reklam
ALTIN
 3.042,49
DOLAR
 35,5025
STERLİN
43,1833
EURO
 36,2485
reklam

DİKTATÖRLER NEDEN KORKUYA VE BASKIYA DAYALI BİR YÖNETİM POLİTİKASI SERGİLERLER? YA DA DİKTATÖRYAL REJİMLERİN  SOSYO- PSIKO PATALOJİLERİ NELERDİR.

Bu durum, diktatoryal yönetim erkinin  sosyolojisi ve psikolojisi açısından çok önemli bir konudur. Çünkü diktatörlük,ne pahasına olursa olsun, kesintisiz olarak, diktaya dayalı otoritenin  sürmesi demektir. Ayrıca  her diktatörün çoğu uygulamaları,  iktidar olabilmek ve iktidarını kesintisiz  sürdürebilmek için her araç ve yöntemi meşru sayan burcu burcu Makyavelizm kokar.

Diktatörlük nedir?

Diktatörlük, siyasi güç olarak; yasama, yürütme ve yargı erkinin tek bir kişinin  elinde toplandığı, denetim yolarının olmadığı,bireylerin, sivil toplum kuruluşlarının ve genelde halkın özgür iradesinin denetim ve baskı altında tutulduğu, hesap sorulamaz, zora dayalı bir yönetim biçimidir.

Korku nedir?

Korku;insanın  bedensel, fiziksel, siyasal, ekonomik,doğal, psikolojik ve  sosyal...çeşitli  büyük tehlikeler karşısında duyumsadığı derin ve yoğun bir endişe, kaygı ve benzeri olumsuz duygulara kapılması anlamına gelir. 
Korku duygusu ani olarak gelir. insandaki  savunma,, kaçma, boyun eğme gibi seçenekleri gündeme getirir. Korku insanın kendisini koruma ve varlığını  devam ettirme içgüdüsünü harekete geçirir.

Sevgi nedir?

Sevgi;çeşitli nedenlerle, insanın bir kişiye, bir varlığa, bir inanca, bir ideolojiye  ya da bir yönetim biçimine karşı  duyduğu derin bir bağlığın, sadakatın, şefkatın, ilginin ve yakınlıgın göstergesidir.
Sevgi duygusunun içinde,  gönül olarak, bağ kurma , yakınlaşma, ait olma, güvenme, duygudaşlık ( empati) , dayanışma, özveri... gibi etkenler rol oynar. Sevgi duygusu  eşler arasındaki romantık bağlar olabileceği gibi, tamamenn özveriye dayalı anne- baba şefkatı da olabilir.

Diktatörler toplumları neden sevgi duygusu ve sevgi kültürü yerine, tam tersine, korku duygusu ve korku kültürü ile yönetmek isterler. Çünkü sevgi duygusu ve sevgi kültürü diktatörlüğün doğasına aykırıdır. Bu aykırılığın sekiz ana nedeni vardır.

1- Korku;  toplumu denetleme, baskı altında tutma ve otorite kurma aracıdır. Çünkü korku, diktatörlere insanları ve halkları nedenlerini sorgulamadan zorla baskı altında tutma fırsatı verir. Ayrıca korku ve baskının etkisi hemen görülür.

Halbuki sevgi, özgür seçime dayalı, gönüllü bir ilgi ve bağlılık gerektirir. Tolumları sevgiyle yönetmek  yoğun çaba, adil uygulamalar ve uzun zaman gerektirir. Diktatörlerin bu tip gecikmelere tahammülleri yoktur.

2 - Diktatörler bireyler ve toplumlardan kesin itaat ve sadakat beklerler. Fakat bu tür bireysel ve tolumsal itaatlar korku unsuruna ve zora dayalıdır.  Kalıcı değildir. Korku ve baskı ortadan kalkarsa itaat ve sadakat yok olur.

