ALTIN
 2.435,65
DOLAR
 32,4643
STERLİN
40,9284
EURO
 34,9297

 

 

 Günde ortalama beş kadının öldürüldüğü bir ülke vatandaşıyım!

Belki daha fazladır ama biz basına yansıyan üzerinde konuşalım!

Seksen beş milyonluk bir ülke ve seksen bir ili var.

Hele bir bakın kaç tane kadın Vali ve Kaymakam var?

Ya da kaç tane Belediye Başkanı?

Ya parlamento?

Sadece altıda biri kadın ve bunların üçte biri zaten istenmeyen partiye ait!

         Bu ülkede kadın rahatlıkla sokağa çıkıp dolaşamıyor ve istediği kıyafeti giyemiyor ve kıyafet tecavüzcülere savunmada iyi bir tahrik malzemesi!

        Küçük yaşta tecavüze uğrayınca, tecavüzcüsüyle evlendirilmek gibi daha beter bir vahşete mecbur bırakılıyor!

           Ne yapsın o da, ancak böyle namusunun kurtulacağına inandırılıyor ve ömür boyu sıralı işkenceler onu bekler de, kimse sesini duymaz!

Duysa ne olacak?

Kuyruk sallamasa tecavüze uğramayacaktı!

            Ömrünün geri kalan kısmını kötü kadın olarak tamamlayacak ve belki de erken ölmesi, dualarının kabulüdür!

Şimdi bir sürü süslü laf duyacağız!

Ben bu tür laflara hiç bir zaman inanmam ve inanmadım!

Ben görünür olana bakarım!

Yukarıda saydığım tabloya bakarım!

O tabloya itirazınız varsa buyurun sizi dinleyeyim!

İşte o tabloyu yaratanlar utanmadan savurup üfleyecekler!

Vay “ cennet anaların ayağı altındaymış, kadına kalkan eller kırılsın mış...” falan!

             Bunu diyenler önce ellerini kırsınlar! Yani resmî ağızlar ve ülkeyi bir kadın cehennemine çevirenler!

Siz hala tek ayakla dünya ligine sıçrayacağınızı mı zannediyorsunuz?

Yaşam iki ayaksa, biri kadındır ve siz o ayağı kesip atmışsınız!

O ayağı kesince tek ayakla ancak “ seksek” oynarsınız!

Oynuyorsunuz da!

Üstelik düşe kalka ve toza çamura bulanarak!

Ben burada bu gün vesilesiyle “ gün görmeyen kadınların” sadece acılarını paylaşıyorum!

Biri eli balda, bir eli yağda olanların dilek ve temenniye zaten ihtiyacı yok!!

***************

ÖĞRETMENLER

 

 Anlatırlardı “ geldiğinde Valiler önünü ilikler öyle karşılardı” diye!

         Hata Atatürk’ün sınıfa girerken ders anlatan öğretmene müdahale etmediği ve bir öğrenci gibi oturup dersini dinlediği de söylenir!

               Yine Vekil maaşlarının artışı ile ilgili teklife “ sakın öğretmen maaşından fazla olmasın”  diyerek öğretmenlik mesleğinin önemini herkese anlatmaya çalışmıştır!

              Tabi zaman değişti ve kapitalizm öğretmeni işveren, öğrenciyi müşteri olarak görüp bize dayatınca ortada öğretmen falan kalmadı!

               Sınıfta öğrencisinden dayak yiyen ve bıçaklanan öğretmene, hızını kesmeyen velilerde katılarak okul basıp öğretmen dövdüler!

           İtibarı ve onuru aldığı maaşla denkleştirilen öğretmen artık sıradan bir meslek grubunun işçisiydi ve geçinmek için limon, yumurta satmak zorundaydı! Kısacası öğretmen işportaya düşmüştü!

Kenan Paşa darbe yaptığında işe ilk öğretmenlerden başladı ve ona göre “ terörist yetiştirmede öğretmenlerin rolü büyüktü!”

             Sonra öğretmenlerin sendikalarını kapattı ve binlerce öğretmeni ekmeğinden etti, kimilerini işkenceye, kimilerini de sürgüne tabi tuttu ve fazla tatil yapıyorlar diyerek geri kalanları da “ Hizmet içi eğitim” diyerek uyduruk bir masalla toplayıp yaz tatillerinde nefes almalarını da engelledi!

Günde beş ders görülürdü ve hilkat garibesi bir ders ekleyerek altıya çıkardı ki, öğretmenler dersi bitirdiğinde karanlık çöksün ki hiç bir yeri görmesinler!

          Her okula hemen hemen bir muhbir öğretmen yetiştirmişti ve karakola çağrılıp dayak yiyen öğretmenlerin hadi hesabı yoktu!

               Bunlardan biri de bendim! Görev yaptığım köyde jandarmalar beni ve bir arkadaşı derdest edip ilçe merkezine götürmüştü!

Direk nezarete atıldık ve nedenini bilmiyoruz!

Sonra öğreniyoruz ki okul müdürü bizi “ İstiklal marşına durmadılar” diye ihbar ediyor!

               Oysa o gün hafta sonu İstiklal marşını okutan bendim ve köylü buna şahit olduğu için toptan ilçeye hücum ettiler ve o yalancı muhbir Müdürün iftira attığını kanıtladılar! İyi bir Kaymakamımız vardı. Onun da devreye girmesiyle serbest bırakıldık ama ihbar ve muhbir iftiraları da hiç bir zaman yakamızı bırakmadı!

                İşte bu Kenan Paşa, durup dururken öğretmenlere “ Yirmi Dört Kasımı” gün olarak hediye etti!

              Eh, Paşa yapmışsa baş göz üstüneydi ve artık o gün gelince öğretmenler övgüden dört köşe olur, hele “ durumlarını düzelteceğiz” masalına kendilerini öylesine kaptırırlardı ki sorma gitsin! O gün, öğrencilerin durumuna göre gelen çeyrek altınlar ve çiçek böcekler var ya..!

İşte!

Ben her gün yirmi dört kasımda paşayı hatırlarım!

Elinde urgan, astığı gencecik insanları, Erdal Erenler’i ve daha nicelerini!

              Bu nedenledir ki yirmi beş yıllık öğretmenlik yaşamımda öğrencilerimi hep uyardım “ sakın hediye getirmeyin” diye!

           Çünkü bu öğrencilere farklı bir travmaydı ve bahçesinde bir tek gülü olmayan çocuklar o kadar çoktu ki..!

Bu gün, yine o gün!

Kimse bundan dolayı günümü kutlamasın!

Bende kutlamıyorum!

Binlerce öğretmenin kapıya konulduğu yerde, neyin günü?

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.