ALTIN
 2.510,03
DOLAR
 32,5947
STERLİN
40,4574
EURO
 34,8297

 

 

            Türkiye’de Bütçe, bir önceki yılın Eylül ve Ekim aylarında hazırlanarak TBMM Başkanlığına sunulur. Ardından Komisyon ve Meclis Genel Kurulu'nda yapılan görüşmeler sonucu kanunlaşır. Elbette Bütçe normal şartlarda ülkenin ekonomik verileri göz ününe alınarak hazırlanır.

           Bir başka deyişle, bütçe temelde olağan ekonomik göstergelere dayanır. Esas olan bütçe kanununun uygulanacağı yılın tamamında ülkedeki temel ekonomik göstergelerini alt üst eden, olağanüstü durumlar ortaya çıkmadıkça, bütçenin mümkün olduğunca kanundaki gelir ve harcama kalemlerine uygun olarak uygulanmasıdır.

             Ancak içinde bulunduğumuz ve üçüncü ayını bitirdiğimiz 2022 yılı Bütçesi'nin dayandırıldığı temel ekonomik veriler, bütçe taslak halindeyken, yani kanunlaşması görüşmelerinin TBMM’de devam ettiği 2021 yılının son aylarından itibaren alt üst olduğu için, gelir ve gider kalemlerinin bütçedeki karşılığı olan rakamların geçerliliğinden söz edilemez.

            Zira Türk lirasının hızla değer kaybetmesi nedeniyle temel ekonomik göstergeler esaslı bir şekilde değişti. Hızla değer kaybetmiş liraya endeksli Bütçe'nin harcama kalemleri için belirlenen miktarların çok üstünde harcamalar yapılacağı açıktır.

          Çünkü birçok harcama dolar ve euroya endekslidir. Dolayısıyla bütçenin yenilenmesine veya ek bir bütçe çıkarılmasına ihtiyaç vardır. Ancak hükümet bunu yapmak yerine, kanundaki rakamların çok çok üstünde harcamalar yapmaya devam ederek Meclis’i yok sayıyor.

             Bu yazının konusu, bütçe hazırlanıp TBMM’de kanunlaştığı süreçte öngörülemeyen bugünkü ekonomik verilerin, devasa harcamalara yol açmış olmasıdır. Zira yaşanmakta olan ekonomik kriz nedeniyle Türk lirasındaki değer kaybı, bütçede bulunan dövize endeksli ödemelerin, bütçeyi yutan kara deliklere dönüşmesine yol açıyor.

             Çok daha fazlası olmakla birlikte ben özellikle dövize endeksli ödemelerle büyük yük oluşturan üç konu üzerinden değerlendirme yapmaya çalışacağım. Bütçe hazırlandığı dönemde 8-10 lira civarında olan dolar ve euro bugün 15-16 lira seviyelerinde seyrediyor. Yıl sonuna kadar kaç liraya çıkacakları da belli değil.

             1980’li ve 1990’lı yılları bilenler hatırlarlar, o yıllarda özelleştirme yandaşı politikacılar, bu politikanın savunucusu akademisyenler ile gazete köşe yazarları, sık sık Sosyal Güvenlik Sistemi'nin, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumu'nun (SSK) bütçe üzerinde yük oluşturduğu ve kaynak yutan kara deliğe dönüştüğü yönünde açıklama ve değerlendirmeler yaparlardı.

              Maalesef amacı sağlık ile emekliliği hak olmaktan çıkarıp, özel sermayenin bu alanlara yatırım yapmasına açmak olan bu politika sonuç verdi ve tamamen olmasa da sistem büyük oranda tasfiye edildi. Bu nedenle, artık sağlık için yurttaşlar cepten ödemeler yaparken, emekli maaş bağlama oranlarının düşürülmesi, emekli maaşlarının bağlanmasında taban aylık uygulamasına son verilmesi ve emekli maaş artışlarının 6’şar aylık dilimler halinde, TÜİK’in bir önceki altı aylık dönem için açıkladığı piyasa gerçeklerini yansıtmaktan uzak, Tüketici Fiyat Endeksi'ndeki (TÜFE) artış oranında artırılmasından dolayı emekli sefalete sürüklendi.