Halbuki sevgiye ve özgürlüğe dayalı yönetim insanların hak ve adalet isteklerine açıktır. Muhalefete ve katılımcılığa  engel olmaz. Ancak diktatörlerden yetki paylaşımı, hak, adalet ve katılımcılık istemek çok zordur.

3-Diktatörtlerin kendilerince  temel yaklaşımı, siyasi olarak,
kısa vadeli, çabuk sonuç ya da sonuçlar alabilmektir.  Çünkü sevgi faktörüne göre, korku çok hızlı sonular verir. Korkuyu egemen yaparak, farklı sesleri ve muhalefeti sindirmek daha kolaydır.

Halbuki sevgi kültürü, uzun vadeli ilişkiler ve uygulamara bağlı olarak, korku üzerine değil, güven üzerine kurulabilir. Ayrıca,  uzun vadeli amaca ulaşmak güvenceli de değildir. Diktatörler buna yanaşmazlar.

4- Korku kültürü diktatörlere  güç gösterisinde bulunma fırsatı verir. Diktatörlerin gücünün büyüklüğü, acımasızlığı, sarsılmaz görünen mutlak otoriteleri ve kararlılıkları korkutma ve baskılamalarla ortaya çıkar.  Korkü kültürü diktatölere Tanrısal bir kült, dokunulmaz bir statü kazandırmaya hizmet eder. Etkin ve yaygın propaganda araçları ile, halk liderlerin kutsallığına inandırılır.

Halbuki sevgi kültürünün siyasi liderleri demokratik bir kişilik taşırlar. İnsanî, özgürlük ve adalet  yönleri  güçlüdür. Kendilerine kolayca ulaşılabilir. Eleştirilebilir. Halbuki diktatörler erişilemezdir; eleştirilemez, eleştirilmeye katlanamazlar.

5- Diktatörler toplumları " böl ve yönet" taktiği ile idare ederler. Irk, din, dil, mezhep ... ayrımcılığını körüklerler. Toplumu tektipleştirmeye bayılırlar. Farklılıkları büyük tehlikeler olarak lanse ederler. Ayrıca  korku faktörü büyük ve yaygın güvensizlik yaratır; insanları birbirinden uzaklaştırır. Herkes, çevresinden, dostundan, iş arkadaşından, kardeşinden ve hatta eşinden bile kuşku duymaya başlar. Muhbirlik ya da jurnal hareketleri yaygınlaşır. Zora, baskıya, korkuya dayalı bir sukunet iklimi oluşur. Zaten diktatörlerin istedikleri tam da budur.

Halbuki sevgi iklimi toplumda güven yaratır. Birleşmeye, örgütlenmeye ve dayanışma içinde olmaya olanak sağlar.
Sevgi, barışma, örgütlenme ve dayanışma faaliyetleri diktatörleri tedirgin eder.

6- Diktatörlerin en temel görevlerinden birisi de muhalif hareketi ve muhalefeti basķılamak, korkutmak ve sindirmektir. Hatta olasılığı varsa muhaleti ortadan kaldırmaktır. Böyle durumlarda hukuk keyfileşir. Diktatörlerin kırbacına dönüşür. Temel İnsan hak ve özgürlükleri önemini yitirir.

Halbuki sevgi ve barıs kültürünün temelinde hak, hukuk, adalet ve duygudaşlık,, kendisi gibi olmayan ve kendisi gibi düşünmeyenlere özgürlük vardır. Diktatörlerin lugatında hak  hukuk, adalet ve özgürlük olmaz.

7- Diktatörler, vatan, millet , bayrak , din ve devlet gibi toplumu bir arada tutan ortak değerleri üzerinde siyasi propaganda ve çarpıtmalar yaparlar. Çoğu sanal olarak iç ve dış düsmanlar, hainler, işbirlikçiler, milli ve milli olmayanlar...gibi ötekileştirici, bölücü ve düsmanlaştırıcı fay hatları üretirler. Halka ya da topluma,  kendilerini, miletin, devletin, vatanın, bayrağın seçilmiş özel koruyucuları olduklarına inandırırlar. Toplumu birleştirerek değil  parçalayarak güçlerini sağlamlaştırırlar.

