MÜSLÜMANLIKTAN EVVEL VE SONRAKİ TÜRKLER
Türkler müslüman olmadan evvel, çağdaş insanlık, ahlaki değerleri, farklı her inancın meşruluğu, tüm inançların evrensel yasa ve ahlak nezdinde eşitliği kabul etmişler. Yaşam biçimlerinde adalet, eşitlik ilkesi vardı ve kadını Hatun olarak öne alınırdı. Türkler, İslamiyeti şeriatçı anlamda benimsememişler ve özgür iradeleriyle kabul etmemişler. Göçebelikten yerleşiğe, dinsel ayırışa girdiği dönemlerde bile, özgür iradesiyle, kimsenin boğazına kılıç dayamadığı halde, Buda, Mani, Zedüşt, Şaman ve Hıristiyan inanançlarını yaşam mozayiği olarak kabul ederek, din ve kültür birliğini sağlamakla barış ve hoşgörü içerisinden beraber yaşamayı öğrenmişlerdi. Bu farklı kültür ve inançlar arasında, her hangi bir savaşın olduğuna dair bir kaynak yoktur. Aynı zamanda, bu farklı kültür ve inanç değerlerinin iyi taraflarını kendi yaşam biçimlerinin haline getirmişler. Yani Türklerin tarihi, çeşitli uluslar ve dinler mozayiği oldukları dönamlerde de çok büyük İmparatorluklar kurabildiklerini gösteriyor. Türklerin, hele İslamiyetten önce yaşam tarzları ve kültürleri icabı toplumsal hayatlarında dini taassup ve aşırılığa pek fazla yer vermeyen bir millet olmaları ile izahı mümkün olmaktadır. Ne zaman ki Türkistan'daki demokratik gelişimin yokedilmesi sorumluluğu ve sebebi ise, baskıcı ve talancı İslamiyetinin egemen olmasından kaynaklandı.
İslamiyet, Mekke'nin işgalinden sonra Bedir, Hendek ve Uhut, Heyber, Cemel, Sıffin ve Nahrevan savaşlarıyla başlayarak helen de devam etmektedir. Süngülerin, katliamların, talanların ve Arap egemenliğin üstün kılmasıyla zor kullanmakla yayıldı. Müslüman olmak; gurur duyulacak ve imrenilecek bir tablo değildir. İşte, 57 Müslüman ülkelerinin içinden bulundukları durum gözler önündedir. Müslüman olmadan evvel ve Müslüman olduktan sonraki Türklerin tarihini bir inceleyin. Korkunç bir tahammülsüzlük, intikam, katliam, kan, kin, savaş, Işid ve Fetö....gibi sayamayacağınız Müslüman görünümlü katiller. Emperyalist güç ve uşakları tarafından başka halkların topraklarının yağmalanması ve iktidardaki egemen sınıflar gibi düşünmeyen yurttaşların karşılaştıkları korkonç baskıların ne denli yoğunlaştığını bilmeyenler yoktur. Ne oldu da, toplum birdenbire bu hale getirildi? Din, mezhep ve ırk mozayigine önem vermek yerine, diğer kimselerin kendi ifade ve inanç özgürlüklerini ortadan kaldırmakla ötekileştirilen, kendi içindeki her türden olan farklılıklara tahammülsüzlük gösteren, farklı taleplerde bulunuyor, inancını ve kimliğini savunuyor diye kendi halkına baskı,zulüm ve katleden, birlik ve beraberliği tektipleşmeden arayan, kendi içimizde ve başkalarına yapılan haksızlıkların herkesçe bilinmesine tahammülsüz ve onların özgürce tartışmayı yasaklayan bir toplum haline getirildi.
Sonuçta tek neden; Türkler İslamlaştıktan sonra, bir hoşgörüsüzlük virus gibi içimize yerleşti. Hele ki dinsel bağnazlığın ve şeriat çanlarının çaldığı bir dönemde, eğer Müslüman değilse, namaz ve oruç tutmuyorsa, şeriat kuralarına göre giyinmiyorsa ve hareket etmiyorsa, düşmanca bakmayı bir virüs haline getirdikleri gibi, "katli vaciptir" diyenleri de görüyoruz veye duyuyoruz.
Şark kurnazlığıyla toplumumuzun yüzde 99'unun Müslüman olduğu iddiasıyla Araplarda, kayıtsız ve şartsız tek adam iktidarlığını ve egemenliğini telep ederken, diğer yandan yüzde 99'un, kendi tarikatından ve kendisi gibi düşünmeyenleri veya kendisinden olmayanları gerçek Müslüman sayılmayacağına ve müşrik sayarak cehennemlik olduklarını ilan ederler.
Halil Doğan