ALTIN
 2.510,03
DOLAR
 32,5947
STERLİN
40,4574
EURO
 34,8297

 

 

             Bildiğiniz üzere, Türkiye’de her yıl yılın son ayında bir sonraki yıl içinde uygulanacak asgari ücret belirlenir. Asgari ücret sadece bizi ilgilendirir diyen TÜRK-İŞ Genel Başkanının hoşuna gitmese de 2023 yılına girmemize 40 gün, asgari ücret tespit komisyonu toplantılarının yapılacağı Aralık ayına 10 gün kalmışken, bu ücreti konuşmamak veya yazmamak olmaz.

             Dolayısıyla, ben bugünkü yazımda asgari ücrete ilişkin uluslararası standartları içeren belgeler ile Türkiye’de asgari ücret tespitine dair düzenlemelere ve tespit yöntemine değinip, iç düzenlemelerin uluslararası standartlarla çelişen yönlerini gözler önüne sermeye çalışacağım.

              30 Mayıs 1928 tarihinde toplanan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 11. Konferansı, asgari ücret tespitine dair 26 Sayılı Sözleşmeyi kabul ederek yürürlüğe koymuştur. ILO, 1930 yılında kabul ettiği 30 Sayılı, Asgari Ücret Belirleme Yöntemleri başlıklı tavsiye kararı ile de sözleşmeyi desteklemiştir.

             Gerek sözleşmenin gerekse tavsiye kararının amacı; üye her ülkenin kendisinin belirleyeceği bir yöntem dahilinde, sendika aracılığıyla toplu sözleşme yapma hakkı elde edememiş işçi ile bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin, ülkenin yaşam koşullarında yaşamlarını sürdürebilmelerine yetecek en alt ücretin belirlenmesi ve bu ücretin altında ücret ödenmesinin önlenmesini sağlamaktı. 

              1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilip, Türkiye’nin 1949 yılında imzalayarak taraf olduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 23/3 maddesi, “Çalışan herkesin, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde, adil ve elverişli ücretlendirilmeye hakkı vardır; bu, gerekirse, başka toplumsal korunma yollarıyla desteklenmelidir.” düzenlemesini yaparak insanların yaşamlarını sürdürebilmelerine yetecek bir gelire sahip olmalarını temel bir insan hakkı olarak teminat altına almıştır.

               Bir süre önce basında yer alan bir haberin başlığı, “Avrupa Birliğinde (AB) Yeni Asgari Ücret Yasası Onaylandı” şeklindeydi. Bu habere göre, 27 AB ülkesinin resmi asgari ücret uygulaması olmayan 6’sı hariç, 21’i asgari ücret belirlenmesinde yeni kurallar getiren yasayı onaylamıştı.

              Kuşkusuz ekonomik krizin yol açtığı yüksek enflasyonun, birlik üyesi ülkeler dahil dünya genelinde ücretleri hızla yuttuğu bir dönemde önemi büyük olan bu onayla birlikte, AB ülkelerinde asgari ücret açık kriterlere göre belirlenecek ve gerektiğinde güncellenecektir.

             Türkiye’de asgari ücret ilk olarak 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı iş kanununda yer almışsa da uygulaması 1951 yılında başlamıştır. Ancak ilk yıllarda asgari ücret, ülke genelini kapsayacak şekilde standart olmaktan uzak, sektör el düzeyde belirleniyordu.

              Asgari ücretin uluslararası sözleşmelerde belirtilen esaslar çerçevesinde belirlenmesi, yukarıda belirttiğim ILO’ nun 26 Sayılı Sözleşmesi'nin 29 Ocak 1975 tarihinde yürürlüğe konması ile sağlanmıştır.

                Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 49. maddesinde, "Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek ve çalışma hayatını geliştirmek için gerekli tedbirleri alır.” ifadesi yer alırken; 55. maddede ise, “Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.

               Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülke ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur.” ifadeleri yer almıştır.

                2003 yılında yürürlüğe giren 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 39. maddesinde, “Bu kanuna göre, iş sözleşmesi ile çalışan ve bu kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir.” denmektedir. 

               Kanundaki bu düzenlemenin gereğini yapmak üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2004 yılında yayınladığı Asgari Ücret Yönetmeliği'nde asgari ücret, işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret olarak tarif edilmektedir.

 

 

              Maalesef gerek Anayasa'nın ilgili maddesi gerekse 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 39. maddesi gereğince düzenlenmiş olan Asgari Ücret Yönetmeliği, Türkiye'de uluslararası standartlara uygun bir asgari ücret tespitinin yapılmasını sağlamaktan uzaktır.

               Çünkü Anayasa'nın 55. maddesi gibi yönetmeliğin başlangıcında görüldüğü gibi, asgari ücretin tarifi uluslararası belgelerdeki tarifle uyumlu olmayıp işçiyi ailesinden ayrı tutmakta ve yalnızca işçinin kendisinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek bir alt ücret almasını yeterli görmektedir.

              Aynı yönetmeliğe göre; 5 devlet temsilcisi, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'ndan (TİSK) 5 işveren temsilcisi ve Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'ndan (TÜRK-İŞ) 5 işçi temsilcisinin yer aldığı 15 kişiden oluşan asgari ücret tespit komisyonu, oy çokluğu ile karar almaktadır.

