ALTIN
 2.510,03
DOLAR
 32,5947
STERLİN
40,4574
EURO
 34,8297

 

 

             Daha önceki yazlarımda birkaç defa asgari ücret tespitine dair Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerde, her çalışanın ailesiyle birlikte insanca yaşayabileceği bir ücrete sahip olmasını sağlamanın yurttaşı olduğu devletin görevi olarak belirlendiğini belirtmiştim.

            Yazılarımda ayrıca, aynı sözleşmelerin bunu sağlamak üzere, her devletin kendi belirleyeceği yöntemle ülkede çalışanlara ödenecek en alt ücreti belirlemekle ve uygulanmasını sağlamakla yükümlü olduğunu hüküm altına aldıklarını da vurgulamıştım.

                Bu sözleşmeleri, anayasasının 90. maddesine uygun olarak imzalamış ve taraf olmuş Türkiye Cumhuriyeti devleti, her yıl Aralık ayı içinde asgari ücretle çalışan milyonlarca işçiyi direkt, asgari ücretin biraz üstünde ücret alan diğer işçiler ile kamu çalışanlarını ve emeklileri dolaylı olarak ilgilendiren bir sonraki yıl içinde ödenecek en alt ücreti, bilinen adıyla asgari ücreti belirlemektedir. 

             Nitekim, 2023 yılı asgari ücretini belirlemek üzere Aralık ayında toplam üç toplantı yapan asgari ücret tespit komisyonunda, işçi tarafını temsil eden TÜRK-İŞ asgari ücretin 9.000 lira olması yönündeki teklifinin kabul edilmemesi üzerine üçüncü toplantıda masadan çekildi.

             TÜRK-İŞ'in masadan çekilmesi üzerine asgari ücret, 22 Aralık 2022 tarihinde Külliye’de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) temsilcisini yanına alarak, kameraların karşısına geçen Cumhurbaşkanı tarafından 8.506 lira olarak açıklandı.  

             Bu rakamın bir sefalet ücreti olduğu su götürmez bir gerçektir. Zira bu rakam bırakın yoksulluk sınırını, şu an için TÜRK-İŞ’in açıkladığı ve masaya otururken kırmızıçizgimiz dediği, 7.785 lira açlık sınırının sadece 721 lira üstünde. Kaldı ki başka araştırmalar açlık sınırının TÜRK-İş’in baz aldığı 7.785 liranın çok daha üstünde olduğunu ortaya koyuyor.

                Kuşku yok ki, derin bir ekonomik dalgalanma yaşayan ve enflasyonun açıklanan rakamların çok üstünde seyrettiği Türkiye’de, açlık sınırı, 2 bilemediniz 3 ay içinde belirlenmiş olan 2023 yılı asgari ücretini geçecektir. 

              Kuşkusuz asıl sorun asgari ücret rakamının düşük belirlenmesi değil, asıl sorun genel de işçi sınıfının örgütsüzlüğü ile iktidarın sınıfsal tercihindedir. Zira 1980’lerden itibaren uygulanan siyasi stratejinin temelini, emek sömürüsüne dayanan ucuz iş gücü üzerinden sermaye birikimi sağlama politikası oluşturuyordu.

              Bunun için öncelikle işçi sınıfının siyasal ve sendikal örgütlenmesi baskı altına alınarak örgütlü gücü ile hak almasının yolları kapatıldı. Böylece örgütsüz kalan işçi sınıfı, devlet ile işverenlerin insafına terk edildi ve onların verdikleri ile yetinmek zorunda bırakıldı.

               İlginç olan ise işçilerin emeklerinin karşılığı olmaktan uzak, başta asgari ücret tüm ücret ve sosyal hakların, günün iktidarının lütfu olarak gösterilmesi ve emek düşmanı iktidarlarca oya tahvil edilmesidir.

              Ne yazık ki sefalet ücreti asgari ücret, tek adam yönetimine geçilen 2018 yılından bu yana ise tek adamın lütfu olarak gösteriliyor. Bu nedenle asgari ücret, tespit komisyonu toplantılarında belirlenip açıklanmak yerine Cumhurbaşkanı tarafından sarayda açıklanıyor.

