ALTIN
 2.510,03
DOLAR
 32,5947
STERLİN
40,4574
EURO
 34,8297

 

 

             Tüm dünyada ve her ülkede, bir avuç kadar kapitalist zenginin tokluktan; yine çoğu ülkelerde ve özellikle de yeterince gelişmemiş devletlerde milyonlarca insanın da yokluktan can verdiği yenidünya düzeni ve post modern siyasetin adıdır.

             Dünyayı tek bir pazar haline getirip olabildiğince sömürme projesidir. Altta kalanın canı çıksın düzeni demektir. Dünyanın her ülkesinde ve her köşesinde sermaye sınıfının borusunun öttüğü düzendir.

              Bu yenidünya düzeninin bir türevi de siyasal dincilik ya da siyasal İslamcılıktır. Halkın, geniş kitlelerin yararına değil, hukuka, ekonomiye, siyasete, adalete ve dinsel ahlaka iktidarda olanların çıkarlarına uygun yapay, çarpıtılmış yorumlar getirmek, gerçekleri ters-yüz etmek, geniş toplumsal yığınları sadaka kültürüne razı edip sefalet içinde yaşatma düzeni demektir.

               Siyasal dincilikte din etkeni; genel ahlakın, toplumsal adaletin ve toplumsal barışın aracı olmaktan uzaklaşır. Sadece din baronların,  kimi dinci ulemanın ve iktidarı elinde tutanların kendi bireysel maddi çıkarları ya da iktidarda kalabilmek için toplumu dini, Duygusal- disiplin ve baskı altına tutabilmenin aracına dönüşür.

              Siyasal dincilikte ilahi kaynaklı dinsel değerler erozyona uğrar, aşınır, dünyevileşip siyasal bir ideolojiye dönüşür. Bizzat dinin ve dinsel ahlakın içi boşaltılır.

Sonuç olarak; en büyük zarar bizzat dine, dinin ilahi özüne verilmiş olur.

*************

BAŞLICA TEMEL KORKU ÖBEKLERİMİZ VE İNSAN YAŞAMI ÜZERİNE OLUŞTURDUKLARİ ÖNEMLİ BASKILAR HAKKINDA KISA NOTLAR.

 

            Korku sosyo-psikolojik olarak tamamen insani bir savunma ve var olma duygusudur. Korkular belli bir noktaya kadar yararlı, belli bir noktadan sonra da zararlı ve patolojik bir hal alabilirler. Sosyal, ekonomik, psikolojik, siyasal ve kültürel açılardan dört ana korku öbeği vardır.

 

 1- Ölüm Korkusu.

 

             Ölüm korkusu insan soyunun en temel ve endişe verici korkularının başında gelir. Yaşlanma duygusu ve tedavisi zor hastalıklar ölüm korkusunun daha da çok artmasına neden olur.

              Dinlerin temel telkinlerinden biri de ahret ya da öbür dünyada tekrar yeni bir yaşama kavuşma inancı yaratarak, ya da ruh göçü yoluyla insanları bir başka bedende yeniden dirilterek bir anlamda ölüme çare bulmaktır.

           İnançlı insanlara düşen görev de henüz sağken. ölümden sonraki dönemde dirilip mutlu yaşamaya çalışmak için gerekli çabaları gösterebilmektir.

             Bu nedenle, tüm inançlar ve dinlerde ilahların gazabından korkulur. İlahların hoşlarına gidecek ritüeller ve davranışlara yönelmek ve yasakladıkları davranışlardan kaçınmak esastır. İlahların emrini dinleyip hem cinsleri ile adalet ve barış içinde olmak onlarla iyi geçirmektir. Aynı durum tek tanrılı inançlar için de geçerlidir.

            Ölüm korkusunun bir diğer kaynağı da çağına göre akıl, sır erdirilemeyen deprem, yıldırım, sel baskını, kuraklık v.b. doğa olaylarıdır. Ancak aklın ve bilimin çapı genişleyip doğa yasaları daha iyi anlaşıldıktan sonra sonra doğa korkusu yerini doğaya egemen olma anlayışına bırakmıştır.

 

2- Özgürlük Korkusu.

 

             Özgürlük, her özgür olunmak istenen alanda sorumluluk gerektiren bir tutum ve davranış gerektirir. Özgürlük başta maddi alan olmak üzere bir çok konuda başkalarına bağımlı olmanın tersidir. Bağımlılıktan kurtulmaktır. Bağımsız yaşayabilmektir.

 İnsanlık tarihine bakıldığında bireylerin özgürleşmeleri  hiç de kolay olamamıştır.

               Örneğin eski çağlarda bir köle ya da cariyenin efendisinden kaçıp kurtulması olanaksız gibidir.. Mekân, mülk, güvenlik ve para gerektirir. Ailesine ve kendisine bakabilecek ve kendini koruyacak olanaklardan yoksun olanlar özgür kalmayı göze alamayabilir.

               Aynı durum bir ağaya ailece sığınmış bir yanaşma- çoban için de geçerlidir. Eğer çoban kendisi ve ailesini geçindirebilecek olanaklardan yoksunsa ağanın sömürüsünden ve vesayetinden kurtulamaz. Sosyal, ekonomik, psikolojik kültürel ve bilimsel yetersizlikler insanı kendinden daha güçlülere bağımlı yapar.

             Günümüzde, belli bir yaştan, örneğin 18 yaşından sonra ailesinden ayrılıp bağımsız bir konutta yaşama isteği, yeterli ve sürekli bir gelir güvencesi olmadan fazla anlam taşımaz.

Ekonomik, bilimsel yeterlilik ve psiko-sosyal bağımsızlık olmadan özgürleşmek zordur.

 

3- Yalnızlık Korkusu.