Ancak sevgi,barış, adalet, eşitlik, hak, hukuk, adalet, demokrasi ve her türlü özgürlük toplumları bölmek için değil,  birleştirmek içindir. Ancak bu durum  diktatörler için tehlikeli görülür.

8- Diktatörlerin geleneksel siyasi yönetim güçleri korku,  korkutma ve korku kültürü üzerine bina edilmiştir. Çünkü korku ve baskıya dayalı yönetim:
- Korkuya dayalı bir sukunet ve istikrar yaratır.
- Korku ƙültürü çabuk sonuç verir ve kesin itaat sağlar.
- Zorbalığa dayalı bir sadakat oluşturur.
- Zoraki, gönülsüz bir düzen dayatır.
- Diktatörleri övmek, hatta ilahlaştırmak serbest, fakat eleştirmek kesinlikle yasaktır.
- Resmi ve özel ileşim araçları diktatörlerin çıkarları ve  emirlerine göre yayın yaparlar.

Sonuç ya da kıssadan hisseler.

Tarihte kötü isim yapmış diktatörler, sosyo- psikolojik açıdan genellikle bencil- özsever ( narsist), ayrıca saldırgan- elezer( sadist)  kişilik özellikleri gösterirler. Duygudaşlık (empati) yetenekleri ve hümanist duyguları fazla gelişmemiştir. Halkları, devletleri için değil kendi kişisel çıkar ve iktidarlarını güvence altına almak ve sürdürebilmek için çalışırlar.
 
Mustafa Kemal Atatürk de bir diktatör değilmiydı, diye soranlara yanıtım kesinlikle hayır olacaktır. Çünkü  o,  toplumunu bir felakete sürüklememiş, tam tersine bir felaket girdabından çekip çıkarmıştır. Tüm faaliyetleri, kendi çıkarları için değil, ulusunun ve devletinin kuruluşu, kurtuluşu ve bağımsızlığı içindir. M.K.Atatürk, emperyalistlerin topraklarını sömürerek enkaza çevirdiği ve yönetme yetkisini çok kısıtladığı biçare bir hanedanlık yönetiminden yepyeni ve bağımsız bir cumhuriyet kurmuştur. Yenilmişlik, ezilmişlik ve yoksulluk çemberine mahkum edilmiş, varlığının ve kimliğinin ayırdında olamamış, eğitim  ve bilgi düzeyi çok düşük  bir halktan da  çağdaş bir ulus devlet ve yurttaş kimliği inşa etmiştir. Ayrıca her kararını, meclis onayı, yani milli iradeye dayanarak vermiştir.

Diktatörler, iktidarlarını kesintisiz sürdürmek, güçlerini ve otoritelerini korumak için sürekli olarak korku faktörünü kullanırlar. Çünkü; devlet, ordu, polis ve yargı gücüne dayalı olarak oluşan korku kültürü çok güçlü bir basķı ve zorbalık üretebilir.

Ancak, tarihsel olarak  halkına, yüksek bir ekonomik refah, kalıcı bir barış, hak, hukuk, adalet ve özgürlük getiren hiçbir diktatör yoktur. İtalya'da Musolini, Almanya'da Hitler ve Eski Rusyada Stalin...ve benzerleri halklarına en büyük kötülükler yapan ve lanetlenen liderler olarak tarihe geçmişlerdir.

Yakın çağımızdaki  hiç bir diktatörlük rejimi kalıcı olamamıştır. 
Şöyle bir tarihi özdeyiş  vardır. Süngüyle her şey yapılabilir, fakat üzerine oturulamaz.Baskıcı rejimler kalıcı olamazlar.
Halil Çivi. 03 Haziran 2025.

-

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
reklam
reklam