             Öte yandan Türkiye’nin asgari ücret tespitine dair iç mevzuatı, ILO standartları ile insan hakları temel belgelerine uyumlu değildir. Türkiye’de işçi ile ailesinin geçimini sağlayacak gerçek bir asgari ücret rakamı belirlenmemektedir.

             Tam da bu nedenle, bu ülkede asgari ücret reel olarak geriliyor ve satın alma gücünü günden güne kaybediyor. Nitekim yukarıda belirttiğim gibi Türkiye'de asgari ücret, 4 kişilik bir ailenin sadece mutfak gideri olan açlık sınırının bile altındadır.

               Tüm bunlar genel doğrular olmakla birlikte, asıl sorun; Türkiye'nin en büyük toplu sözleşmesi ile belirlenen ve artık asgari değil, milyonlarca çalışanın ortalama ücreti haline gelmiş olan asgari ücretin tespit edildiği masasının meşruiyetidir.

             Elbette masa kanun ve yönetmeliğe uygun kurulmuş olabilir. Ancak tartışması gereken, masanın yasallığından ziyade toplumsal meşruiyetidir. Zira kanuni olmak her zaman meşru olmak anlamına gelmiyor. Çünkü meşruiyet, temsil edilme ve temsil edilenlerin bu temsiliyeti kabul etmeleridir.

               Hâlbuki bu masada asgari ücretle yaşayan milyonlar temsil edilmiyor. Asgari ücretle çalışanların masada temsil edilmemelerinden dolayı yaşadıkları sıkıntı ve mağduriyetler masaya taşınamıyor.  Masanın meşruiyeti sadece asgari ücretlilerin temsil edilmemesi ile de sınırlı değil.

              Masada bulunan tarafların, üye olmayanları temsil yetkisi ile masaya oturmaları ayrı bir meşruiyet sorunudur. Kısacası işçi tarafını temsilen TÜRK-İŞ’in masada olması, asgari ücretle çalışan ve Türk-İş üyesi olmayan işçilerin temsilini sağlamıyor.

            Aslında aynı durum işverenler için de geçerlidir. Çünkü asgari ücretle çalışan işçilerin büyük bölümü, küçük sanayi sitelerinde veya çarşı pazardaki küçük işletmelerde çalışan işçilerdir. Bu işçileri çalıştıran küçük esnaflar işveren sendikasına üye değildirler. O zaman işverenler açısından da aynı durum söz konusudur.

               Asıl ilginç olan ise tek adam yönetiminde diğer tüm alanlarda olduğu gibi, asgari ücret tespitinde de yürürlükte bulunan kanun ve yönetmeliklerin yok sayılmasıdır. Zira bu yok sayılma, yukarıda belirttiğim nedenlerle meşruiyeti tartışmalı olan asgari ücret tespit komisyonunun bile devre dışı bırakmıştır.

               Özellikle son iki yıldır uygulanan yöntem, asgari ücret tespit yönetmeliğini kadük hale getirmiş ve komisyonu fiilen ortadan kaldırmıştır. Bu yıl, ilk iki toplantının ardından açıklama yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, üçüncü toplantıda asgari ücret konusunda uzlaşma sağlanacağını ve rakamın açıklanacağını belirtti ise de üçüncü toplantıda uzlaşma sağlanamadı.

              Zira toplantının bitiminde Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, tekliflerinin 9 bin TL olduğunu, bunun kabul görmemesi durumunda masada olmayacaklarını belirterek TÜRK-İŞ’in masadan çekildiğini ilan etti.

              Buna karşın, Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21 Aralık Çarşamba günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada asgari ücretle ilgili, “Sırtımızda yumurta küfesi var. Herkesin her söylediğiyle adım atacak halimiz yok” diyerek, daha yüksek artış sağlanacağı beklentilerini elinin tersiyle itti.

