ALTIN
 2.245,43
DOLAR
 32,1652
STERLİN
40,7273
EURO
 34,9060

 

Çünkü Emperyalist işgal güçlere karşı, Milli Mücadelenin başladığı yerdir.

Çünkü Kurtuluş bayrağının ilk dalgalandığı yerdir.

Çünkü bağımsızlığımız ve hürriyet imzin başladığı yerdir.

Çünkü Hilafet devleti yerine; Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinin kurulduğu yerdir ve sayabileceğimiz niceleri...

Çevrilen bir filim veya bir konunun nasıl işleyeceği hakkında, önce senaryosunun yazılıp hazırlanmalıdır.

           Şeriatın nasıl hayata geçirip ve uygulamaya konulacağının senaryosu, Yani 12 Mart faşist ihtilalından başlayıp da, Samsun'daki Atatürk heykeline kadar bölümler halinden yazılan senaryoların amacı, Cumhuriyetin kurulduğu aynı yerde (Samsun') yıkıp ve yerine Hilafet Devletini tekrar kurmaya yönelik bir saldırıdır.

           Yazılan bölümleri içeren konuların bir kısmı;  12 Mart ve Eylül askeri faşist darbeleri, Maraş, Gar, Uğur Mumcu, Hırant Dink, Turan Dursun, Bahriye Üç ok gibi katliamlarından tutun da, Selahattin Demirbaş ve Osman Kavala gibilerin, fikir ve düşüncelerinden dolayı tutuklamalarına varıncaya kadar...

Devamında, cemaat ve tarikatlar besleyip de en mahram olan yerlerine kadar getirmeleri, vakıf ve Kuran kurslarına verilen önem, 15 Temmuz katliamı ve olayı,

          Din derslerin zorunlu hale getirmeleri, İmam Hatip Liselerine verilen önem, Diyanete ayrılan bütçe miktarı, 29 Ekim ve 10 Kasım gibi önemli günlere verilen değerler, Atatürk'e ayyaş ve put diye tanımlamaları...

            Gibi senaryolara son cümlesini Samsun kelimesiyle bitirmeye yönelik bir saldırı da olduğu, bu geçmiş senaryolardan bellidir.

          Mesela, Menemen'de bir guruh yobaz alçakların gerçekleştirdiği  "Kubilay" denen olayında, Mustafa Kemal gibi bir önderin 37 suçluyu idam ettiği ve 41 çakalı cezaevine attığını bilmeyen yoktur. Saydığım bunca olayların (Maraş, Mumcu) katillerinden yargılanan kaç kişi olduklarının sayısına baktığımızda, devlet liderlerinin arasındaki farkların ne kadar vahim, duyarsız ve taraflı olduklarını görmemezlikten gelmek, kör olmak gerekiyor.

            İranlı sosyolog yazar Ali Şeriatı’nın yazmış olduğu " Ana, Baba hepimiz suçluyuz" adlı eserinden belirttiği gibi, suçlu tek değil, hepimizin de suçlu olduğumuzu bilmeliyiz. Şöyle ki; "Cumhuriyetten yanayım, demokratım, aydınım" diyen bizlerin vurdumduymazlığımız ve Atatürk Cumhuriyetine " bir şey olmaz" dememiz, Cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine yeterince sahip çıkmam azlığımızdandır.

         Cumhurbaşkanlığı denilen tek adam yönetim sistemine geçince, 8 milyon kullanılmayan oylar kimlerindi?

              Anayasanın sana tanıdığı yasal haklarını hem kullanmaya direnmeyeceksin, hem de durmadan yakınıp eleştirmeye kalkışıp ve eleştireceksin. Atatürk ilkelerine ve devrimlerine bağlı kalmaya şeref ve namusları üzerine yemin eden döneklerle işbirliği yapmaya kalkışacaksın. "Türkiye laiktir ve laik kalacak" sloganları arkasından durup devam etmeyeceksin.

