ALTIN
 2.439,70
DOLAR
 32,4504
STERLİN
40,7959
EURO
 34,8290

 

 

Her canlı diliyle doğar ve insan hariç, hiç bir canlı anadilini unutmaz!!

Kimi canlılarda bu sessizdir ve bu uygulamayı davranışları ile yaparlar!

           Bir bülbülden kesinlikle karga sesi çıkaramazsınız ve öyle olduğu içindir ki ikisini görmeseniz de verdiği sesten tanırsınız!

İşte bu sesten, karganın karga, bülbülün bülbül olduğunu bilir, anlarsınız!

            İnsan, yeryüzündeki macerasıyla tanışırken, başta garip sesler çıkararak kendini ifade ediyordu ve zamanla toplu sosyal yaşama geçiş, bu sesleri anlamlandırdı ve her topluluk kendi dilince var olmaya başlayarak günümüze kadar geldi!

           Semavi dinlerin ortaya çıkışıyla, Tanrı varlığı kimi zaman kan ve kılıçla, kimi zamanda telkinle toplumlara mutlak inanç olarak dayatıldı!

Bu dayatmanın kati kuralları da vardı!

Tanrı her şeyi yaratan ve bilendi. İnsanları farklı, farklı yaratarak onlara farklı bir dil veren de oydu!

            Buraya kadar her şey güzeldi ancak, ulus devletlerin ortaya çıkışıyla kutsal devlet anlayışı toplumlara dayatıldı ve bu anlayışta Tanrı’nın buyrukları da kutsal devlete emanetti!

İşte bu emanete ekleme ve çıkarma yapmak, yaşaması gereken devlet için elzemdi!

            Tanrı’nın yarattıklarına verdiği dil, ancak devletin onayı ile muteber olabilirdi ve aksini düşünmek devlete baş kaldırıydı!

          Bu anlayışta toplumu iki seçenekten birine zorladığınızda, karşınıza devletin tarafı çıkar ve “ bizi afetsin” diye Tanrı kenara atılır!

Bundan çıkarılacak şudur:

Devlet anlayışı birçok şey bilinsin istemez!

Çok dil konuşmak, çok şey bilmektir ve beyin denilen mekanizmayı daha çok çalışmaktır!

           Böyle olunca aklın sınırları size fazladan ufuklar açar ama tüm bu ufuklar zaptı, rapt altına alınan toplumlar için tehlikelidir!

Devlet anlayışı çok konuşmayı değil, az konuşmayı ve sessiz olmayı yeğler!

                Bir zamanlar okullarımızda konuşkan ve aktif öğrenciler azarlanırken, sessiz ve içine kapanık çocuklara “ çok terbiyeli” diye “ onur belgesi” verilirdi!

Bu örneği şimdi toplumsal anlamda tüm gerçekleri ile yaşıyoruz!

“ Aman ha!” denilerek herkes ağzına kilit vurmuş ve ağızdaki her diş diğerini kontrol etmekle görevlendirilmiş!

Dil ise etrafındaki bu kemik zincirinin içinde kıpırdamaz durumdadır!

Ne diyeyim?

Şikâyetim Tanrı’yadır!

*************

 “ Bu ne diyor?”         

 

 İki gün önce ülkemizin matematik hallerini televizyon ekranlarında ve üstelik üniversite mezunu bir zattan dinledik!

           Bu arkadaşın yüzde ve katlamalar konusunda ki tespitleri bu güne kadar bildiğimiz tüm matematik kavramlarını alt üst etti ve kiminiz de “ bu ne diyor” diye hayrete düştünüz!

          Bence hayrete düşenlerin oranı yüz binde birdir ve diğerleri bu yeni dehayı doğru bulanlardır!

Matematik ortalaması üçe düşen bir ülkede siz daha ne bekliyordunuz? Beyefendi bu ortalama üçün sonucudur ve hiç öyle matematik bilmiş havalara girmeyin, hepimiz üç aşağı, beş yukarı bu arkadaşla aynı seviyedeyiz!

            Geçenlerde ülkenin liselisi ve üniversitelisine birileri mikrofon uzatmış, kırk beş sayısının yüzde yirmisini soruyordu!

Sizce kaç kişi doğru yanıt verdi biliyor musunuz?

En az kırk kişiden iki kişi! Onlar da pratik yanıt vermeden, kaş, göz hesabı ile sonucu verdi!

            Sonra hazret, Fransa’da ki içler acısı durumu anlatınca yerimden fırladım! Öyle ya, bir sürü akraba ve tanıdık bu ülkede per, perişanmış da haberimiz yokmuş! Yurt dışı yasağından dolayı gidemediğim Fransa’ dan bi habermişim!

