurbaşkanı, ekonomik bilime takılmadan popülist kararlar alınmasını istiyordu. Kuşkusuz bunların başında, ekonomi alanında çalışan bilim insanlarının tersine kendisinin ileri sürdüğü “Faiz neden enflasyon sonuç” tezi ile faiz indirimi yaptırmak geliyordu.

           Sonuç olarak partili Cumhurbaşkanı'nın “lafını” dinleyen başkan ve atanmış olan TCMB para politikası kurulu, Eylül ayında faizi %1 düşürdü. Ancak Cumhurbaşkanı bunu yetersiz bulmuş olmalı ki, 14 Ekim 2021 tarihinde para politikası kurulu üyesi olan bankanın iki başkan yardımcısını görevden alarak yerlerine bir başkan yardımcısı atadı ve kurul üyelerinden birisini de değiştirdi. Bu değişikliğin ardından, kurul 21 Ekim 2021 tarihinde %2, 18 Kasım 2021 tarihinde %1 faiz indirimine gitti.

             Bu faiz indirimlerinin ardından, partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı dini referans göstererek faize karşı olduğunu söyledi. Tüm bu faiz indirimleri ile Cumhurbaşkanı'nın konuşmasının ardından, Kasım ayı başında 9,54 lira olan bir dolar saatler içinde 13 lirayı aştı.

            Belki biraz detaylı oldu, ancak tüm bu atama ve açıklamalar, elde edilmek istenen sonuca hazırlık oldukları için bilinmelerinde yarar var diye düşünüyorum. Çünkü tüm bunlardan sonra, Türk Lirası yabancı paralar karşısında hızla değer kaybetti. Yanlış okumadınız, yaşanan liranın değer kaybetmesiydi. Çünkü herhangi bir para birimi, söz gelimi ABD Doları dünya piyasalarında değer kazanmadı.

              Aksine Türk Lirası bilumum para birimleri karşısında değer kaybetti. Bu nedenle, dışa bağımlı ekonomik yapıya sahip Türkiye’de fiyatlar kontrolsüz bir şeklide artıyor. Ülke öylesine bir fiyat dalgalanması ile karşı karşıya ki, esnaf günlük, hatta saatlik etiket değiştiriyor.

             Başta akaryakıt ürünleri benzin, motorin ve oto gaz olmak üzere, enerjiden gıdaya, arabadan, ulaşıma, her şeye peş peşe zam geliyor. Ülke halkı liradaki değer kaybı nedeniyle büyük bir gelir kaybı yaşıyor. Yılbaşında 7,43 lira olan 1 dolar, bu yazının yazıldığı saatlerde 12.49 lira seviyesindeydi.

             Buna göre dolardaki reel artış %59,77. Yani 1 Ocak 2021 tarihinde 380 Dolara tekabül eden net asgari ücret bugün için 226 Dolara gerilemiş bulunuyor. Tüm ücretler aynı oranda değer kaybetti. Kısacası geliri sabit bu ülkenin milyonlarca yurttaşı hızla yoksullaşıyor.

 

 

           Tek adam yönetimi, ülke nüfusunun emekçi büyük çoğunluğunu yoksullaştırma pahasına, kendi bilim dışı tezini dayatmaya devam ediyor. Bu dayatma ile Türk Lirası yerle yeksan oldu. Saray rejimi ile destekçileri, yol açtıkları Türk Lirası'nın değer kaybı ile hızla yoksullaştıkları için demokratik protesto haklarını kullanan ve sokaklara çıkan emekçileri duymak yerine onları “vatan hainliği” ile suçluyorlar. Suçlamaları da yetmiyor, bakanları, parti sözcüleri, iktidarın küçük ortağı ve afla cezaevinden çıkardıkları suç örgütü lideri halkı tehdit ediyorlar.

              Çünkü usulsüz bir şekilde Merkez Bankası'ndan çıkardıkları 128 Dolar ve belki de daha fazlasının hesabını veremiyorlar. İçini boşalttıkları Merkez Bankası piyasaya müdahale edemiyor. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, saray rejimi kendini kurtarmak için ısrarla istediği düşük faiz üzerinden alınacak kredilerle ekonomiyi canlandırma ve seçimlere giderken elini güçlendirme politikası uyguluyor.

           Bu politika sonucu, yarattığı tahribatın sorumluluğunu, işi, ekmeği için sokağa çıkan, özgürlük isteyen işçi-emekçiye yüklemeye çalışıyor. Yetmeyince militarist bir dille “Ekonomik kurtuluş savaşından zaferle çıkacağız!” demek suretiyle ekonomik çöküşü, kendisini istemeyen dış güçlerin oyunu olarak açıklamaya çalışıyor.

            Yetmiyor, kendisinin bilim dışı faiz indirme zorlamasının yol açtığı tahribatın üstünü örtmek amacıyla, sorun güvenlik sorunuymuş algısı oluşturmaya çalışıyor.