           Oy alma hevesiyle, şeriatın sembolü olan kara çarşaflara Atatürk'ün kurduğu partinin rozetini takacaksın. Bu günlere geldiğimiz noktada gerçeği kabul ederek, hep başkasını değil, kendimizi de suçladığımız veya ben de suçluyum diyenleri duydunuz mu?

          Güçler ayrılığının kaldırıldığı, yargı bağımsızlığın yok edildiği, yargısız infazların uygulandığı, kayyumların atandığı, kanunmuş gibi keyfi (khk) kanunların uygulandığı ve tek adamın inisiyatifine terk edildiği rejimini kabul ettiğimiz durumunun sorumlusu,: "ben aydınım, Cumhuriyetçiyim, Atatürkçüyüm, solcuyum, demokratım... Diye geçinenler değiller mi? 1938 tarihinden bu tarafa, hep yapılan budur ve devam ediyor. AKP 20 yıldır ki iktidarda ise, hepimiz suçluyuz demektir.

**************

ALMANYA’DA, SİYASETÇİLERE HAKARET ETMEK

            Almanya'da, Cumhurbaşkanı ve Başbakanı olsun, kendilerine olan hakaretlere karşı ceza yolunu tercih etmeleri yerine; fikir ve ifade özgürlüğüne karşı hoşgörülü olmalarındandır. Hakaret cezasına ilişkin davanın açılabilmesi için, soruşturma yapan savcıların; hakarete uğrayanın izni olmadan dava açmaları gerektiren bir yasa uygulaması yoktur. Çoğu kez, ağır hakaret ve küfürler olsa bile; çoğu kez hukuken cezasız kalabiliyor.

           Erdoğan’ın kendisine yapılan hakaretlere karşı açmış olduğu soruşturmaların 63 bin 41 kişiyken;  Angela Merkel'in 16 senelik Başbakanlığı döneminde, bir kişiye 6.000€ ceza verilmesinin sebebi ise, Merkel'in şikâyeti üzerinden değil, sanatçı bir karikatüristin, Merkel'e Hitler üniformasını giydirmekle şekillendirdiğinden kaynaklanıyordu.

             Çünkü Hitler’den çektikleri acıların unutulmaması için, Hitler'e ait olan tüm sembollerin yasak olduğunu öngören kesin yasalar gereğinin uygulanmasıydı. Suç ve hakaret davalarının açılmamasındaki önemli sebepleri, aynı zamanda açılacak davalarda kendi makamlarının daha da yıpranabileceği endişesi vardır.

               Öte yanda karşılıksız kalan davaların adalet duygusunu zedeleyebileceği, siyasal ve toplumsal atmosferin risk altından kalabileceği anlayışı ve bu gibi konularla ilgilenen medyayı araç diye kullanmakla, politikacılar arasında özeleştiri sınırlarını aşmakla hakaret boyutlara ulaşmaya yol açılmış olur. Miting, medya ve internet ortamında söylenenler, demokratik ortamı bozmaya ve çatışmalara kadar gidilir diye endişeler yarattırır.

                Geçen yılın Ağustos ayında, aşırı sağcı (faşist) bir kadının, Başbakan Merkel'e hakaret sözleri ve "Halk Düşmanı" pankartıyla yapılan protestoya karşı, sanki kötü söz sahibine der gibi geçiştirir ve Merkel'ın vermiş olduğj cevabı " Herkesin kendisiyle aynı görüşte olmayacağı, düşünce özgürlüğünün var olduğu bir ülkede yaşamaktan mutluluk duyduğunu, görevim kimselerle kavga etmek yerine, insanlara iyi bir şeyler yapmakla yardımcı olmaktır" der.

