“Selvi Sipariş Yazı Yazıyor, Emekçinin Gerçeklerini Görmezden Geliyor”
Sendikacı Veli Beysülen’den Sert Eleştiri: “Selvi Sipariş Yazı Yazıyor, Emekçinin Gerçeklerini Görmezden Geliyor”
Sendikacı Veli Beysülen, 16 Aralık 2025 tarihli yazısıyla tartışma yaratan köşe yazarı Abdülkadir Selvi’yi sert sözlerle eleştirdi. Cumhurbaşkanlığına yakınlığıyla bilinen Selvi’nin, “Asgari ücretliler ve emekliler ‘Reis bizi unutmasın’ diyor” başlıklı yazısına tepki gösteren Beysülen, yazının halkın gerçek taleplerinden kopuk olduğunu savundu.
“Köşe Değil, Sipariş Noktası”
Selvi’nin Saray’a yakınlığına atıf yapan Beysülen, “Sarayın kendisine tahsis ettiği köşede kaleme aldığı yazılarla, halkın değil, iktidarın sesi olmaya devam ediyor. Bu yazının da tek amacı, ekonomik kriz içindeki halkı değil, Erdoğan’ı parlatmaktır” ifadelerini kullandı.
“İnsani Duruş Değil, Gerçeklerden Kaçış”
Yazının Erdoğan’ın ‘kefenin cebi yok’ sözleriyle işverenlere seslendiğini aktardığını hatırlatan Beysülen, bu tür ifadelerin göstermelik olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Milyonlarca insan açlık sınırında yaşarken, 3 kuruşluk artışları ‘büyük lütuf’ gibi sunmak, emekçinin aklıyla alay etmektir. İnsani duruş, halkı yoksulluğa mahkûm etmek değil, adil gelir dağılımı sağlamaktır.”
“Emekçiyi Gören Yok”
Beysülen, yazının asgari ücret ve emekli maaşları gibi hayati meseleleri sadece ‘rakam’ ve ‘algı’ düzeyinde ele almasını da eleştirdi:
“Emekli ve asgari ücretli artık geçinemiyor. Mesele sadece ‘unutulmak’ değil, doğrudan hayatta kalmak. Ama ne yazık ki bu yazılar, gerçeği değil, iktidarın vitrinini parlatıyor.”
Veli Beysülen, emekçinin ve emeklinin sesi olmaya devam edeceklerini, “saray kalemlerinin değil, halkın kaleminin konuşması gerektiğini” vurguladı.
ASGARİ ÜCRET MASASI VE HAMASET!
16 Aralık 2025 tarihinde, Sarayın kendisine tahsis ettiği köşe de, tek özelliği sipariş yazı yazmak olan Abdülkadir Selvi, “Asgari ücretliler ve emekliler ‘Reis bizi unutmasın’ diyor” başlıklı bir yazı kaleme aldı. kadrolu köşe yazarı Selvi, yazısına “Cumhurbaşkanı Erdoğan asgari ücret için işverenlere, ‘Kefenin cebi yok. Elinizi taşın altına koyun’ diye seslenmişti diye devam ediyor ve “bu asgari ücreti sadece rakamlardan ibaret görenlere inat Erdoğan’ın insani duruşunu ortaya koyuyor.” Diyerek Erdoğanı övmeye devam ediyor.
Evet Cumhurbaşkanı, 11 Aralık tarihinde yaptığı konuşma da “asgari ücret tespit komisyonu toplantıları yarın başlıyor, işverenleri ellerini taşın altına koymaya çağırıyorum.” Demişti. Peki ülkenin en yetkili makamında oturan, söylediği şey anında kanuna dönüşen Cumhurbaşkanı, asgari ücretlilerin mağduriyetinin ortadan kaldırılmasını neden işverenlerin insafına bırakıyor ve elinizi taşın altına koyun çağrısında bulunuyor. Taş nerede, taşı kim oraya koymuş. Şimdiye kadar kimin eli taşın altındaydı? Sorularını 23 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın cevaplandırması gerekiyor. Kuşku yok ki, Cumhurbaşkanının taş dediği, başta asgari ücretliler, tüm emekçileri ezen ülkenin ağır ekonomik koşullarıdır. Ne yazık ki, bu ekonomik koşullar, yoksul çoğunluğun bırakın elini bedenini ezim ezim eziyor. Zira bu ülke de ağır ekonomik koşulların yükünü hep emekçiler sırtladılar. ülkenin kaymağını yiyen bir avuç sermaye ise sefasını sürdü. Kuşkusuz bunun müsebbibi mevcut iktidarda dahil bugüne kadar ülkeyi yönetmiş olan iktidarlardır.