 

               İki kişiden ibaret olsa bile, istisnalar hariç, İnsanlar genelde aile içinde yaşarlar. Ata sözlerimizden birisi " Yalnızlık Allaha mahsustur " şeklinde söylenmiştir. Her insan, bir anlamda, başka birinin ya da birilerinin varlığına muhtaçtır. Batı kültüründe insan insanın kurdudur Doğu kültüründe İnsan insanın ağısını (zehrini) da alır.

Annesiz kalma, babasız olma ya da her ikisini birden kaybetme, sevgilisinden ayrılma, evli eşlerden birinin ölümü, depremler, hastalıklar, trafik kazaları, terk edilmişlik, siyasal ve hukuki dışlanmışlık, sosyal güvenceden yetersizlik, yatalak kalma, özellikle de ileri yaşlardaki yalnızlıklar... insanlarda kötümserlik, çaresizlik ve umutsuzluklara neden olur. Eğer kişide özgüven eksikliği, gerçeklerle yüzleşmekten korkma ve yeni koşullara uyum yeteneği yoksa yalnızlık duygusu çok daha yıpratıcı olabilir. Böyle durumlarda, olanaklar çerçevesinde yeni ve doğru insanlarla iletişim ve etkileşim içinde olarak mevcut zorlukları aşma yoluna gidilebilir.

 

4- Gelecek Korkusu.

 

            Gelecek, yaşamın henüz deney imlenmemiş ve yaşanması umut edilen kısmıdır. En önemli gelecek korkusu ise can ve mal güvenliği, işsizlik, yaşlılıkta dışlanma, muhtaçlık, çaresizlik ve gelirden yoksun kalmakla ilgilidir.

             Gelecek, belirsizlikler, olumlu ya da olumsuz çeşitli risk ve sürprizlerle doludur. Geçmişte, çok eski çağlardan beri, krallar, padişahlar, sultanlar, prensler, prensesler dahil, öğrenciler, gençler, evliler, bekârlar, ev kadınları... ve herkes hep geleceklerinin ne olacağı, iyi mi yoksa kötümü sonlanacağı konusunda merak içinde olmuşlar ve gelecekte olacakları önceden bilmek istemişlerdir.

              Yıldızlara bakarak, gaip biliciler(!) peşinde koşarak, muskacılara, büyücülere giderek, kum, kahve, bakla, iskambil... fallarına baktırarak, medyumlara koşarak... gelecekleri hakkında şimdiden bilgi sahibi olmak istem işlerlerdir. Yaşam boyu karşılaştıkları yanlış ve kötü şeylerin nedenlerini kendi akıl, bilgi ve davranış yetersizliklerinden arama yerine kendi alınyazılarına bağlamayı yeğlemişlerdir.

 

Kıssadan hisse:

              Yukarıda sıralanan dört korku öbeğinin hepsiyle kolayca baş edebilmek, bunlar ve benzeri  korku ve endişeleri yok etmek ya da hiç olmazsa azaltabilmenin iki ana yolu  vardır.

             Birincisi, aklı ve bilimi önceleyen doğru, yaygın ve örgün eğitimi toplumun her katmanına olabildiğince yaymak, yani aydınlanmış ve bilinçlenmiş zihniyet devrimidir.

              İkincisi de insan odaklı, demokratik, laik ve hukukun üstünlüğüne dayalı sosyal devleti, her alanda, beşikten mezara kadar herkesin imdadına gecikmesizin ayrımsız ve etkince yetişebilen bir donanım ve yapıya kavuşturmaktır.

               Başta hukuk güvencesindeki can ve mal güvenliği ve temel insan hakları olmak üzere, her şeyin sosyal devlet zihniyetine göre örgütlenmesini gerektirir.

*****************

UNUTMA !!!

 

            Tarihsel gelişme süreci içinde, dinler, öz olarak,  iktidar sahiplerine ve güçlülere hep  adalet, liyakat, ahlak, kardeşlik, barış, dayanışma ve sevgi telkin etmiştir. Buna karşın, İstisnalar hariç, muktedirler ve güçlüler ise bu ilahi, dini öğretileri bir güç devşirme, saltanat ve çıkar sağlama aracı olarak kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir. Tarihsel devirler bu ve benzeri istismarlarla doludur

          Aynı durum İslam dini ve İslam toplumları için daha da belirgindir.  Dindarlık görünümü altında, bazı ruhban ya da ulemanın desteğini alıp din bazlık yaparak dinsel, ilahi telkin ve inançları çarpıtıp kötüye kullanmak muktedir ve güçlülerin en büyük ilahi aldatma aracı olagelmiştir. 

             Çünkü sıradan inançlı, dindar bir insan, hatta yeterince akıl ve bilimle aydınlanamamış yarı aydınlar için gerçek din ile din olmayanı ya da din ile siyaseti ayırt etmek o kadar kolay değildir. En doğru yaklaşım ise nakilci din anlayışından vazgeçmek; akıl ve bilim yardımı ile akılcı din anlayışına sımsıkı sarılmaktır.

             Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün yapmak istediği tam da budur. Toplumu, gerçek dindarları, din baz muktedirler, din tüccarlar ve din baz din baronlarının istismar ve çıkar alanı olmaktan kurtarmaktır.

               Laiklik, toplumu dinden soğutmak için değil,  iktidar olmak ve çıkar sağlamak isteyen din bazlara fırsat vermemek içindir. Ayrıca laiklik demokrasinin olmazsa olmazıdır;  farklı din ve inançların bir arada yaşayabilmesinin ön koşuludur. Temel insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü açısından inanç demokrasisidir. Çağdaş yaşamdır.

 

Aksi halde din bazlıklar her devirde devam edecektir.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.