              Erdoğan’ın açıklamasında asıl dikkat çekici olanı ise “Bakanımla, İşveren Sendikası Başkanı'yla otururuz, konuşuruz, değerlendirmemizi yaparız.” demesiydi. Böylece Erdoğan, asgari ücreti patron sendikası TİSK’in başkanı ile konuşarak belirleyeceklerini söylemek suretiyle, işçi tarafının bir öneminin olmadığını ilan etmiş oldu.

              Partili Cumhurbaşkanının “Sırtımızda yumurta küfesi var!” cümlesi, üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir cümledir. Zira Cumhurbaşkanı bu açıklaması ile milyonlarca çalışanın ürettiği devasa değere el koyan işverenlerin, bu değerin cüzi bir kısmını işçilere ücret olarak vermelerini, işçilerin alın terinin karşılığı değil, kendisinin lütfu olarak görüyor ve cebinden veriyormuş algısı ile sırtında küfe olduğunu söylüyor. Bu emeği yok sayan, kabul edilmesi mümkün olmayan aşağılayıcı bir açıklamadır.

              Evet sayın Cumhurbaşkanı, bu ülkede birilerinin sırtında taşınamayacak kadar ağırlaşmış bir küfe var. Ancak bu küfe sizin sırtınızda değil. Bu küfe, 20 yıldır başında bulunduğunuz iktidarın, sermayeye sağladığı kıyakların ve emeği köleleştirme politikalarının bu ülke emekçilerinin sırtına yüklediği artık taşınması mümkün olmayan küfedir.

              Bakın o küfe de neler var: O küfe de devasa iç ve dış borçlar var! Bu nedenle, ülkede dünyaya gelen her çocuk uluslararası sermayeye borçlu dünyaya geliyor.

               O küfede adrese teslim verdiğiniz ballı ihalelerle, devleti borçlandıran yandaş şirketlerin kasasına aktardığınız milyarlarca lira var! O küfede hazine garantili kredilerle, köprü, otoyol, havaalanı, tünel, şehir hastanesi yapan şirketlerin uluslararası sermayeye ödeyecekleri kredi faiz borçları var!

               O küfe de bu projeleri yapan şirketlere verdiğiniz, geçiş ve doluluk garantisi karşılığı yıllarca hazineden aktarılacak milyarlarca lira var! O küfede, faiz indirme inadınızın yol açtığı yüksek döviz kurunu baskı altında tutmak için bu ülke emekçilerinin vergilerinden kur korumalı hesaplara karşılık bir avuç sermayeye aktardığınız milyarlarca lira var! O küfede vergi harcaması adı altında sermayeden almaktan vazgeçtiğiniz yaklaşık bir trilyon lira vergi var!

                O küfede yüksek enflasyonla emekçi halkın cebinden alıp sermayeye aktardığınız milyarlar var! O küfede dünyanın en adaletsiz vergi sistemiyle, temel tüketim ürünleri ile hizmetlerden topladığınız milyarlarca lira dolaylı vergi yükü var! O küfe de teşvik adı altında, kredi garanti fonu ile işçinin alın terinin biriktiği, işsizlik sigorta fonundan sermayeye aktardığınız milyarlar var! O küfede işsizlik var, yoksulluk var, sefalet var, güvencesizlik var, geleceksizlik var, yok edilen eğitim ve sağlık hakları var, okula aç gidip aç gelen çocuklar var! O küfede itibardan tasarruf olmaz diye lüks ve şatafatından taviz vermediğiniz saray hayatı faturası ile bu ülke emekçilerinin sırtına yüklediğiniz milyarlarca lira var! İşte size bu ülke insanının sırtına yüklediğiniz ve içine doldurduklarınızın artık taşınamadığı küfe! Eminim ki bu halk, 2023 yılı içinde önüne getireceğiniz sandıkta taşıyamadığı bu küfenin hesabını oylarıyla size soracak ve "Artık yeter!" diyerek sizi iktidardan gönderecektir.

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.