Çalışanlar ile emeklilerin 23 yıllık AKP iktidarının en büyük destekçileri olduklarını vurgulayan yandaş köşe yazarı, seçkinlerin değil emekçilerin AKP’ye oy verdiklerini belirtiyor. Özal’ın başında bulunduğu ANAP’ın tek başına iktidar olduğu 1983 seçimlerinden bu yana seçimleri izlediğini ve halkın ekonomiye, refaha oy verdiğini vurguluyor. Yani yandaş Selvi’ye göre ülke de refah olduğu için emekçiler şimdiye kadar AKP’ye oy vermişler.
Yazısında ekonomik verilere, TÜİK’in enflasyon oranı ile piyasa enflasyonunun farklılığı ile açlık ve yoksulluk sınırlarına da dikkat çeken Selvi, 6,8 milyon asgari ücretli ile 16 milyon 950 bin emeklinin seçimler de büyük bir güç olduğunu, asgari ücretliler ile emeklilerin gözünün Cumhurbaşkanı Erdoğan’da olduğunu ve ‘Reis bizi unutma’ dediklerini belirterek yazısının asgari ücret ve emekli aylık zamlarıyla ilgili bölümünü tamamlıyor.
Neresinden bakarsan bak, bu yazı kişiye adanmışlık kokuyor. Zira 23 yıldır ülkeyi yöneten Reis’i, milyonların içine düştüğü yoksullukta sorumluluğu olmayan, insani meziyetleri yüksek bir kişilik olarak kenara koyuyor ve ondan “insani dokunuş” beklediklerini vurguluyor. Elbette saray kadrolu, yandaş bir köşe yazarından 23 yıldır bu ülkeyi tek başına yöneten, uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların tek sorumlusu olan Cumhurbalkanını, milyonları mağdur eden politikaların sorumlusu olarak göstermesi beklenemez.
Önceki yazılarımda birçok defa, başta partili Cumhurbaşkanı 2002 yılında iktidar olan AKP sözcüleri ile bakanların, başta asgari ücretliler ile emekliler olmak üzere, dar gelirli yurttaşları enflasyona ezdirmediklerini açıkladıklarını yazdım. Yine yazılarımda, iktidar sözcüleri asgari ücret ile emekli aylıklarının rakam olarak arttırmış olmakla övünselerde, gerçeklerin söyledikleri gibi olmadığını, ücretlerin satın alma gücünün ciddi şekilde eridiğini örnekleriyle açıkladım. Örneğin; 2002 yılında 184 lira Asgari ücretle, yıl ortalaması 27 lira olan 7 çeyrek altın alınabilinirken bugün için 22.104 lira asgari ücretle 9.872 lira seviyesinde olan çeyrek altından 2,23 adet alınabiliyor. Yine 2002 yılında 257 lira emekli aylığı ile 9,50 çeyrek altın alınırken bugün 16.881 lira emekli aylığı ile 1,70 çeyrek âltın alınabiliyor. Kısacası asgari ücret ile emekli aylığının rakam olarak büyümüş olması alım gücünün korunduğu anlamına gelmiyor.
6 Ekim 2025 tarihinde yayımlanan “MASADA OLMAYACAKSANIZ SOKAKTA OLACAK MISINIZ?” başlıklı yazımda, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay’ın, 25 Aralık 2024 tarihinde, adil olmayan Asgari Ücret Tespit Komisyonunun yapısına dair adil bir düzenleme yapılmadığı sürece, 50 senedir oturdukları asgari ücret tespit masasına oturmayacaklarını açıkladığını belirtmiştim. Atalay, aynı açıklamasında HAK-İŞ ve DİSK Genel Başkanları ile de konuştuğunu onlarında aynı düşüncede olduklarını açıklamıştı. Aynı yazımda HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan’ın da 28 Eylül 2025 tarihinde yaptığı açıklamada, 2026 yılı asgari ücret tespit masasında kendilerinin de olmayacağını açıkladığını belirtmiştim.
Evet, yılın bitmesine 10 gün var ve görüntüde de olsa 2026 yılı asgari ücretini belirleme çalışmaları devam ediyor. Görüntüde diyorum. Çünkü aylardır yandaş yazılı ve görsel medya da asgari ücret artış oranları ile düşünülen net rakam telaffuz ediliyor. Yandaşların söyledikleri oran %25-30, net rakam ise 27-28 bin lira civarı. Zaten Abdülkadir Selvi’de yukarıda belirttiğim yazısında rakamın bu seviyelerde olacağını belirtiyor ve Reis el atıp 30 bin lira üzerine çıkarırsa asgari ücretli nefes alır diyor.
Tüm bu tartışma ve açıklamalar sürerken, TÜRK-İŞ’in katılmadığı komisyonun ilk toplantısı, devlet ve işveren taraflarının katılımı ile 12 Aralık 2025 tarihinde yapıldı. Yani TÜRK-İŞ masaya oturmadı. Geçen hafta yayımlanan yazımda TÜRK-İŞ bu yıl masada oturmuyor. El altından bir bilgi akışı ile işin içinde mi bilmiyorum diye belirtmiştim.