               Kuşkusuz tüm bunlar bilinçli bir politikanın parçalarıdırlar. Nitekim kaynak yokluğu gerekçe gösterilerek Kamu Emeklilik Sistemi'nin ödediği maaşlar sürekli aşağı çekilirken, hükümet Özel Bireysel Emeklilik Sistemi'ne (BES) bütçeden kaynak aktarıyor.

              Sağlıkta ise; uygulanan sosyalizasyonun bir parçası olan SSK’nın sağlık tesisleri tüm mallarıyla birlikte Sağlık Bakanlığına devredildi ve sağlık hizmeti vermesi engellendi. Halbuki SSK, kamuda veya özelde çalışan milyonlarca işçinin ödediği primlerle, onlar ile aile bireylerine sağlık hizmeti veriyordu.

           Kendi ilaç fabrikasında ilaç, atölyelerinde medikal ürünler üreten SSK, aynı zamanda ihale yoluyla toplu ilaç alımı avantajını kullanıyor ve düşük bedelle temin ettiği ilaçları, kendi sağlık tesislerinin bünyesindeki eczaneler vasıtasıyla hastalara ulaştırıyordu.

               Maalesef tüm bunlar yok edildi. Şimdi sağlığa hem bütçeden hem de yurttaşın cebinden inanılmaz büyüklükte kaynak aktarılıyor. Buna rağmen, hastanelerde tıbbi müdahalelerde kullanılan birçok medikal malzemelerin temininde sıkıntılar yaşandığına ve ameliyatların gecikmeli yapıldığına dair haberler basında yer almaya başladı. Yine ilaç tekellerine çok büyük paralar aktarılmasına rağmen, piyasada birçok ilaç ya bulunamıyor ya da fahiş fiyatlarla temin edilebiliyor.

             Dövize endeksli garantiler verilmiş olan Şehir Hastaneleri'ne öngörülenin çok çok üstünde para ödeniyor. Kısacası özelleştirme savunucularının “Kara Delik” dedikleri sosyal güvenlik sistemi çökertildiği için, bütçeye her yıl çok daha büyük yük binmektedir. Yani sağlık, artık bütçeden kaynak yutan önemli bir kara deliktir.

               Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birkaç gün önceki bir konuşmasında, “2024 yılında Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinin Hazine’ye olan yükünün neredeyse sıfırlanacağını” söylese de, Dünya Bankası, Türk lirasının değer kaybından dolayı, dolar ve euroya endeksli garantiler nedeniyle Türkiye’de Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeli ile yapılan köprü ve otoyollara verilen garantilerin bütçeye öngörülenin üstünde yük getireceğine dair uyarıda bulundu.

              Banka uyarısında, “KÖİ projelerinin garantileri dolar üzerinden, oysa bu projelerin kullanım ücretleri lira bazında yükseliyor. Yükümlülüklerin hayata geçmesi ile bu projeler Türkiye’nin mali dengeleri üzerinde baskı oluşturuyor” demektedir.

              Türkiye’nin kamu-özel sektör işbirliği proje toplam yatırımının 77.9 milyar dolara ulaştığının vurgulandığı raporda, bunun ise gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 10.3’ü’ne karşılık geldiği belirtiliyor.

             Kuşkusuz uyarı niteliğinde ki bu raporun ortaya koyduğu veriler, KÖİ projeleri için yüklenicilerle yapılan kontratlarda yer alan sabit kullanıcı sayısı garantileri ile döviz kurunun yukarı doğru olan sürekli değişkenliğinden kaynaklanan fark ödemelerinin bütçe üzerinde oluşturduğu baskının gün geçtikçe arttığını gösteriyor.

              Nitekim rapora göre, 2019 yılında KÖİ ödemelerinin merkezi bütçe içindeki payı yüzde 1.2 iken, bu oran 2022’de yüzde 2.4’e yani iki katına yükseldi. Elbette Türk lirasında yaşanan keskin değer kaybının, bütçede öngörülen ödemelerin fazlasıyla üstünde ödeme yapılacağını, bunun ise beklenenin oldukça üzerinde yük oluşturacağı açıktır.

           Kaldı  ki, bu projelerin oluşturduğu baskı bütçe üzerindeki baskıyla da sınırlı değil. Zira dövize endeksli kullanım ücretlerinin Türk lirası karşılığı sürekli arttığı için, vatandaşın harcamalarını da artırıyor. İşte bir kara delik daha.

