Eski Malatya Valisi Saran'dan Önemli Açıklamalar!
Eski Malatya Valisi Prof. Dr. Ulvi Saran, Türkiye’de 2002 yılından bu yana devam eden siyasi iktidar sürecine dair dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu
Prof. Dr. Saran, 23 yıldır kesintisiz süren siyasi iktidar döneminin sadece siyasal açıdan değil, aynı zamanda sosyolojik, psikolojik ve ahlaki dönüşüm süreçleri bakımından da ele alınması gerektiğini belirterek, “Bu dönemde daha önce devletin dışladığı taşralı, mağdur ve mazlum kesimler devlet yönetiminde ilk defa bu kadar etkin oldular,” ifadelerini kullandı.
“Ahlaki Değerlerle Çelişen Yaşam Tarzları Benimsendi”
Saran, bu süreçte muhafazakâr kimlikli siyasetçi ve bürokratların, geçmişte savundukları inanç ve ahlak temelli değerlerle çelişen bir yönelime girdiklerini söyledi. Gösteriş, lüks yaşam, aşırı zenginleşme ve kamu gücünü kişisel çıkar için kullanma gibi tutumların yaygınlaştığını belirten Saran, şu örnekleri sıraladı:
Ölçüsüz servet biriktirme
Lüks tüketim ve israfa yönelme
- Değerli gayrimenkuller ve zırhlı araçlar edinme
- Gösterişli düğünler ve sosyal medya üzerinden statü ifşası
- Aile servetlerinin aleni şekilde sergilenmesi
Bu davranışların sistematik ve sürekli hale geldiğini ifade eden Saran, “İktidar gücünün meşrulaştırılmasında dini değerlerin kullanılması, ahlaki denetimi ortadan kaldırdı” dedi.
Saran, bu kesimlerin geçmişte savundukları sadelik, tevazu ve israf karşıtlığı gibi değerlerin, zamanla içi boşaltılarak terk edildiğini söyledi. “İnanç, artık fren değil; gösterişli hayatı meşrulaştıran bir kılıf haline gelmiştir” diyen Saran, bu durumu sembolik dindarlık ile ahlaki çöküş arasındaki çelişki olarak tanımladı.
“Yılların Mahrumiyetinin Rövanşı Alınıyor”
Prof. Dr. Saran, muhafazakâr kesimlerin daha önce karşılaşmadığı imkânlarla birdenbire buluşmasının “rövanşist” ve “telafi edici” bir psikolojiye yol açtığını, bu nedenle de sınırsız zenginleşme ve gösterişin meşru görüldüğünü dile getirdi. “Yıllarca dışlandık, şimdi sıra bizde” anlayışının, etik sınırların kolayca aşılmasına neden olduğunu belirtti.
Saran ayrıca bu dönüşümün sadece ideolojik bir sapma değil, aynı zamanda psikososyal ve sınıfsal kodların bir yansıması olduğunu ifade etti. Nesiller boyunca mahrum bırakılmış bireylerin ani güç ve zenginlik karşısında denge me kanizmalarının zayıf kaldığını belirtti.
Saran, bu durumu sosyolog Pierre Bourdieu’nun “Habitus” ve “Sembolik Sermaye” kavramlarıyla da ilişkilendirerek, “İktidardan ve refahtan uzun süre uzak kalmış gruplar, bu imkanlara ilk kez ulaştıklarında, aşırı telafi davranışları sergiliyor” dedi.