Nitekim hafta içi yaşananlar ve yapılan açıklamalar, masada oturmayan TÜRK-İŞ’le HAK-İŞ’in iktidarın elini rahatlatmaya devam ettiklerini ortaya koydu. Zira komisyonun ikinci toplantısının yapılacağı 18 Aralık’tan bir gün önce, iki Konfederasyon Genel merkezlerini ziyaret eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, bakan olarak sosyal diyaloğa önem verdiğini ve masada olmayan işçi tarafının önerilerini masaya götürmek üzere aldığını belirtti.
İlginç olan ise sosyal diyaloğa önem verdiğini söyleyen ve iki konfederasyonu ziyaret eden bakanın, devlet, işçi ve işveren temsilcilerinin yer aldıkları, işçi tarafını, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK’in temsil ettikleri üçlü sosyal diyaloğ mekanizmasının işçi tarafından iki konfederasyonu ziyaret ederken DİSK’i bypass etmesiydi.
Halbuki DİSK, bu ülkenin yasal mevzuat ve kurumsal geleneklerle şekillenen sosyal diyaloğ mekanizmalarının kurucu bileşenlerinden olup, bu mekanizmalarda diğer iki konfederasyonla birlikte işçi tarafını temsil etmektedir. Yani.DİSK, bakanın ziyaret ettiği ve işçi tarafının düşünce ve önerilerini aldım dediği diğer iki konfederasyonla birlikte, devlet, işçi ve işverenlerin temsil edildikleri Üçlü Danışma Kurulu, bileşenidir ve SGK ile İŞKUR başta olmak üzere, çalışma yaşamına ilişkin kurul ve platformlarda çeşitli düzeylerde işçi sınıfını temsil etmektedir.
Bakın konuya ilişkin açıklama yapan, DİSK Genel başkanı Arzu Çerkezoğlu ne diyor. “Asgari ücret süreci de dahil olmak üzere, çalışma yaşamına dair temel kararların alındığı mekanizmalarda dışlayıcı yaklaşımlar, sosyal diyaloğun temel ilkelerine aykırıdır. Masada olmamasına rağmen, yıllardır asgari ücret konusunda mücadelenin içinde olan, raporlar hazırlayan, somut önerileri olan DİSK’in asgari ücret tespit sürecinde görüşüne başvurulmaması ayrımcı bir uygulamadır.”
Kuşkusuz Çerkezoğlu’un da belirttiği gibi bu ayrımcı bir yaklaşımdır. Elbette bu yaklaşım, iktidarın politikalarına karşı durmanın sonucudur. Zira DİSK heryıl yaptığı gibi bu yılda iktidarın asgari ücret tespitinde sergilediği orta oyununa karşı çıkıyor ve asgari ücret için sokakta mücadele ediyor.
Nitekim DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu açıklamasında mücadele programını açıkladı. Buna göre DİSK, 21 Aralık’ta İstanbul Kartal’dan yola çıkacak ve yol boyunca uğradığı kentlerde örgütlü örgütsüz işçilerle buluşarak, 23 Aralık’ta ise Ankara’da olacak. Arzu Çerkezoğlu, açıklamasını “Görmezden gelinmek istenen milyonların umutlarını Ankara’ya taşıyacağız. Duymazdan gelinen milyonların sesini soluğunu Ankara’ya taşıyacağız. Bilmezden gelinen insanca yaşanacak ücret, gelirde adalet, vergide adalet taleplerimizi Ankara’ya taşıyacağız.
Herkes görecek, herkes duyacak, herkes bilecek!” Diyerek tamamlıyor.
Görüldüğü gibi yıllardır, hükümet-işveren ortaklığı ile asgari ücretin belirlendiği asgari ücret tespit komisyonu masasına oturulmaması gerektiğini yüksek sesle söyleyen ve diğer konfederasyonları, sokakta ortak mücadeleye çağıran DİSK, bu yılda aynı yöntemi izliyor. DİSK bir yandan bilimsel verilerle, tespit edilen açlık ve yoksulluk sınırlarının dikkate alınmasını ve ailede iki kişinin çalıştığından hareketle, asgari ücretin TÜRK-İŞ’in 4 kişilik bir aile için açıkladığı 97.128 lira yoksulluk sınırının yarısı, yani 48.564 lira olması gerektiğini açıklarken diğer yandan ise sokak eylemleri ile bunu kamuoyuyla paylaşıyor.
Dostlar alış-verişte görsün diye masaya oturmayan diğer iki konfederasyon ise tespit edilecek ücrete meşruluk kazandırmak üzere, bakan aracılığıyla masaya teklif gönderiyorlar. Kısacası hamaset yaparak masaya oturmuyoruz diyenler, kendilerine biçilen rolü oynamaya devam ediyorlar!
Veli Beysülen

