                Gelelim Bütçe hazırlanırken ve TBMM’de kabul edilirken hiç hesapta olmayan Kur Korumalı Türk Lirası Mevduat Hesabı'na yapılacak ödemelere. Hepiniz hatırlarsınız, 2021 yılının son çeyreğinde Cumhurbaşkanı'nın, “Faiz Sebep Enflasyon Sonuç” dayatmasına direnemeyen Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun, 4 ay peş peşe politika faizinde indirime gitmesinden dolayı, Türk lirası tüm paralar karşısında hızla değer kaybetmişti.

              Nitekim Eylül ayında 8 ile 10 lira arasında olan dolar ile euro, 20 Aralık’ta tarihi zirvesini yaparak 18 ile 20 lira bandına dayandılar. Bunun üzerine, faiz indiriminden geri adım atmamak için ekonomiye yeni bir yöntem kazandırıldı ve adı faiz olmayan ancak bankaların ödeyeceği faizi, hazineden yapılacak ödemelerle vatandaşın sırtına yükleyecek olan Kur Korumalı Türk Lirası Mevduat (KKM) Hesabı uygulamasına geçildi. İlginç olan ise; Kur Korumalı Mevduat Hesabı'na geçildiğinin Cumhurbaşkanı tarafından açıklanmasının üzerinden birkaç saat geçmişken, doların 18 lira bandından 12.20 liraya, euronun 20 lira bandından 13,70 lira seviyelerine gerilemeleriydi.

             Bu gerileme sonucu, dolar 21 Aralık 2021 tarihinde 12,18 lira, euro ise 13,73 lira seviyesinde işlem gördüler. Böylece faiz indirterek Türk lirasına değer kaybettiren Cumhurbaşkanı, adına faiz denmeyen yeni faiz kararıyla dövizi aşağı çekme başarısı ile taltif edildi.

               Kur Korumalı Mevduat hesaplarına, hesabın açıldığı tarihteki döviz kuru ile vadesinin dolduğu tarihteki döviz kuru arasındaki fark, kendisine hizmet verilsin diye vergi veren vatandaşın ödediği bu vergilerden Hazine tarafından ödenecektir. Hesapların en az 4 ay vadeli olması şart olduğundan, ilk açılmasının üzerinden 4 ay geçmiş olan hesaplar için kur farkı ödemesinin ilk ödemeleri Nisan ayı içinde yapılacak.

             Yani milyonlarca insanın işsiz olduğu, yoksulluğun toplumu kemirdiği, enflasyonun tarihin zirvesinde seyrettiği bu günlerde, yurttaşlara destek vermeyen hükümet, ülkede her şeye tek başına karar veren Cumhurbaşkanı'nın, ekonomi bilimine aykırı, biraz da dinle süslediği ekonomik kararlarından dolayı, vatandaşın vergilerinden milyarlarca lira parayı, bu hesapların sahiplerine aktaracak.

             Kim bunlar? Paradan para kazanan bir avuç rantiyeci. Peki, ekonomi bilimi ters yüz edilerek faiz indirilmeseydi, rantiyeciler bu parayı kimden veya kimlerden alacaklardı? Elbette bankalardan. Gördünüz değil mi? Her hâlükârda sermayenin kazançlı olduğu bir politika ile bu milletin milyarlarca lira parası sermayeye aktarılıyor.

              Bu şekilde ne kadar paranın aktarılacağına dair uzmanlarca pek çok yazı kaleme alınıyor veya açıklamalar yapılıyor. Dolayısıyla ben işi konunun uzmanlarına bırakmanın daha doğru olacağına inanıyorum.

           Ancak şu kadarını belirteyim ki, 21 Aralık tarihinde 12,18 liradan işlem gören dolar bu yazının yazıldığı saatlerde 14,68 lira, 13,73 liradan işlem gören euro ise 16,20 lira seviyesindeydi. Konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkes, yandaş olmayan yazılı ve görsel basını takip ettiğinde gerekli bilgilere ulaşacaktır.

               Tüm bu bilgiler, 1980’li ve 1990’lı yıllarda Sosyal Güvenlik Sistemi'ni para yutan kara delik olarak açıklamak suretiyle, tasfiyesine zemin hazırlayanların yarattıkları kara deliklerin nasıl para yuttuğunun delilleridir. Elbette kara delikler burada yazdıklarımla sınırlı değildir. Özellikle iktidar yandaşı şirketlere verilen ballı ihalelerle, çok büyük kaynak transferi yapılıyor!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.