               Maalesef, komisyonun karar almasında, kendisi de işveren olan devlet temsilcileri ile işveren temsilcileri aynı yönde oy kullanmaktadırlar. Komisyon Kararları kesin olup, tarafların itiraz hakkı bulunmamaktadır. Dolayısıyla asgari ücret genelde işveren tarafının isteği doğrultusunda belirlenmektedir.

             Hâlbuki asgari ücret, Türkiye’de yaklaşık 10 milyon çalışan ile ailelerini doğrudan, kayıt içi, kayıt dışı toplam 20 milyon işçiyi ise dolaylı olarak ilgilendirmektedir. Hatta asgari ücret, kamu çalışanları ile emeklileri de aileleriyle birlikte ilgilendiren genel bir ücrettir.

                Zira bu ücret, sendikalı işyerlerinde yapılan toplu sözleşme görüşmeleri ile kamu çalışanları sendikalarının hükümetle yaptıkları toplu sözleşme görüşmelerinde emsal ücret olarak hep masada olup, işveren temsilcileri tarafından çalışanların ücretlerini aşağı çekmek amacıyla sendikalara karşı silah olarak kullanılmaktadır.

                 Kuşku yok ki, bunun en önemli nedeni, ülkede milyonlarca işsizin yedek işgücü olarak kapıda hazır beklediği düşünüldüğünde, asgari ücret toplu sözleşme masasında sendikalı çalışanlara yöneltilmiş bir silahtan başka bir şey değildir.

                 Gelişmiş batı ülkelerinde sembolik olup, çalışanların sadece %3-4 gibi kısmının aldığı asgari ücreti Türkiye'de işçilerin neredeyse %50’si almaktadır. Dolayısıyla Türkiye'de asgari ücret çalışanlar için artık ortalama ücrettir.

                   Daha da kötüsü, asgari ücretin emekliler için dikkate alınmaması ve milyonlarca emeklinin ülkede ödenen asgari ücretin altında maaş almasıdır. Şu anda emekli maaşlarında alt sınırın 3.500 lira olduğu düşünüldüğünde durumun vahameti daha kolay anlaşılacaktır.

              Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat’ın 2022 yılının ikinci yarısı için yayınladığı asgari ücret verilerine göre, Türkiye Avrupa Birliği (AB) ülkeleri içinde sadece Bulgaristan’ı az farkla geçmektedir.

               Öte yandan yapılan araştırmalar, Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin sadece mutfak giderinin karşılığı olan açlık sınırının 7.500 lirayı yoksulluk sınırının ise 26 bin lirayı aştığını ortaya koyuyor. Yani 4 kişilik bir ailenin tüm fertleri asgari ücretle çalışsalar bile haneye toplam 22.000 lira gelir girecektir.

                Bu rakam 26 bin lirayı aşmış olan yoksulluk sınırının 4 bin lira altında gelir demektir. Kaldı ki anne baba ve iki çocuktan oluşan 4 kişilik bir ailede çocuklar çalışamayacakları gibi, milyonlarca insanın işsiz gezdiği Türkiye’de anne baba ikisinin birden iş bulup çalışacaklarını düşünmek, mucizeye inanmak olur.

                 Evet, 2023 yılı asgari ücretinin belirlenmesi sürecine sayılı günler var. Asgari ücretin açlık sınırı dikkate alınarak belirlenmesi gerçekçi değildir. Dolayısıyla asgari ücret, ailede iki ebeveynin çalışacağı varsayımı ile ikisinin aldığının toplamı yoksulluk sınırının üstünde olacak şekilde, 12 ile 13 bin lira arasında olmalıdır.

                  Bunun dayanağı, TÜİK tarafında açıklanmış olup, 2023 yılı başında vergi, ceza ve harçların arttırılmasında esas alınacak olan %122.93 oranında ki yeniden değerlenme oranıdır. 

              Öte yandan, iktidarın sermayeye kaynak aktarmasına hizmet eden ekonomik dönüşüm programının yol açtığı yüksek enflasyonun sürdüğü ortamda, asgari ücretin yıllık hatta altı aylık belirlenmesi gerçekçi değildir. Bu nedenle, enflasyon makul seviyeye ininceye kadar, bir önceki ayın enflasyonunun tüm ücretlere yansıtılması uygulamasına geçilmelidir. Bunun yanı sıra, yine tüm ücretler altı aylık veya yıllık periyotlarla refah payı ile desteklenmelidir.    

 

              Tüm bu nedenlerle, işçi sendikaları ile kamu çalışanları sendikalarının milyonlarca işçiyi, kamu çalışanını ve aileleri ile emeklileri ve ailelerini doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren bu ücretin belirlenmesi sürecinde birlikte hareket etmeleri ve iş durdurma dahil her türlü eylem ve etkinliklerle hükümeti adım atmaya zorlamaları, bu ücretin sefalet ücreti olmaktan çıkarılmasını sağlamanın tek yoludur. Kısacası, adı asgari olsa da uygulamada ortalama ücret olma işlevi bulunan asgari ücret, artık sefalet ücreti olmamalı!

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.