            Bu son zaman içinde, Adem ve saray için söylenenlerin aynısı Almanya'da söylenmiş olsaydılar, şaka diye geçiştirip gülerlerdi. Diğer bir yönü de, Sedef Kabaş'ın, çok ağır bir suç işlemiş gibi, kaçma olasılığın olabileceği göz önünden tutmakla, sabahın erken saatlerinde yatağından kaldırıp da ters kelepçeyle infazsız yargılama şeklinin aynısı Almanya' da yapılmış olsaydı, hükümetin istifası için cadde ve meydanlar insanlarla dolup taşardı.

           Siyasetçi ve kamu görevlilerine yapılan hakaret cezaların karşılığı parayla ödemeleri yerine, genellikle zorunlu kitap okuma, sosyal hizmetlerde bulunma, park bakımı ve temizlik yapma cezaları verilir. Çocukları odasına kapatma cezasıyla ıslah etmek gibi....

*****************

"SEVGİ, HUZUR, BARIŞ VE HOŞĞÖRÜ DİNİ"

 

            Dünya nüfusunun %25'ne sahip olan 57 İslam ülkesinin dünya toplam üretiminin sadece %7 civarındayken, bir Almanya kadar çıkmıyor. Huzur, refah, demokrasi, hukukun üstün kıldığı, insan haklarının var olduğu ve sanayinin geliştiği, Almanya ve İngiltere....gibi tek ülke yoktur. Savaş, kan, terör, sefalet ve huzursuzluk.... gibi kötü gidişlerin sebeplerini etraflıca araştırıp ve kalıcı çözümler üretilmedikçe, bu vaziyetleri hep devam eder.

           İslam ülkeleri, neden demokratik evrensel hukukun üstünlüğü değil de, şeriat hukukunun altında yaşamak isterler?

Din ve devlet işlerini (laiklik) ayrı tutulmuyor.

Toplumsal düzenin siyasal, ekonomik ve sosyal gelişmelerin temel kuralları oluşmamış.

Batılılar karşısında bu kadar zayıf ve çaresizdirler.

Eğitim seviyeleri, dünya eğitim seviyesinden düşüktür.

"Müslüman feminist" olarak tanımlayanları devlet bürokrasinde öncelik tanıtılıyor.

Çağın bilimsel ve rasyonel düşünceler yerine, ilahi ve itaat kültürüne dayalı eğitim ön plandadır.

İnsanın temel yaşam dinamiği devamlı bir gelişme ve düzen çerçevesinde hareket edilmesi gerekirken, değişilmez (Ortaçağ) kurallara bağlı kalıyorlar.

          Bilimin gelişmesine yönelik değil de, dini gelişmesine yönelik (Diyanet) yatırımlar daha da önem veriliyor.

Çağdaş ve bilimsel eğitimin yerine, dini eğitim ve ahlak kültürü temellere dayalı eğitim yapılır.

İslam ülkeleri, kültürel ve sosyal yönleriyle dünyada kopukturlar.

İslam ülkelerin Devlet Başkanların tamamı Amerkanın emriyle (Uşak) hareket ederler.

           Emperyalist ülkeleri tarafından sömürülüyor ve aynı zamanda da korumaya muhtaç bir duruma düşüyorlar.

Tüm ülkelerin milyarlarca dolar dış borçları hep vardır.

Dindar ve kindar cahil toplum yaratmaya çalışırlar.

Tarikatçı cemaatler, bürokrasinin üst yönetimlerindeler.

Hırsızlık, yolsuzluk, kayırma ve rüşvetrokrasi den yana aktif taraftırlar.

Ehli olmayan despotizm yöneticiler tarafında yönetilir.

Batı ülkeler arasında birlik varken, İslam ülkeleri arasında ihanetlik ve savaş vardır.

Öz eleştiri, fikir, düşünce ve ifade özgürlüğü yoktur.

Gelir dağılımı ve vergi adaleti yoktur.

Modern ve çağdaş yaşamaya adapte olmazlar, geçmişlerine bağlı geleneksel yaşam biçimine bağlıdırlar.

