Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Bilgin: “Özgür basın için mücadele, özgür toplum için mücadeledir”
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde yaptığı açıklamada, basın özgürlüğüne yönelik baskıların sistematik bir hal aldığını belirterek, bu mücadelenin yalnızca gazetecilerle değil, tüm toplumla birlikte yürütülmesi gerektiğini vurguladı. Bilgin, "Bu mücadele yalnız yürünmez, dayanışma olmadan başarıya ulaşılmaz" dedi.
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü, yalnızca gazetecilik mesleğinin değil, demokrasinin de nabzını ölçtüğümüz anlamlı bir durak. Bu vesileyle, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin ile yaptığımız söyleşide, basın özgürlüğüne yönelik tehditlerin artık bireysel sorunlar olmaktan çıkıp, sistematik bir hâl aldığını konuştuk. Ancak Bilgin, umutlu: “Bu mücadele, yalnız yürünmez. Dayanışma olmadan da başarıya ulaşmaz.”
“3 Mayıs, Bir Yüzleşme Günüdür”
Nazmi Bilgin, 3 Mayıs’ın UNESCO tarafından 1993’te ilan edilmesinin, basın özgürlüğü uğruna hayatını kaybeden gazetecilerin anılmasının yanı sıra, hâlâ hayatta olan gazetecilerin ve medyanın özgürlük mücadelesinin duyurulması adına bir fırsat olarak görüldüğünü belirtiyor. Bilgin, Gazeteciler Cemiyeti olarak bu günü, “Bir yas değil, bir yüzleşme ve dayanışma günü” olarak değerlendirdiklerini söylüyor. Bu yaklaşım, basın özgürlüğü mücadelesinin ne kadar hayati olduğunu ve bu mücadelenin sürekli bir farkındalık gerektirdiğini ortaya koyuyor.
“Özgür Basın, Demokrasi İçin Elzemdir”
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, basının halkın doğru bilgiye ulaşmasını sağlayan en temel araç olduğunun altını çiziyor: “Özgür basın yalnızca gazetecilerin meselesi değildir; halkın, yurttaşın kendini ifade edebilmesi, sağlıklı bilgiye erişebilmesi ve demokratik sürece katılabilmesi için elzemdir.” Bilgin, özgür ve çoğulcu bir medyanın olmadığı bir toplumda, hesap sorulamayacağına, sorumlulukların paylaşılmayacağına dikkat çekiyor. Basın, bir toplumda şeffaflık ve hesap verebilirliğin sağlanmasında kritik bir rol oynuyor.
“Baskılar Artık Olağanlaştı, Bu Çok Tehlikeli”
Nazmi Bilgin, son yıllarda gazetecilere yönelik baskıların sistematik bir hâl aldığını ve bu baskıların toplumda bir ‘yeni normal’ gibi algılanmaya başladığını vurguluyor. Bilgin, gazetecilere yönelik ev baskınları, tutuklamalar, karalama kampanyaları, hedef gösterilmeler ve fiziksel saldırıların artık rutin hale geldiğini belirterek, bu durumun yalnızca bireysel değil, kurumsal bir sindirme politikası olduğuna dikkat çekiyor: “Bu, yalnızca bir sorun değil, toplumsal bir tehdit haline geldi. Bu baskılar, halkın doğru bilgiye ulaşmasını engelliyor ve demokrasiyi zayıflatıyor.”
“Yasal Kılıflar ve Keyfi Uygulamalar, Gazeteciliği Boğuyor”
Son dönemdeki “Dezenformasyon Yasası” ve anti-terör mevzuatlarının basın özgürlüğüne yönelik büyük bir tehdit oluşturduğunu belirten Bilgin, iktidarların bu yasaları gazeteciliği kontrol altına almak amacıyla araçsallaştırdığını söylüyor. Bilgin, hukukun basını koruyacak bir zırh olması gerektiğini, ancak bu yasaların artık bir sopa işlevi gördüğünü vurguluyor: “Basın özgürlüğü, ‘kamu düzenini bozma’ veya ‘halkı yanıltma’ gibi muğlak gerekçelerle daraltılamaz. Hukuk, bir koruyucu olmalı, fakat bu yasal kılıflar artık gazeteciliği boğuyor.”
Dervişoğlu: "Milletin yeniden egemenliği, gücü saraydan geri almaktan geçer"
“Yeni Medya, Hem Umut Hem Tehdit Taşıyor”
Dijitalleşme ve yeni medya araçlarının çoğalmasının gazetecilik mesleği açısından ikili bir karakter taşıdığını ifade eden Nazmi Bilgin, dijital medyanın haber alma çeşitliliğini artırırken, aynı zamanda bilgi kirliliğini de beraberinde getirdiğini belirtiyor. Bu da kamuoyunun medyaya olan güvenini zedeliyor. Bilgin, “Yeni medya, bir yandan halkın daha fazla bilgiye erişmesini sağlarken, diğer yandan yanlış ve yanıltıcı bilgilerin hızla yayılmasına olanak tanıyor. Bu durum, basın özgürlüğü mücadelesini daha da karmaşık hale getiriyor” diyor.
“Bu Mücadele Tek Başına Kazanılmaz”
Nazmi Bilgin, Türkiye’de basın özgürlüğünün yalnızca gazetecilerin değil, tüm medya sektörü bileşenlerinin ortak mücadelesiyle korunabileceğini belirtiyor. Gazeteciler Cemiyeti’nin, basın meslek örgütleri, sendikalar, yerel medya temsilcileri, akademi ve uluslararası platformlarla sürekli işbirliği içinde olduğunu vurgulayan Bilgin, çözümün ancak kolektif bir çaba ile mümkün olabileceğine inanıyor: “Birlikte durmadığımız sürece, her biri ayrı ayrı düşer. Sorunlar büyük, çözüm de kolektif çaba gerektiriyor.”
Bu noktada, Cemiyetin Avrupa Birliği, Norveç, İrlanda ve Birleşik Krallık gibi ülkelerle iş birliği içinde yürüttüğü projelere de dikkat çekiyor. Bu projeler yalnızca finansal kaynak yaratma amacı taşımakla kalmıyor, aynı zamanda medya sektöründe etik, dayanışma ve kapasite inşası açısından da büyük bir öneme sahip. Bilgin, bu tür uluslararası iş birliklerinin, baskı altındaki yerel medyaya nefes alma alanı sağladığını söylüyor.
“Umut Varsa, Mücadele de Vardır”
Nazmi Bilgin, sözlerini umutlu bir şekilde tamamladı: “Biz yılmadan çalışıyoruz çünkü biliyoruz ki bu ülkede doğru haber alma hakkına sahip çıkmak isteyen milyonlarca insan var. Özgür basın hâlâ var ve direniyor. Bu direnç, cesaretini yalnızca gazetecilerden değil, halkın hakikat arzusundan alıyor. Biz o arzunun yanındayız.”