ALTIN
 2.439,70
DOLAR
 32,4504
STERLİN
40,7959
EURO
 34,8290

 

            Daha önce yazılarımda birkaç defa Türkiye’nin işçi hakları bakımından dünyanın en kötü ülkeleri arasında olduğunu belirtmiş ve bunu, sendikaların, konfederasyonların ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının çalışma hayatıyla ilgili yayınlanan raporları ile uluslararası kurumların yayınladıkları raporlardan örneklerle açıklamaya çalışmıştım.

             Yıllardır işçiler sendikalaştıklarında karşı karşıya kaldıkları baskı ve işten atmalarla da sabit olan bu durum, maalesef devam ediyor.

            Hâlbuki sendikaya üye olmak anayasa ve yasalarla çalışanlara tanınmış bir haktır. Üstelik bu hak uluslararası sözleşmelerde “herkese” tanınmış bir haktır. Ancak bu ülkede işçiler, anayasa, uluslararası sözleşmeler ve yasaların teminatı altında olan bu haklarını kullanıp sendikaya üye olmaları veya greve çıkmaları durumunda, işverenler tarafından başta işten çıkarılmak olmak üzere değişik yöntemlerle cezalandırılıyorlar.

              Ne yazık ki her gün medyada bu anayasa ihlaline dair sayısız haber okuyor veya izliyoruz. Bir başka deyişle bu anayasa ihlali Türkiye de süreklilik kazanmış bulunuyor. İşverenler anayasal haklarını kullanan işçileri işten atma suçu işlemeye, anayasayı koruması gereken hükümet ise bunu seyretmeye devam ediyor.

               Türkiye, 40 yıldır uygulanan anti-demokratik çalışma ortamı ile küresel iş bölümünde sermaye için ucuz ve güvencesiz işgücü cenneti halinde getirilmiş bulunuyor. Bu nedenle, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) uzmanlar komitesinin Mart 2021’de yayınlanan yıllık raporunda Türkiye’nin işçi haklarının kullanımında dünyanın en kötü 10 ülkesinden biri olduğuna yer verilmişti.  

Peki, ILO uzmanlar komitesi nasıl oluşur ve işlevi nedir?

                  ILO, çalışma yaşamının çeşitli alanlarına ilişkin kurallar belirler, tavsiye kararları alır, sözleşmeler ve ek protokoller kabul ederek yürürlüğe koyar. Her ülke, anayasasında belirlediği yöntemle bu sözleşmeleri onaylar.

             Her ülkenin onayladığı sözleşme kendisini bağlar. Ülkeler, onayladıkları sözleşmelerin uygulanması konusunda ILO bünyesinde oluşturulan çeşitli denetim mekanizmalarına tabidirler.

               Bu mekanizmalardan biri, sözleşme ve tavsiye kararlarının uygulanması konusunda denetim yetkisi bulunan ve yaptığı denetim sonunda raporlar hazırlayan uzmanlar komitesidir. Uzmanlar komitesi, ILO Yönetim Kurulu tarafından belirlenen 20 üyeden oluşan devlet, işveren ve işçi taraflarının ülkelerinin çalışma hayatının durumuna dair ILO’ ya yaptıkları bildirimler üzerinde yaptığı çalışmalar temelinde, her yıl Uluslararası Çalışma Konferansı’na sunulmak üzere bir rapor hazırlayan bir komitedir.

                Her yıl yayınlanan raporda, uzmanlar komitesinin gözlemleri ve çeşitli kesimlerin sendikal hak ihlalleri iddialarının özeti bulunur. Her yıl Haziran ayında toplanan ILO konferansına sunulan uzmanlar komitesi raporları, ülkelerdeki durumun tespitinde oldukça önemlidir.

              Komitenin Mart 2021 ayında yayınlanan raporunda, Türkiye’de birçok ihlalin yaşandığına yer verilmiş ve yapılması gerekenler hususunda tavsiyelerde bulunulmuştu.

             Örneğin; hali hazırda ILO’ nun bugüne kadar yürürlüğe koyduğu 190 sözleşmeden yalnızca 59’unu onaylamış olan Türkiye’nin imzaladığı 59 sözleşmenin 16’sının ihlalinden dolayı komitenin gündemine alındığının belirtildiği raporda, Türkiye başta iş sağlığı ve güvenliği olmak üzere, iş teftişi, sendika özgürlüğü ve sendikalaşma hakkı, örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı, ayrımcılık yapmama, işçi temsilcileri, çocuk işçiliği ve cinsiyet eşitliği konularında eksiklikler ve hak ihlalleri tespit etmişti.

               ILO’ nun bu raporunun gereği yapıldı mı? Elbette yapılmadı. Yapılmadığı için de Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ITUC’ un “İşçi Hakları Çöküyor” başlığı ile bir süre önce yayınladığı raporunda, dünya genelinde işçi haklarında geriye gidiş olduğu tespit edilirken, Türkiye bir kez daha İşçi Haklarında Dünyanın En Kötü 10 Ülkesi arasında gösterildi.

                 ITUC’un İşçi Hakları Çöküyor başlığı ile bir süre önce yayınladığı raporda yer alan ve 148 ülkeyi kapsayan endekse göre Türkiye, Belarus, Brezilya, Kolombiya, Mısır, Myanmar, Filipinler, Eswatini ve Guatemala’yla birlikte işçiler için en kötü 10 ülke arasında gösterildi.