“Yüz elli Euro’ya doldurdukları fileyi, şimdi yedi yüz eli Euro’ya ancak zar, zor dolduruyorlarmış!”

            Telefona sarıldım ve aradığım akrabaya hal hatır sormadan, direkt bu zor durumlarını sordum ve kusura bakma yasağım var biliyorsun, yoksa size buradan sac ekmeği, tarhana, bulgur gibi şeylerin yanında biraz da Urfa isotu getirirdim, ne yapayım işte malum” diyerek en azından manevi anlamda destek olmak istedim!

            Ben böyle ciddi ciddi anlatırken, adam bir kahkaha attı “ abi ya, ne kadar şakacısın, biz burada iki saat çalışarak elektrik, su, doğalgaz ve köpeğimizin maması dâhil her şeyi alıyoruz ve üstüne bir de mangal keyfi yapıyoruz” demez mi?

Şimdi gel de bu adama İnan! İnanmam tabi!

Bizimki doğru söylüyor ve üstelik hükümeti temsil ediyor!

Benzerini İngiltere’de ki Turan Çömez de söyledi!

            O da iki saatlik çalışmadan sonra elinize geçeni harcarsınız ve isterseniz başka şeylerde yaparsınız” dedi ve bu başka şey, aklıma dansöz oynatmayı getirdi!

            Ah be ne günlerdi ve üstelik siyah beyaz televizyonda yılbaşını iple çekip Nesrin Topkapı izlemek!

İzlemekte ne!

Kadının yüzüne kimse bakmaz, varsa, yoksa göbek ve kıvıran yerler!

İşte biz buralara bakarak tüm matematik melekelerimizi kaybettik ve şimdi ortada kıvırıp duruyoruz!

*************

AH CANIM VATANDAŞIM

 

O kadar çok yazdık ki bir türlü anlatamadık!

           Hani bu topraklarda ikinci bir dil bilseniz, o dille yazardık ve anlaşılan yazılanı kendi öz dilinde bile anlaman mümkün değil!

            Değil, çünkü insanın aklına düşünme hariç, her şeyi yazmışlarsa, sadece yer, içer ve günü geldiğinde ölür gidersin ki ne sen anlarsın bu dünyaya niye geldiğini, ne de Tanrı seni niye yarattığını!

Cebindeki para çar çur edildiğinde bugünlere geleceğini bilmiyor muydun?

             Ülkenin fabrikaları, bankaları, enerji santralleri ve dahası en güzel liman ve sahilleri satıldığında hiç ses çıkardın mı?

Hatta cılız da olsa ses çıkaranları “ vatan haini “ diyerek taşa tutmadın mı?

İşte şimdi sana yansıyan zamlar ve yoksulluk çukurunun sebebi budur!

Bağırıyorsun “ zamları geri alın “ diye!

Almazlar, alamazlar!

Artık sepette pamuk yok, bunu bil!

           Çok bağırıyorsun ya! Emrin olur, bazı fiyatları indirmiş gibi yapacaklar ve sen bunu anlamadığın gibi, sana anlatmak da zor olacak!

             Önce iyice yukarı çekip, sonra bir diş geri gelecekler ve sen davul zurna çalarak fiyatlar indi diye göbek atacaksın!

Kusura bakma, sana değil, kendime üzülüyorum ve senin tüm ceremelerin gelip beni bulduğu için!

Çıkmışsın güya kelepçelenen bir Migros çalışanına göz yaşı döküyorsun!

Vah, canlarım benim! O kelepçeler bu ülkede topluca seçilmişlere takıldığı zaman nerdeydin?

           İşte o toplu zulme karşı çıkmadığın için, şimdi tek, tek avlanıyorsun ve sıranı bekle; hiç yolu yok, gelip seni de bulacak!

Ya ekmeğinden edilen binlerce KHK mağduru?

Sendikasından tutun, muhalefetine ve dahi vatandaşa kadar kim ses çıkardı?

            Öğretmeni, sağlıkçıyı ve daha nice çalışan insanı bir imza ile kapıya koyduklarında “ aman bana ne, ya beni de alırlarsa “ diyerek kuma dökülen su gibi ortadan kaybolmadınız mı?

              O insanlar açlıkla mücadele ederken ve köşede yumurta, çökelek satarak hayata tutunmaya çalışırken, hangi vicdanınız kanadı?

Şimdi çıkmış vicdan rahatlatıyorsunuz!

Neymiş; “ Migros çalışanları!”

Tabi ki haklarını almalılar ve buna asla itirazım olmaz!

Ama tek farkımız ben sizin gibi düşünmüyorum ve ikiyüzlü dünyanız benden uzak dursun!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.