Kadınların eğitim alanları kısıtlı ve erkeğin yönetiminde yaşamaya mahkumdurlar....,Elhamdülillah Müslüman’ım ve Müslüman olduğumdan gurur ve şeref duyuyorum.

**************

NARSİZM NEDİR?

 

            Narsizm; Toplumdaki bazı bireylerin kendilerine olan özgüvenle sürekli diğer insanlardan 0stün görmesiyle ortaya çıkan kişilik (narsist kişi) bozukluğu oluşturan bir nevi hastalık türüdür.

             Kişilik, genetik faktörlerin yanı sıra çocukluk ve gençlik dönemindeki sosyal çevrenin etkisiyle oluşuyor. Narsistik kişilik bozukluğu ise empati eksikliği, benmerkezcilik ve abartılı bir öz-önem duygusu ile ifade ediliyor.

            Narsist kişilik bozukluğu, ergenlik ve erken yetişkinlik döneminden ortaya çıkarak, sadece kişinin hayatında değil, ilişkide olan tüm insanların hayatında da olumsuz etki yapar.

            Günlük hayatta, çevredeki insanlar ile her zaman aynı iletişimde bulunmayıp ve bazı durumlarda da, istemediği bir konuyu başka bir yöne saptırmakla haklı olduğunu inaten kabullendirmeye çalışır.

             Doğru izah edilmiş olsa dahi, kendi görüşleriyle aynı iletişimde olmadığı durumlarda, derhal karşı tepki vve isyan etme güce başvurur. Mantık ve bilgi dâhilinde önerilen her fikir ve düşünceye tabi olmadığın için, doğru olup veya olmadığını tartışarak ya da eleştirerek karar vereceği yerde, direk yersiz görüp ve reddetmeye yönelik tavır taşır.

           Her doğru söylenenlerden ve kendisini ilgilendirmeyen konulurdaki ifadeleri, kendi hakkından söylenmiş birer hakaret olarak algılar. "Körler ülkesinde tek gözü olanlar, kral olurlar" atasözünün demek istediği anlamı, saptırarak kendisine söylenmiş gibi algılar ve hakkı da soruşturma açmaya yönelir. Narsist kişini taşıdığı karakterleri veya olmasının sebeplerini bir kaç örnekle izahını daha iyi öğrenmiş oluruz.

-- Narsist kişi, her şeyi herkesten daha üsün bilir gibi algılar.

-- Onun için önemli olan para ve çevresindeki hayranları kitlesidir.

-- Başkalarının derleri ve sorunları onun işin önemli değil.

-- Genellikle yanan söyler ve her durumu kontrolün ve emirlerin altına alır.

-- Hep kendisini haklı ve hasız gösterir, hata yaptım diye asla özür dilemez.

-- Kanıtları yaldızlı yalanlarla süsleyerek harmanlayıp sunar.

-- Söyledikleri yersiz ya da kanıtsızlar, kakıtlandığı durumlarda orantızız zeka kullanma yollarında yürümeye başlaf.

-- Kendisne karşı olan bireyleri, her yönüyle etkisiz kalmalarının tek yolu, hakaret, aşağılama ve tehditlere yönelik davranışlardan bulunur.

-- Kendi taraftarlerından; kendisi için, sürekli sevgi övgü ve hayranlık ister.

-- Taraf olmayıp da karşı olan kişilere, öfkeli, saldırgan ve tehditler savurur.

-- Hiç beklenmedik insanları, kendi tarafına çekebilecek cazibeye sahiptir.

-- Etrafındaki bireyleri, kendi tüm istekleri amaçlarına otomatik olarak uyum ve destek sağlamasını ister.

-- Tüm olumsuzluklar içerisinde yakayı ele vermeden soyutlama yöntemiyle siyaset yapar.

-- Kendisine faydalı olmayanları sevmez ve ustaca manipüle ederek yönlendirir.

-- Amacına doğru sinsice ve emin adımlarla yolundan ilerler

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.