 

                 DİSK’e bağlı Genel Hizmetler Sendikası (Genel-İş) sayfasında yayınlanan raporda, dünyada yaşanan krizin çoklu bir kriz olduğunun altı çiziliyor. İşçilerin bu kriz alanlarının olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya kaldığı ve çok etkilendiği vurgulandı. Tarihi bir eşitsizliğin yaşandığının belirtildiği raporda, iklim acil durumu, pandemiden kaynaklanan geçim sorunu ve çatışmaların yıkıcı etkisi olduğu belirtildi.

             İşçilerin karşılaştığı diğer sorunların da ele alındığı raporda, yaşanan hak ihlallerine karşı yapılan direnişlere orantısız müdahalelerde bulunulduğuna dikkat çekildi.

              İşçilerin işyerlerinde demokrasi mücadelesi verdiklerinin belirtildiği raporda, her beş ülkeden dördünün işçilerin toplu pazarlık hakkını engellediğinin ve ülkelerin üçte birinin işçilere şiddetle saldırdığının altı çizildi. Hükümetlerin sendikal örgütlülüğe acımasızca saldırdığı, dünya genelinde sendikacıların saldırıya uğrayıp öldürülmelerinin yanı sıra insan hakları ve sosyal adaleti savunanların acımasızca baskıya maruz kaldıkları da vurgulandı.

               Raporda yer verilen genel istatistikî bilgilere göre: ülkelerin %87’si grev hakkını, ülkelerin %79’u toplu pazarlık hakkını ihlal etti. Ülkelerin %77’si işçilerin sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkını engelledi.

              Ülkelerin %66'sında işçilerin adalete erişme hakkı engellendi ya da kısıtlandı. 69 ülkede işçiler gözaltına alındı ve tutuklandı. 50 ülkede işçiler fiziksel şiddet gördü. Ülkelerin yüzde 41’inde ifade ve toplanma özgürlüğü ihlal edildi. Ülkelerin %74’ünde yetkililer sendikaların tescilini engelledi.

              Bilançonun çok ağır olduğunun belirtildiği raporla ilgili açıklamalarda bulunan ITUC Genel Sekreteri Sharan Burrow, dünya genelinde yaşanan ekonomik durumu ‘çoklu ve olağanüstü krizler’ olarak niteledi ve 2022 Küresel Haklar Endeksinin, “Hükümetler ile işverenlerin, işçi haklarına saldırmasıyla, istikrarsızlığın nasıl istismar edildiğini ortaya koyduğunu” söyledi. Dünyanın yaşanan hasarı geri almaya başlaması için yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç olduğunun altını çizen Burrow, bu toplumsal sözleşmenin işler, ücretler, haklar, sosyal koruma, eşitlik ve kapsayıcılığı içermesi gerektiğini ifade etti.

                 Burrow, savaşların, otoriter hükümetlerin, sömürücü işverenlerin ve iklim üzerindeki hareketsizliğin sonuçlarından ilk zarar görenlerin çalışan insanlar olduğunu belirterek, bu krizlerle mücadele planlarında işçilerin çıkarları ön planda tutulması ve sendikaları aracılığıyla karar alma süreçlerinde söz sahibi olmaların sağlanması gerektiğini vurguladı.

                  Tekel gücünün kötüye kullanıldığını, insan ve işçi haklarının ihlal edildiğini, barış ve demokrasi mücadelesinin olduğu yerde, emekçilerin sendikalarının adaleti, hakları ve temsili kazanmak için orada olduğunu da söyledi. Burrow, "Sendikalar olmadan, iklim değişikliği ve teknolojik değişim karşısında adil bir geçiş olmayacak.

             Mevcut ekonomik model insan haklarını ve çevreyi hiçe sayıyor. 2022 Küresel Haklar Endeksi, statükonun daha fazla devam edemeyeceğinin. Mevcut ekonomik model, insan haklarını ve çevreyi hiçe sayan dibe doğru bir yarışı destekledi. Endeksten alınan dokuz yıllık veriler bunun yayıldığını gösteriyor.

              İşçiler ve tüketiciler daha iyisini talep ediyor. İş, ücret, haklar, sosyal koruma ve eşitlik talep ediyorlar. Güveni ve yaşamları yeniden inşa etmeye başlayabilecek yeni bir sosyal sözleşme talep ediyorlar.” dedi.

                  Endeksin Türkiye ile ilgili bölümünde, grev yasakları, sendikacıların tutuklanması ve sistematik sendika düşmanlığının devam ettiği vurgulandı.

             Türkiye’de 2022 yılında da işçi hakları ve özgürlüklerin ihlal edildiği, işçi eylemlerine yönelik polis müdahalesi ve sendikacılara yönelik baskılar ve tutuklamaların devam ettiği belirtildi.

            Raporda İşverenlerin sistematik bir şekilde sendika düşmanı uygulamalara devam ettikleri ve örgütlenmeye çalışan işçileri işten attıkları ise örnekleriyle aktarıldı.

             Tüm bunlar, Anayasanın 90. maddesine 7.5.2004 tarih ve 5170 sayılı yasayla eklenen fıkraya göre onayladığı ILO sözleşmeleri ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeleri doğrudan uygulamakla yükümlü olan Türkiye’yi yöneten iktidarın, sermayenin gerek bu sözleşmeleri gerekse yürürlükteki anayasayı çiğnemesini seyrettiğini gösteriyor.

               Kuşku yok ki, bunu yapan ve yürürlükteki anayasanın uygulanması için gerekli tedbirleri alıp uymayanları uymaya zorlamayan iktidar, kendi meşruiyetini tartışılır hale getirmektedir!

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.