GAZETECİLİK BİR MAKAM DEĞİL BİR DURUŞTUR!
YAZAN: Himmet KAYA…
“Uğur Mumcu’ya Saygıyla…”
“21 Ekim, susturulanların değil, susturulamayanların günüdür.”
Bir zamanlar kalem bir silahtı.
Mürekkep, barut kadar tehlikeliydi.
Bir başlık, bir manşet, bir satır;
iktidarları sarsar, halkı uyandırırdı.
Gazeteci, gerçeğin militanıydı.
Korkmazdı, eğilmezdi, satılmazdı.
Şimdi o kalemler vitrine kondu.
Mürekkepler kurumadı belki ama, vicdanlar kurudu.
Gazeteci dediklerimiz artık reklam metni yazıyor.
Bir haberi değil, bir markayı pazarlıyor.
Bir halkı değil, bir iktidarı savunuyor.
Ve en acısı, bunu da “meslek” sanıyor.
Bir dönem vardı, gazeteci yalnızdı ama onurluydu.
Karanlıkta bir mumdu, ama yanmaktan utanmazdı.
Bugün ışıklar çok, ama hepsi sahne ışığı.
Gerçeği aydınlatmak için değil, yalanı parlatmak için yanıyor.
Kim iktidarı eline aldıysa, mikrofon da onun.
Kim parayı bulduysa, “gazeteci” o artık.
Bir kurumun kapısından geçmek, halkın kalbine dokunmaktan önemli hale geldi.
Kendine gazeteci diyen nice kişi, gerçeği unuttu;
çünkü gerçeğin getirisi yoktu.
Reklamın, ihalenin, davet masasının getirisi vardı.
Balya balya paralarla satıldı bu meslek.
Birileri köşe yazısı yazmadı, köşelerini sattı.
Birileri haber yapmadı, gündem inşa etti.
Gazetecilik savaş alanıydı, şimdi alışveriş merkezi.
Etik, raflarda tozlanıyor.
Eskiden bir gazeteci bir haksızlığı ifşa ettiğinde
ülke yerinden oynardı.
Şimdi bir gazeteci sustuğunda, kimse fark etmiyor.
Çünkü seslerin hepsi aynı:
iktidarın yankısı.
Ama bilinsin ki;
gerçek gazetecilik susmaz.
Köşe yazısı değil, vicdan yazısıdır.
Gazeteci, muktedirin değil, mazlumun yanındadır.
O, güce alkış tutmaz — gücü sorgular.
O, yandaş değil, yalnız kalmayı göze alan insandır.
Ve evet, bugün belki azız.
Belki köşemiz küçücük,
belki sesimiz kısık…
Ama biz hâlâ inanıyoruz:
Bir gün biri, gerçeği tekrar manşete taşıyacak.
O gün, bu meslek yeniden doğacak.
Çünkü hakikatin mezarı yoktur —
yalnızca susturulduğu dönemler vardır
Himmet
Saygılarımla…