            Bu nedenle, konu güvenlik politikalarının konuşulduğu Milli Güvenlik Kurulu'na taşınıyor ve Kurul açıklamasında, “Türkiye’nin inşa ettiği sağlam altyapı üzerinde, hedeflerine uygun şekilde yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ile tehditler değerlendirilmiş, Cumhuriyetimizin 100. Yılı'na her alanda olduğu gibi iktisadi olarak da güçlü şekilde ulaşma kararlılığı teyit edilmiştir.” açıklamasına yer veriliyor.

          Kuşkusuz ki, Türkiye gibi ithal girdiye bağımlı üretim yapısına sahip, dünya ekonomisine bağımlı kapitalist bir ülkede dini referans göstermek suretiyle “faize karşıyım” demenin muhafazakâr seçmene mesaj vermekten başka bir anlamı yoktur.

            Zira 19 yıldır başında bulunduğu ülkede, uluslararası tekelci sermayenin serbest piyasacı ekonomik modelini en acımasız şekilde uygulayan kendisinden başkası değildir. Tüm bunlar yokmuş gibi, ısrarla uygulanan akıl almaz ekonomi politikasından dolayı Türk Lirası'nın, Dolar karşısında bu kadar hızla ve büyük oranda değer kaybetmesi, emekçi halk kesimlerine yedikleri ekmeğin küçülmesi şeklinde doğrudan yansıyor.

             Buna karşın, iktidar ve sözcüleri halkla dalga geçer gibi porsiyonları küçültün, eti gramla ve domatesi taneyle alın, markete tok karınla gidin, rafta gördüğünüz her mala dokunmayın almak zorunda kalırsınız, evleri az ısıtın gibi zırva tavsiyelerde bulunuyorlar.

           “Kurtuluş savaşı veriyoruz” diyerek düşük ücrete, yüksek enflasyona, ardı arkası kesilmeyen zamlara, artan işsizliğe sessiz kalıp toplumun emekçi kesimlerini yoksulluğa alıştırmaya çalışıyor.

           19 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın bugüne kadarki uygulamaları göstermiştir ki, adına “kurtuluş savaşı” dediği bu sözde savaş, halkın kurtuluşu için değil, kendisi ile temsilcisi olduğu sermayenin çıkarlarını korumanın savaşıdır.

           Bu nedenle işçi sınıfı ve emekçi halk kesimleri, sermaye temsilcisi bu rejime karşı birleşip mücadele etmedikçe iş ve ekmek kaygısı yaşamaya devam edeceklerdir. 2022 yılı asgari ücretinin belirlenmesi sürecinin başladığı bugünlerde ortak bir mücadele vermek, bu alanda belirleyici olacaktır.

           DİSK üyesi işçiler, tüm baskı, yasak, tehdit ve engellemelere rağmen, “Geçinmek istiyoruz, Gelirde Adalet, Vergide Adalet” sloganı ile yaklaşık iki aydır sokaklardalar. DİSK 25-26 Kasım tarihlerinde Türkiye’nin birçok kentinde, bu sefer Türk Lirası'nın hızla değer kaybetmesinin sebep olduğu zam furyasına karşı sokaklardaydı.

“Geçinemiyoruz, artık yeter!”

            Sloganıyla düzenlenen eylemlerde yapılan açıklamalarda şu talepler dile getirildi: “Türk Lirasını ucuzlatarak, işçi sınıfını yoksullaştırarak rekabet gücü kazanmaya, yabancı sermaye çekmeye çalıştığını kendi ağzıyla itiraf eden iktidarı uyarıyoruz. TL’nin ve emeğin değersizleştirilmesi politikasından derhal vazgeçilmelidir.

            TL’nin değersizleşmesi nedeniyle yaşanan tüm kayıplar asgari ücret artışıyla telafi edilmeli, bu artışta işçiler büyümeden de pay almalıdır. Asgari ücretin ve tüm ücretlerin asgari ücret tutarı kadar bölümünde vergi ve kesintiler kaldırılarak tüm ücretlere 1000 lira iyileştirme yapılmalıdır. İşçi sınıfının yaşadığı gelir kaybını telafi etmesinin en önemli yolu, sendika ve grev hakkıdır. Bu hakların kullanımı önündeki tüm yasal ve fiili engelleri kaldırılmalıdır.”

             Şimdi tüm emek cephesi bu talepler ve daha fazlası için kenetlenmeli ve gerekirse üretimden gelen güç dahil her türlü mücadele aracı kullanılmalıdır.

            Elbette iş sadece emek cephesine bırakılmamalı, muhalefet partileri, üzerlerindeki ürkekliği derhal atmalı ve halka öncülük ederek muhalefeti birleştirecek adımlar atmalıdırlar. Muhalefet bunu yapmayıp erken seçim istemeyi söylemle sınırlı tuttuğu sürece iktidar ayak direyecek ve halk yoksullaşmaya devam edecektir.

              Şimdi yapılacak şey, bir avuç yerli ve yabancı sermayenin çıkarı için, yoksul emekçi çoğunluğa karşı verildiği açık olan sözde ekonomik kurtuluş savaşına karşı ortak duruş sergilemek, provokasyonları boşa çıkararak, birlikteliği hayata geçirmektir!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.